Hülya Avşar'ın zihnindeki eksen

A -
A +
Geçen hafta Türkiye iki olayı aynı anda konuştu. Biri 2 aylık çocuğunu evde bırakıp 9 günlük bayram tatiline giden bir öğretmen anneydi. Bu konuya hiç girmeyelim, insanın içi şişiyor.
Diğeri de Hülya Avşar'ın kızı Zehra ile ilgili sözleri.
"Kızım ne isterse yapar. İster sigara içer, ister içki. Benim yanımda ve bilgim dâhilinde olduğu sürece kimseyi ilgilendirmez."
Hülya Avşar, kızının basına malzeme olmasından çok şikâyetçi. Haksız da sayılmaz, kolay değil. Magazin muhabirlerinden bir ordu hep peşinde. Ama istese kimseye görünmez. Bunu da biliyoruz. Şayet "Lokantamı değiştirmem" deyip sürekli Yeniköy Kıyı'ya gidersen, tabii ki orada muhabirler olacak. Hele kızınla gelip, tüm sorulara "eğlenceli yanıtlar" da vermişsen geçmiş olsun.
Her şey bir yana, Sabah'tan Sinan Özedincik'e bu şikâyetini dillendirmek isterken yukarıdaki sözleri söylemesine ne demeli? Ya bu ifadelerinden yola çıkarak Bırakın Konuşalım'da anne-çocuk ilişkilerini uzmanlarla birlikte tartışan Nagehan Alçı'yı telefonla arayıp azarlamak istemesine. Gerçi gerekli cevabı aldı ama sorun bu değil. Bana kalırsa Avşar'ın zihninde bir eksen kayması var. Bir derdini dile getirirken, söylediği ilgisiz sözlerle başına başka dertler açmasını çok iyi beceriyor. Aslında bu gaflarını yönetip kendine yararlı hale de getirebiliyor ama arada kalan çocuk olunca işin rengi değişiyor. Eski eşi Kaya Çilingiroğlu'nun da dediği gibi, bir başka ülkede olsa bu laflar, bir anneden velayetin alınması için yeter de artar bile.
Avşar hiç olmazsa çocuğu için artık susmayı başarabilmeli.

 
Karnından konuşmayan Hanedan mensupları

Osmanlı hanedanı Türkiye'ye vatanlarına dönmek isterlerken hep Kemalizmin paranoyak refleksiyle karşılaştılar. Gelmeyi başarabilenlerin üzerinde ise "Bir açığınızı görürsek geri gönderilirsiniz" tehdidi dolaştı Demokles'in Kılıcı gibi. Bu yüzden her konuşmalarına, gittikleri her yere çok dikkat ettiler. Aralarına devletin ajanları da gazeteci, hanedan dostu ya da onlara yardımcı olan devlet memuru sıfatlarıyla sokuldu. Üzerlerindeki bu ağır atmosfer nedeniyle de hepsi Atatürkçü, hepsi padişahlık karşıtıydı. Bir tek "iyi ki yıktınız hanedanlığımızı da bizi sürüm sürüm süründürdünüz" demedikleri kaldı.
Bir ülkenin gelişimi konuşabilme özgürlüğüyle de açıklanır şüphesiz. Son örneğini de Abdülhamid'in kızı Ayşe Sultan'ın torunları Ayten Sofia Nami Osmanoğlu ve Ayşe Adile Namia Osmanoğlu'nda gördük. Sabah gazetesinden Necla Bayraktar, Ayşe Sultan'ın babası II. Abdülhamid'i anlatan kitabı yeniden basılması nedeniyle onlarla konuştu.
İlk kez karnından konuşmayan Hanedan mensupları gördüm. Bakın Atatürk için ne diyorlar:
"Bizim için o bir subay, bir paşa... Ama ben şahsen şöyle bakarım: Ben sana bir şey emanet ediyorum, sen bana böyle yapıyorsun! Benim dedelerim belki söylemiyorlar bunu ama ben söylerim, söylüyorum. İnsana bu mu yapılır yani? Koruma altına al en azından! Sevgim yok. Mecbur değilim sevmeye...Afedersin ama bizi öldürmesi belki de daha iyiydi!"
Malum, bir de "Devrimler" var cumhuriyet döneminde yapılan. İki torun Sultan'ın bu konuda söyledikleri de ilginç:
"Bir de Atatürk'ün yaptığı reformlar zaten sarayda başlamıştı, Latin alfabesiydi, yasalardı falan."
Pek çok şey daha var. İlginç bir röportaj.

 
Ekranımızdan biri: Şaduman Hanım
Kim diyeceksiniz...
Fotoğrafından fark edeceğiniz üzere orta yaşlı bir hanımefendi. Dinç ve içindeki enerji konuşmasına da yansımış olmalı ki programların aranılan bir seyircisi.
Şaduman Ocak, iki oğlundan birini 5 yıl evvel bir trafik kazasında kaybettikten sonra bir tanıdık vasıtasıyla başlıyor casting seyirci olmaya.
"Oğlumun acısını bu yolla biraz atlatabildim. Oyalanıyorum işte."
Haftada 5 gün, sabah geliyor, bazen 3 programa birden katılıyor ve geceye doğru evine dönüyor. Şimdi Nagehan Alçı ile Esra Erol'un programlarının sürekli ve en aktif seyircisi.
Aldığı para yetmiyor doğal olarak. Programlarda öyle heyecanlı konuşuyor ki, "sahiden böyle mi hissediyorsunuz yoksa reyting için mi bu" diye sordum.
"Tam tersine, benim tabiatım böyle, haksızlığa adaletsizliğe dayanamıyorum."
Şaduman Ocak gibi yüzlerce, binlerce casting seyirci var. Ekranlarımız biraz da onlarla renklendi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.