Millet şahit

A -
A +

Hürriyet Ankara Temsilcisi Hande Fırat'ın 15 Temmuz'da Cumhurbaşkanı ile FaceTime üzerinden yaptığı görüşme gündeme getirildi yine.

Erdoğan o gece canlı yayında halkı sokağa çağırmış, o tele-yayın darbenin püskürtülmesinde büyük rol oynamıştı.

Bu yüzden FETÖ'cü hainlerin kuyruk acısı var. Hande Fırat'ın o görüşmeyi bir gün öncesinden MİT'çilerle görüşerek ayarladığı tezviratını yaydılar.

Kanlı geceye "tiyatro" diyerek, halk direnişini sulandırmaya çalışan kimi mahfiller saçmalığa balıklama atladı.

Oysa milletçe yaşadık, hepsine gözlerimizle şahit olduk.

Aklımızla dalga geçiyorlar.

O gece Erdoğan'ı yayına alan bir diğer gazeteci de Batuhan Yaşar Abimiz idi... Rahmetli, önce Mustafa Varank'a ulaştığını, kendisinin Erdoğan'ın yanında olmadığını öğrenince Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan'ı aradığını şöyle anlatmıştı:

"Hasan Bey 'Biz Periscope’tan yayın yaptık' dedi. Ama o zamana kadar bu yayından hiçbir basın kuruluşunun haberi yok. Ben de 'O zaman bir telefon bağlantısı yapabilir miyiz?' diye sordum. Bize görüntülü telefon bağlantısı, yani FaceTime yayın yapmayı Hasan Doğan Bey önerdi. Bu arada ben de canlı yayındayım. Yani arada reji filan yok. Rejiyi aradan çıkardık. Her şey, bütün konuşmalar milletin önünde oluyordu. Telefon çaldı, bir baktım ekranda Sayın Cumhurbaşkanı var. Derin bir nefes aldım. Onu ekranda görünce çok rahatladım. Sonra hemen yayına verdik. Bütün Türkiye rahatladı. O andan itibaren zaten darbeciler için o bildik son başlamıştı."

Kim ne derse desin, millet şahit!

 

Vay bilgisizler!

 

Ekonomi editörlerimizden Ömer, geçen hafta Almanya'ya fuara gitmişti, gelince anlattı.

Hürriyet ve Habertürk muhabirleri Schengen Vizesi alamadıkları için etkinliğe gidememiş. Olacak şey değil!

"Gazetecilere nasıl vize vermezler" diye söylenirken, sosyal medyada Ruşen Çakır'ın videosu düştü önüme.

"İnsanlar paralarını yatırıyorlar ve gerekçesiz şekilde vizeleri reddediliyor. Ki bunlardan birisi de benim. Fransa üzerinden yaptığım başvuru elimde kaldı. Ben, eşim ve oğlum için yaptığımız başvuru kabul edilmedi" diye yakınıyordu Çakır.

Anlaşılan Avrupa'nın gözü, fonladığı gazetecileri bile görmüyor. Ya da ihtimal Ruşen Çakır'ın dosyası "bilgisiz" bir memura rastlamış.

Nitekim Batı muhibbi yazarlardan Aslı Aydıntaşbaş"Niye onu sıradan insanlarla bir tutuyorsunuz" demeye getirerek Fransızlara atarlandı.

Akabinde Fransız Konsolosluğu açıklama yaptı, "Vize reddine maruz kalmadığını belirtiriz. Dilerse talebini iletebilir" diye...

Bir başka tanınmış kalem sahibi Almanya'dan iki yıllık vize talebinde bulunmuş, altı ay vermişler. Yüksek kazançlı, itibarlı arkadaşlarından biri kefil olmasına rağmen...

Foncu Ruşen, vizesini almış mıdır bilemeyiz? Fakat ortada ciddi bir sıkıntı var.

Yurt dışı eğitim danışmanlığı yapan, her sene onlarca öğrenciyi Batı ülkelerine gönderen bir arkadaşım şöyle dedi:

"ABD’den son iki haftada 8 öğrencimiz; İngiltere’den son bir haftada 2 öğrenicimiz ret aldı. Tamamı eğitimli, parası/sponsoru olan insanlar. Vermeme nedenleri çok açık... Talep patlaması var şu an yurt dışına. Gidenler doktor, avukat, memur, mühendis, öğrenci vs. olsalar da orada ne yapıp edip kaçak da olsa kalmanın yollarını arıyorlar ve gelmiyorlar. Dönmeyen çok oldukça da maalesef ret sayısı artıyor."

 

Türk lortlar

 

Kraliçe Elizabeth ölünce eski hatıralar döküldü.

Emekli büyükelçilerden Daryal Batıbay, Kraliçe'nin 1971 yılındaki Türkiye ziyaretinde şahit olduklarını yazdı.

Kraliçe, o vakitler CHP Genel Başkanı olan İsmet Paşa'yı Camlı Köşk'te kabul etmiş. Kraliçe fincanına elleriyle çay koyarak Paşa'ya servis yapmış.

Görüşme sonunda İsmet Paşa, Kraliçe'yi başıyla selamlayıp, sırtını dönmeden kapıya doğru geri geri adım atmaya başlamış. Kraliçe bu hürmete(!) kayıtsız kalmamış, hemen gelip koluna girmiş Paşa'nın. Köşk'ün dış kapısına kadar eşlik etmiş kendisine. Bu da istisnai bir jestmiş.

Bazı gazetelere de yansıyan bu 'jest'leri kimi muhalif mecralar İnönü'nün saygınlığına yorarak yere göğe sığdıramadı. Aynı kesimler, orada sağdan biri bulunsa "müstemleke adamı" olmaya delil getirirlerdi.

Not: Kraliçe, o ziyarette Başbakan Nihat Erim dâhil üst düzey 22 devlet görevlisine "Lord" ve "Şövalye" unvanı vermiş.

 

Bankamatik Kraliçesi!

 

Ankara Mimarlar Odası Başkanı Tezcan Karakuş Candan memuriyetten atıldı.

Çankaya Belediyesi'nde görevliyken, 7 yılda sadece 60 gün işe gittiği; yani haksız kazanç sağladığı, çalışmadan, emek sarf etmeden, ter dökmeden, mesai doldurmadan avanta aldığı gerekçesiyle...

Candan'ın 1672 gün rapor aldığı, belediye yönetiminin kendisinden yaka silktiği, hakkında defalarca işe gelmediği yönünde tutanak tutulduğu ancak bildiğini okuduğu ortaya çıkmıştı.

Muhalif basın olayı haberleştirirken bir cümlecik bile olsa ihraç gerekçesini yazmadı. Aksine kadını kahraman ilan ettiler. Çatır çatır haksız kazanç sağlamasını görmezden geldiler! Sonra da gazetecilikten bahsediyorlar. Adamı güldürüyorlar.

 

Geleceği parlak

 

Viyana'da sokaktaki açık saçık kadınları röportaj bahanesiyle ifşa edip takipçi avlayan bir Türk YouTuber, Avusturya'dan deport edildi! Viyana polisi, bizim muhalif basın "kadına giyiminden dolayı hakaret ettiğini” yazınca işlem başlatmış. (Oysa fırlama dalgasını geçiyor.)

Viyana'da yasaklı olabilir ama bizde geleceği parlak bu çocuğun. Bakın Acun'a... Televole programı için gittiği ülkelerde röportaj bahanesiyle yabancı kızların orasını burasını göstererek ünlendi. Öyle bir tutturdu ki, işi medya patronluğuna, kulüp başkanlığına kadar götürdü. Örnek ortada.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.