Makam uçağının spikerleri...

A -
A +
Cumhurbaşkanı yurt dışı gezilerine kalabalık bir gazeteci grubuyla gidiyor. Uçağa önceden sadece yazılı basının temsilcileri davet edilirdi. Yayın yönetmenleriyle birlikte zaman zaman köşe yazarları da çağrılırdı. Son yıllarda televizyoncular da uçağın müdavimlerinden. Sadece yayın yönetmenleri değil, spikerler ve program sunucuları da gezilerde boy gösteriyor. Buket Aydın (Kanal D), Simge Fıstıkoğlu (NTV), Hilal Özdemir (A Haber), Pelin Çift (TRT 1), Belkıs Kılıçkaya (24 TV), Kübra Par (Habertürk) aklıma gelenler... Üstelik bu isimler bir değil çok defa davet edildi. Cumhurbaşkanı, dönüşte soruları cevaplıyor. Sohbetten ortak bir metin çıkıyor. Gazetecilerden biri deşifre yapıyor. Metin 'kontrolden' sonra haber merkezlerine ulaştırılıyor. Her yayın kuruluşu önemli gördüğü ve yayın politikasına daha uygun bulduğu ifadeleri ön plana alarak röportajı yayınlıyor. Gazeteler bazen manşette 'pişti' oluyor, bazen de aynı ifadeden farklı cümleler öne çıkarılıyor. Ne var ki uçakta televizyoncuların ağır basması röportajın yayınlanma saatini de değiştirdi. Artık Cumhurbaşkanı ülkeye iner inmez röportaj yayınlanıyor. Bırakın sabahı gece 01.00 bile beklenmiyor. Mesela Soçi dönüşü sohbet saat 13.00’te, Washington dönüşü sohbet saat 16.00'da yayınlandı. Televizyonlar ve internet siteleri havada kaptı. Gazeteler ise baskı saati sıkıntısıyla karşı karşıya olduğu için ertesi gün okurlarıyla buluşturabildi. Tabii 'bayat' röportajla... Maksat röportajın etki derecesini artırmak ise yazılı basının baskı saati hesap edilse daha iyi olmaz mı?     Haberler intiharı özendirir mi?   İletişim Başkanlığı, medya kuruluşlarına "intihar haberlerinde dikkat edilmesi gereken hususlar" başlıklı 13 maddelik "rica listesi" gönderdi. Listede özetle şöyle denildi: Haberleri yaparken intihar yöntemine değinilmemeli, detaylar verilmemeli, intiharlar orijinal değerler yüklenerek teşvik edilmemeli, özendirilmemeli, yüceltilmemeli, popülerleştirmemeli, romantizm hikâyeleriyle çekici hâle getirilmemeli, son dakika diye verilmemeli, sorun çözme ya da şöhret olma yöntemi olarak gösterilmemeli, intihara sebep olan hastalıkların tedavisinin olduğu vurgulanmalı... ... Adi vakaların sayısı medyada görünür oldukça artabiliyor. Çünkü haber tetikleyebiliyor, hiç aklında yokken insanın aklına düşürebiliyor, psikopatlara davetiye çıkarıp kafalarında normalleştirebiliyor. Fakat bu demek değildir ki, haber görülmemeli veya eksik unsurlarıyla verilmeli. Haberi çarpıcı kılan farklı unsuru (siyanür gibi) olabilir. Medya toplumun aynasıdır. Kap, içindekini sızdırır. Mesele, bir şeyi yok saymak ya da eksik vermek değil, haberleri ihbar kabul edip tedbir almaktır.     İntihar araştırması   Aile Bakanlığı artan intihar vakalarını araştırmak için bir komisyon kurmuş. Keşke komisyon, Uygur Alfabesi diye İsrail alfabesi okutan, Din Kültürü dersini Hristiyan öğretmene verdiren, 10 Kasım törenlerinde cahiliye devri rezilliklerine göz yuman eğitim sisteminin intiharını da araştırsa...     Ne günlere kaldık ya Rabbî!   • Doğu Perinçek'in hükûmetin kanalında "Türkiye'de askerî darbelerin arkasında kimler var?" (Darbecilik değil ha) dersi verdiği... • Akit gazetesinin "Atatürk'ü istismarcılara bırakmayacağız" diye manşet attığı... • Ardahan Damal'da boş bir arazinin AK Parti eliyle Atatürk silueti var diye doğal sit alanı olarak ilan edildiği... "Ne günlere kaldık" diyebileceğimiz zamanlardan geçiyoruz.     Var mı maval okuyacak?   İlk rest Ertuğrul Özkök'ten geldi. Hürriyet'in eski yayın yönetmeni "Manşet suçlarını yarıştırmaya başlarsak bu ülkede bir tane gazeteci kalmaz. Amiral gemisinden baktığın zaman herkesi görüyorsun meslekte. Kimse ben dürüstüm demesin. Bana kimse maval okumasın. Hiçbirimiz masum değiliz. Bu meslek en büyük günahlarını 2010'dan sonra işledi. Onun için kimse bana namusluluk, dürüstlük taslamasın. Sicilleri kafamda yazılı" dedi. İkinci resti Kemal Öztürk çekti. AA'nın eski genel müdürü "Bugün çok bağımsız ve özgür gazetecilik yaptığını söyleyen arkadaşlarımız, ben Başbakan Danışmanıyken, talep etmeden ertesi günün manşetini gönderip ‘uygun mu?’ diye soruyor öyle yayınlıyordu. Bugün aktifler ve muhalifler. Bir etik sorunumuz var. Yüksek perdeden etik mesajlar verenlerin şeceresini iyi biliyorum. Bana maval okumasınlar" dedi. Ertuğrul Özkök daha önce kısmen eteğindeki taşı döktü. Özellikle Çölaşan hakkında. Özkök’ün söyledikleri ne derece etki eder bilemem ama Kemal Öztürk’ün itirafı dehşet verici, çok ibretlik!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.