Hiç mi eleştirmeyelim?

A -
A +
İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili tartışmalar ilginç bir hâl aldı.
Mahallede sözleşmeye karşı çıkanlar, KADEM ve türevlerine "LGBT'lileri meşrulaştırıyor, sapıklığa ortak oluyor, feminizm besliyorsunuz" diyor.
Sözleşmeyi savunanlar ise "Ayasofya'yı unutturmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyorsunuz, FETÖ'cülerin dümenine su taşıyorsunuz" diye karşılık veriyor. Hatta kimisi nankörlükle itham ediyor.
İkinci grupta yer alan AK Parti Kadın Kolları Başkanı Lütfiye Selva Çam sözleşmeyi eleştirenleri "İktidarı iki ateş arasında sıkıştırmaya çalışmakla, medyatik çıkışlarla kendi reklamını yapmakla, sağa sola salvolarla saldırarak tartışmalar üzerinden prim elde etmeye çalışmakla" suçladı.
Okuyunca ne söyleyeyim bilemedim.
Eleştirmeyeceksin, karşı çıkmayacaksın, yaklaşan tehlikeye dikkat çekmeyeceksin. İstedikleri bu.
Çünkü en iyilerini onlar bilir, bizim için en iyilerini kendileri düşünürler! Yaklaşım bu!
Birincisi; herkes sizi tasvip ve tasdik etmek, sözleşmeyi sizin gibi anlamak ve anlam yüklemek zorunda değil!
İkincisi; kendi mahallenizden, tabanınızdan ilk defa bu kadar reaksiyon alıyorsunuz. Ama siz kendinizi muhasebe etmek yerine sizi eleştirenlere veryansın ediyorsunuz.
Üçüncüsü; Hukukçu Kadınlar Derneğinden 12 kadın hukukçu, oturup çalışmışlar. Yedi ayda bir rapor çıkarmışlar. Tek tek izah etmişler, çekincelerini dile getirmişler. Özetle "Bu sözleşme projedir" diyorlar. Onlara da sözünüz yok mu? Yoksa onlarda mı size ateş ediyor, Ayasofya'yı gölgede bırakmaya çalışıyorlar?
 
Ah keşke
 
Keşke mahallede İstanbul Sözleşmesi’ni konuştuğumuz ve dert ettiğimiz kadar;
-Toplumdaki ahlaksızlığın, yozlaşmanın, çürümüşlüğün sebebini dert etsek.
-İslami camiada söz ile eylem arasında oluşan uçurumları dert etsek.
-Köşe başlarını hep kifayetsiz muhterislerin tutuyor olmasını dert etsek.
-Kayırmacılıktan, hemşehricilikten, akrabacılıktan niye vazgeçilmediğini dert etsek.
-Betonlaştırdığımız şehirleri, içini boşaltıp beton döktüğümüz değerleri dert etsek.
 
Nereden nereye...
 
AK Partili kadınlar Akit yazarı Abdurrahman Dilipak (Dediğini tasvip etmiyorum) hakkında 81 ilde suç duyurusunda bulundu.
Vaktinde bir Akit yazarı "Onbaşı olamayacak adamlar general olmuş" diye yazmış; 312 general dava açmış, mahkeme gazeteyi ağır tazminata mahkûm etmişti.
O dönem yargılanan Dilipak'ı bu sefer AK Partili kadınlar dava etti. Nereden nereye!
 
Türklük davası
 
Cemal Enginyurt geçen Hadi Özışık'a röportaj verdi. Çok ilginç açıklamalar yaptı. Yanlışlarından ve pişmanlıklarından bahsetti.
"Erdoğan'a düşmandım, FETÖ'yü savundum. 15 Temmuz'dan önce Gülen'den daha çok Erdoğan'a düşmanlık besliyordum. Şimdi inanarak destekliyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’nı tanıdıkça sevmemenin de yanlışlığının farkına vardım" dedi.
Sonra sevgisini bir örnekle açıkladı: Kırgızistan'a gittim. Bişkek'te bir camiye götürdüler. Müthiş. Kim yaptı dedim, Erdoğan dediler. Gururlandım. Türk lafını ağzına almıyor dediğim Erdoğan, Kırgızistan'a cami yapmış. Sonra Manas Kırgız Üniversitesine gittim. Erdoğan devasa yardımlar yapmış. Sonra bir okula gittim. Türk okulu. İstiklal Marşı’nı okudular, ağladım. Ahıska Türkleri köylerine davet ettiler. 'Allah, Erdoğan'dan razı olsun. Yolumuzu, camimizi, çeşmemizi yaptı. Her şeyden önemlisi 75 yıl sonra biz Ahıska Türklerine, Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartı verdi' dediler. Şimdi niye sevmeyeceksiniz?
Bu açıklamadan üç gün sonra Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Lübnan'a gitti.
Çavuşoğlu Lübnanlılara aynen şunu söyledi: "Ben Türk’üm, Türkmen’im diyenlere Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını vereceğiz. Bu Cumhurbaşkanı’mızın bizlere talimatıdır."
Bütün İslam coğrafyasına dokunan Sultan Abdülhamid'i bir asır "Kızıl Sultan" diye okutanların torunları şüphesiz Erdoğan'a da bir yafta takacaktır.
Ama emin olunuz sadece İslam dünyası değil, Türk dünyasının da ileride Erdoğan'ın hizmetlerini anlatacağı çok şey olacaktır. İşte ikisi yukarıda…
 
Kalbi boş insanlar
 
Osman Ünlü Hoca, önceki gün gazetemizdeki köşesinde "kalp rahatsızlıkları" üzerine bir yazı yazdı.
"İnsanda iki türlü kalp vardır. Birisi, bildiğimiz, göğsümüzdeki et parçasıdır. Buna Yürek denmektedir. İkincisi, bu et parçasında bulunan bir kuvvettir ki, buna da Gönül denmektedir. Kalbi bozuk, hasta olan, nefse uyar, hep zararlı işler yapar. İhlas, samimiyet ile yapılan ibadetler, bilhassa namaz kılmak, kalbi temizler. Kalp hastalığının ilacı tövbedir" dedi.
Cumhuriyet gazetesi "Dinci yazar kalp hastalıklarını 'günah işleme'ye bağladı" diye haberini yaptı.
Güler misin ağlar mısın?
Basın tarihine geçecek bir cehalet bu.
Bir mecazı bile ayırt edemiyorlar.
Yahu birader, kalp yarasını, kalp acısını, kalbiselimi hiç mi duymadınız?
Hiç mi maneviyata dair bir şey bilmiyorsunuz?
Kalbiniz bu kadar mı kara?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.