Aydın Doğan ne zaman günah çıkarır?

A -
A +
Medyada Aydın Doğan dönemi resmen kapanıyor.
Amiral gemisinde veda yazısı kaleme alan Doğan, "Gazeteciliğin evrensel kurallarına bağlı kalarak bağımsız ve objektif haberciliğe büyük önem verdim. Devletimizin çıkarlarını korumaya özen gösterdim. Benim ve ailem için Türkiye sevdası en büyük tutku oldu" dedi.
Kimsenin memleket sevdasını sorgulayacak değilim ancak "bağımsız ve objektif habercilik" kısmı tartışılır.
Doğan Medyası'nın mazisi, darbecilik, ötekileştirme, hedef gösterme, iş takipçiliği, tahammülsüzlük gibi kara lekelerde dolu çünkü.
28 Şubat’ın iki kudretli medya patronundan biri olan Dinç Bilgin, beş yıl kadar önce gazetemize verdiği röportajında "Molotofçu tiplerle gazete çıkarmaya kalkıştım" diye günah çıkarmıştı.
27 Mayıs döneminin patronlarından Malik Yolaç da Çetin Altan, Aziz Nesin ve İlhami Soysal’ı kastederek "Beni solcu yazarlar batırdı" demişti.
Aydın Bey de bugün "dostlarım" diye sahiplendiği ve birlikte tatile çıkmayı planladığı köşe yazarlarının, kendisinin sonunu hazırladığını ileride itiraf eder mi bilinmez.
Bilenen şu ki Karacanlara, Simavilere, Ilıcaklara, Bilginlere, Uzanlara, Karamehmetlere kalmayan basın “imparator” Aydın Doğan’a da kalmadı.
Solculara bakılırsa Doğan Medya’nın Demirörenlere satışıyla muhalif basın, son nefesini verdi.
İktidar çevrelerine de göre eski Türkiye’yi temsil eden son kale yıkıldı.
Elbette kimin haklı olduğunu zaman gösterecek.
Ancak şurası kesin ki, bu satış, son 15 yılın en önemli hadiselerinden biri.
Onun için Doğan Medya'nın el değiştirmesini, AK Parti döneminde toplumu etkileyen en önemli hadiseler klasmanında 8. sıraya koyuyorum.
Etki derecesine göre benim sıralamam şöyle:
1- Başkanlık sisteminin kabulü.
2- 15 Temmuz darbe girişimi.
3- 17-25 Aralık süreci ve FETÖ'nün bitirilmesi.
4- Ergenekon-Balyoz davaları ve askerî vesayetin sonlandırılması.
5- PKK'ya büyük darbe vurulması.
6- Çözüm süreci.
7- Gezi olayları.
8- Doğan Medya'nın satılması.
9- 2010 referandumu.
10- 367 krizi ve 27 Nisan e-Muhtırası.
Aydın Doğan ne zaman günah çıkarır?
Yeni dönemin tahmini
 
Aydın Doğan, sonradan medya patronu oldu. Kızları ise mürekkep kokuları içinde büyüdü. Onlar edindikleri bu kurumsal kültürü ileri taşıyabilirlerdi. Fakat 'buraya kadar' dediler.
Aslına bakılırsa çekilmenin ilk işaretini Vuslat Doğan Sabancı, 21 yıldır başında bulunduğu Hürriyet'ten ayrılarak vermişti. Dolayısıyla aile içindeki krizin bu kararda payının çok büyük olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek. Ancak bu, tek gerekçe değil elbet. Sebep ne olursa olsun Doğan'ın çekilmesi medya açısından önemli neticeler doğuracak.
1- Dijitalleşme süreci hızlanacak. Rahmetli Turgut Özal’ın tarif ettiği "iki buçuk gazete kalacak" sözüne doğru son süratle gidiyoruz.
2- Muhalif medyayı besleyen "molotofçu tipler" ıskartaya çıkacak. Amiral gemisindeki şımarıklık bitecek. Kerameti kendinden menkul tipler silinip gidecek. Nasıl ki bugün Ayşenur Aslan’ı, Enver Aysever’i, Çiğdem Anat’ı, Mirgün Cabas’ı, İrfan Değirmenci’yi, Ece Temelkuran’ı kimse anmıyor ve aramıyorsa onların da yüzüne bakan olmayacak.
3- Basında kalemler göçü başlayacak. Yılmaz Özdil, Uğur Dündar, Emin Çölaşan, Bekir Coşkun’a kucak açan Sözcü, muhtemel ki bunlardan bazılarına da "gel gel" diyecek. Çünkü onlar "ilgi manyağı"... Ölene kadar yazacak.
4- Demirörenlerin elinde bulunan Milliyet ve Vatan gazeteleri yandaş sayılmaz. Ama muhalif de diyemeyiz. Nitekim Mehmet Tezkan ve Melih Aşık’ın yazıları Cumhuriyet kıvamında. Sanki gidişat bu yayın çizgisinde olacak. Merkez medyada "makul" gazetecilik dönemi başlayacak.
5- Eleştiri basının varoluş sebebidir. Ancak Türkiye'de gazeteciler bu hakkını hoyratça kullandı. Haberlerde düşmanlık pompalandı, toplumsal ayrışma körüklendi. Medya organları sinsi operasyonların aracı oldu. Yapıcı eleştiri döneminin Türkiye'nin faydasına olacağını düşünüyorum. Tabii fırsat verilirse...
 
Güzel'in güzelliği
 
"Ben devlet malına çok dikkat ederdim. Öyle ki mesaiye cebimde iki kalemle giderdim. Eğer kendi işimi yazıyorsam şahsi kalemimle, devlet işi yaparsam devletin kalemiyle yazardım. Meclis'te bakanken, milletvekiliyken, müsteşarken cebimde şıkır şıkır jetonlarla gelirdim. Kuliste bir telefon kulübesi vardı. Oradan özel konuşmamı yapardım. Masamdaki telefondan kendime ait bir tek konuşma yapmadım. Makam arabalarım oldu. Eşim, çocuklarım bir defa binmediler. Hiçbir şekilde kamu binası satın almadım..."
73 yaşında aramızdan ayrılan Hasan Celal Güzel, hayatından kesitlerin ekrana getirildiği televizyon programında işte bunları anlatmış, "Ben çok enayi bir adamdım" diye de latife yapmıştı.
Oysa davranışı, alkışlanacak bir erdem, örnek gösterilecek bir hasletti.
O inançlıydı, dürüsttü, zekiydi, asildi, çalışkandı, teşkilatçıydı. Fakat kıymeti pek bilinmedi.
Eğer solcu olsaydı, onu göklere çıkarırlar, hakkında ciltler dolusu kitaplar yazarlardı.
Makamını suistimal edenler, "devletin malı deniz" diyenler elbette hak ettiği gibi anılacak.
Ancak Hasan Celal Güzel'i tarih, örneği az bulunur bir insan diye yazacak.
Yukarıdaki kalem hadisesi bile asırlar geçse de anlatılacak...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.