Sözleşme-sızlaşma!

A -
A +
Türkiye, İstanbul Sözleşmesi denilen menhus anlaşmadan 'bir gece ansızın' Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile çekildi. Bu da yeni bir tartışmayı beraberinde getirdi.
Kimileri "Erdoğan, Meclis'in de üzerinde. TBMM'de oy birliğiyle kabul edilen İstanbul Sözleşmesi'ni tek başına iptal etti" diye yazdı.
Anayasa'nın 90. maddesi milletlerarası andlaşmaların Meclis'in onaylaması ve çıkacak bir kanuna dayandırılması gerektiğini söylüyor.
Nitekim İstanbul Sözleşmesi'ni içeren kanun "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun" diye geçti.
Bu yüzden anlaşmalar kanun kabul ediliyor. Kanunların kaldırılması için yine Meclis çoğunluğu gerekiyor.
Bu arada "2018 tarihli milletlerarası anlaşmaların onaylanmasına ilişkin usul ve esaslar hakkında Cumhurbaşkanlığı kararnamesi"nde anlaşmaların yürütmesiyle ilgili çerçeve çizilmiş.
Burada "Milletlerarası andlaşmaların uygulama alanının değiştiğini tespit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme, Cumhurbaşkanı kararı ile olur" diyor.
Cumhurbaşkanı fesih yetkisini kullandı.
Esasında bu iş dünyada böyle.
ABD'de yetki Başkan'da, İngiltere'de Kraliçe'de; Danimarka, Belçika, İzlanda, Norveç'te Kral'da; Almanya, Fransa, Finlandiya ve Yunanistan'da Cumhurbaşkanı'nda; Japonya, İsveç, İsviçre ve İrlanda'da ise Hükûmet'te.
Nitekim ABD'nin eski başkanı Trump; Dünya Sağlık Örgütü'nden, Paris İklim Anlaşmasından, İran Nükleer Anlaşmasından, Uluslararası Silah Ticareti Anlaşmasından bir kararname ile çekildi.
Biden geldi İklim Anlaşmasına bir kararname ile dâhil oldu.
Onun için hiç "sızlanmayın." Sözleşme feminizme körük, sapkınlığa kalkandı. İyi ki feshedildi. Dilerim tamamen tarihe karışır.
 
 
'Seni arar bulurum'un Edirne versiyonu
 
Ekrem İmamoğlu, Edirnekapı Şehitliği'nde kendisini protesto eden gazi yakınını "Merek etme seni ben arar bulurum" diye tehdit etti.
Tabii bir belediye başkanının ağzına yakışmayacak bu sözler sebebiyle büyük infial oluştu. İmamoğlu, millet tepki vermese adamı arayıp bulduğunda ne yapacaktı bilmiyoruz.
Öpüp, tebrik edecek hâli yok elbette.
Ama neler olacağı hakkında Edirne'de yaşananlar ipucu veriyor.
CHP'li Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan, 15 Temmuz gecesi darbeciler için kadeh kaldırmış, geçen hafta 2,5 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
Meğer Gürkan sadece kadeh değil dağa adam da kaldırıyormuş!
Sabah gazetesinde dün yer alan habere göre, CHP'li başkanın kadeh görüntüsünü çekip ifşa eden gazeteci Şükrü Benli, çağırıldığı otel önünde eterle bayıltılarak bir dağ evine götürülmüş.
Burada ağır işkenceden geçirilmiş. Filistin askısına asılmış. Cinsel organına elektrik verilmiş. Kadın elbiseleri giydirip ruj sürerek görüntüleri çekilmiş.
Elbette iddia ispata muhtaç. Fakat Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı, başkan ve beş adamı hakkında soruşturma başlatmış. Başka bir parti için söylenseydi ortalık yıkılmıştı.
Ey "Gazetecilik, basın özgürlüğü, halkın haber alma hakkı" diye bik bik ötenler neredesiniz?
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası, bu meslektaşımızı da dinleyecek, sahip çıkacak mısınız?
 
 
İğneyi kendine batır
 
2013 yılında uğruna ülkenin yakılıp yıkıldığı Taksim Gezi Parkı, Vakıflar Genel Müdürlüğü eliyle aslına döndürüldü ve Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı'na geçti.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi açıklama yaptı. Açıklamada karar için "Bu hesaplaşma, engelleme, vesayet ve yetki gaspı" denildi.
Adama sorarlar:
-Ulaştırma Bakanlığı Başakşehir Şehir Hastanesi yolunu üstlenirken niye "Durun, bu benim yetki alanım" demediniz de yapmamak için 'param yok' diye çamura yattınız?
-Sorumluluk alanınızda olduğu hâlde "Bana buradan oy çıkmıyor" diye Başakşehir-Kayaşehir Metro İnşaatını niye yarım bıraktınız da Bakanlık devraldı?
-Ulaştırma Bakanlığı, Çamlıca'ya, Kazlıçeşme'ye, İstanbul Havalimanına metro projeleri açıklarken neden "Niye karışıyorsunuz, yetki benim" demediniz?
-Başakşehir'de bilgi evini yıkmak, kamu arazisini üçüncü kişilere satmak, sağlık ocağı arazisini peşkeş çekmek, Esenler'de afiş indirtmek, Zeytinburnu'nda spor salonu yapımına taş koymak vesayetin, yetki gaspının, engellemenin, hesaplaşmanın âlâsı değil mi?
Külfete gelince yan çiz, nimete gelince ortalığı yık! Olacak şey mi bu? Feryat etmeden önce iğneyi kendinize batırın!
 
 
İletişime mühendis dekan!
 
Geçen hafta İletişim Fakültelerinin ahvalini yazmıştım. Meğer, meselenin büyüğü gözümüzün önündeymiş.
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesine 2,5 yıldır dekan ataması yapılmamış. Dekanlık görevini vekaleten makine mühendisi bir hocamız yürütüyormuş.
Önceki haftalarda Hitit Üniversitesi Mimarlık Fakültesine ilahiyatçı dekan atadılar diye bir haber çıkmıştı. Hadi onu anlarım, akademik kadro yokluğu var.
Marmara'daki durumunu neyle izah edelim? Mühendis bu işleri yapamaz değil. Misal tanıdığım mühendis kökenli iyi gazeteciler var. Ama fakültede 30 profesör duruyorken makine mühendisi atamak garip!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.