Kıl oldum abi!..

A -
A +
Eskiden izlediğim, dinlendiğim, sözlerine kulak kesildiğim, röportajlarını okuduğum sanatçıların çoğunu es geçiyorum artık.
Ekranda görsem başka kanala zaplıyorum.
Peki ne değişti?
Bilmiyorum.
Ama şunu biliyorum:
Değişen ben değilim!
Değişen, Türkiye'nin siyasi iklimi ve bir kısım sanatçının sosyal medya hokkabazlığına evrilen politik duruşu.
Kaç gündür Tarkan'ın toplumu karpuz gibi ikiye bölen "Geççek" isimli yeni klibini tartışıyoruz.
Şarkı, AK Parti'ye bir mesaj olarak değerlendirildi. Her ne kadar Tarkan, "Bunu pandemi psikolojisiyle yazdım" dese de kimse aldırmadı.
Tarkan, bu şarkıyı altı yedi yıl evvel yazsa, sözleri kimsenin umurunda olmazdı. Hatta birtakım politik laflar sokuştursa bile hoş görülürdü.
Şimdi öyle değil. Çünkü o artık politik ikon! Tıpkı Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Atena Gökhan ve diğerleri gibi...
Tarkan, Kaz Dağlarındaki eylemlerden, Rize'deki taş ocağına, Elâzığ'da intihar eden tıp öğrencisinden, Muğla'da öldürülen üniversite öğrencisine, Elmalı davasından Konya'daki flamingolara kadar birçok tartışmanın 'siyasi' tarafı oldu.
Çünkü mesajlarını hep suçlayıcı tavırla yazdı.
Mesela Pınar Gültekin cinayeti davasında "Bu canavarların yanında duran bu düzen ne zaman değişecek? Ey yetkililer! Siz nasıl rahat uyuyorsunuz geceleri?" dedi. Oysa karar daha çıkmadı. Sanığa ağırlaştırılmış müebbet verilmesi bekleniyor.
Elmalı davasına Aile Bakanlığı müdahil olunca "Altı boş laflar, vaatler" diye açıklama yaptı. Oysa birtakım üretilmiş çizimlerle kamuoyu yanıltılmıştı. Dava beratla neticelendi.
Kaz Dağları tartışmasında "Bu ne bitmek bilmeyen bir para ve güç hırsıdır. Halkın oylarıyla bulundukları noktaya gelen yetkililer, kendilerini o ülkenin sahibi sanıp istediklerini yapma hakkını kendilerinde nasıl buluyorlar? Yeter artık" diye mesaj attı. Sonra aynı Kaz Dağları'nda villa aldığı ortaya çıktı.
Sanatçının dünya görüşü olabilir. Ancak her kesime ulaşmak istiyorsa tarafsız olmalıdır.
Tarkan ve bir kısım ünlü isimler, çevreye, kadına, çocuğa, sanata duyarlılık perdesiyle iktidarın karşısında konumlandı.
Eğer öyle olmasaydı, Bodrum ve Marmaris'teki betonlaşmaya da karşı çıkar, canım kıyılardaki işgalle mücadeleye destek verirlerdi.
Fidan dikim şölenlerine katılırlar, Atatürk Kültür Merkezi'nin yenilenmesini takdir ederler, pandemide Sağlık Bakanlığı'nın kampanyalarının yüzü olurlardı.
Eğer Tarkan gerçek bir sanatçı gibi hakkaniyetli olsaydı, kimse 'Geççek'ten kıl kapmazdı.
Şimdi bazı okurlarımız "Bize ne Tarkan'dan? Adam PR yapıyor. Laf etmeye değmez" diyebilir. Doğru.
Mesele sadece Tarkan değil. Mesele, meselenin Tarkan olmaması zaten!..

Şansın yoktu

Tiyatrocu Müjdat Gezen, Cumhuriyet'te köşe yazmaya başladı.
Kapak sayfasında "Köşe Atışı" diye küçük notlar yazıyor.
Öyle nükteli öyle sarsıcı ki(!)
Birini yazayım da titreyin:
"Kızını dövmeyen dizini döver. Unutulmaz atasözlerimizden biri. Ben o atasözünü söyleyeni yakalayamam ki. Bir yakalasam..."
Okuyunca "Acaba torununa mı yazdırıyor" diye düşündüm.
Sosyal medya çok kaliteli, nokta atışı espriler yapan bir sürü ünlü 'ünsüz'le dolu.
Müjdat Gezen ve birçok sanatçı bugünlerle doğsa mizah adına hiç şansları yoktu.

Ne diyorsun başkan?

Gazete olarak yurttaş ekonomisini çok önemsiyoruz. Marketlerdeki fiyatların öteden beri yakın takipçisiyiz.
Yıllarca ekonomi sayfalarımızda marketlerin doğrudan tarladan ürün alıp aracısız olarak vatandaşla buluşturmasını savunduk. Aradan komisyoncuların çıkması gerektiğini dile getirdik.
Örnek uygulamaları haberleştirdik. Hâllerin hâline bakmak gerektiğini söyledik.
TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Yunus Kılıç’ın gazetemize aktardığına göre marketler bu işi suistimal etmiş. Aracıları aradan çıkarıp aradaki farkı cebe atmışlar.
Pekiyi çare? Kılıç "Çare, komisyoncu" diyor.
Seçeneklere bak: Ya komisyoncu ya marketçi... Ölümlerden ölüm beğen.
Yok mu bunun başka yolu! Vardır elbet. O yolu bulmak lazım.
Yoksa otoyolu, köprüsü, hastanesi, mega projeleri... hepsi iki kilo salatalığa kurban gidecek!

Sosyolojik bir gerçek

Sabah gazetesi güzel bir haber yakaladı. Ünlü Sosyoloji Profesörü Nilüfer Narlı "tele dolandırıcılar"a çarpılmış.
Sahtekârlar "Vatana hizmet ediyorsun, MİT'le ortak operasyon yapıyoruz" diyerek Narlı'dan 500 bin lira ve ziynet eşyası kapmışlar.
Bir değil iki değil. Daha evvel Canan Karatay, Seyfettin Gürsel, Ömer Akın, Erdener Yurtcan ve Mine Yazıcı gibi anlı şanlı başka profesörler de dolandırıcıların kurbanı oldu.
Hiç tez konusu yapılmış mıdır diye merak ettim.
Sadece hukuki olarak değerlendirilmiş.
Bu sadece hukukun konusu değil, aynı zamanda sosyolojik mesele. Nilüfer Narlı'nın ya da öğrencilerinin araştırmalara ve tezlerine konu edeceği kadar önemli bir iş...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.