Serdar Ortaç'tan "yarın" için umut var mı?

A -
A +
Doğru, o sırada 20 yaşında bir gençti Serdar Ortaç. Kanı deli akıyordu ve kendini magazin gazetecisi ağabeylerine, ablalarına kanıtlamak istiyordu. Linç kültürünün kodları onda da mevcuttu. Kolayca kahraman olabilirdi. Üstelik yalnız değildi. Bugünün anlı şanlı gazetecileri, şarkıcıları, televizyon sunucuları el ele vermişti Ahmet Kaya'yı linç etmek için. O görüntüler videolarda ve hafızalarımızda. Unutulacak gibi değil.
Son yıllarda pişmanlığını ne kadar dile getirse de, "Kürtçe şarkı okuyacağım" türünden açıklamalar yapsa da Ahmet Kaya'nın ismi peşini bırakmıyor. Son tatsız olay Manisa'da yaşandı.
Serdar Ortaç'ı olayın akabinde gazetecilerle konuşurken işittim televizyonda. Gülerek "10. Yıl Marşı söyledim suçlu oldum, kaldı ki o benim marşım" diyordu. Twitter'da da "Kürt vatandaşlığına geçsem biter mi" diye yazdı. Başka şeyler de söyledi. "Oku şu marşı çabuk, diye sahneye çıkanlar hâlâ aklımda" gibi.
Serdar Ortaç o yıllarda Türkiye'nin başka olduğunu söylüyor. Evet, bugün daha başka. Peki yarın?
Serdar Ortaç'tan "yarın"ın cevabını alamıyoruz. Üstelik bu olayların ardından söyledikleri, yarın için hiç de ümit vermiyor. Belki de bu yüzden insanlar onu bırakıp Reha Muhtar, Ercan Saatçi, Şenay Düdek gibi isimlerin peşine düşemiyor.
 


Meclis'in kanaat karnesi
Başörtülü vekillerin ilk katıldığı oturumda Meclis iyi bir sınav verdi. Kürsüde çok farklı performanslar sergilendi. Herkesin bir kanaati oluştu şüphesiz. Benimkiler çıkış sırasıyla şöyle.
Muharrem İnce: Her an kışkırtıcı bir söz sarf edecekmiş gibiydi yine. Verdiği bilgilerin yalan olduğu Bülent Arınç tarafından kanıtlandı. Vatan gazetesinden aldığını belirterek gazete kupürlerine belge anlamı yükleyen sonuncu kişi oldu. Hitabeti iyiydi.
Pervin Buldan: Hitabeti ilk yıllarındaki halini hatırladığım için geldiği nokta bakımından şaşırtıcı. Kadın üzerinden konuşup Kürt meselesine girmemeyi başardı. Erkeklere verdiği mesajlar önemliydi.
Ruhsar Demirel: Sanırım onu keşfeden yalnızca ben değilim. İzleyen ve dinleyen herkesi hayran bıraktı. MHP'nin sağduyulu sesi oldu âdeta. Kadın meselesinde evrensel normlara sahipti. Demokrat bir kimlik sergiledi.
Mihriban Belma Satır: Mahir Ünal'ın yerine son anda çıkması nedeniyle en spontane konuşan isimdi. Konuşması akıcıydı ama coşkusu eksikti. Samimiyeti ile hazırlıksız yakalanmış olmanın dezavantajını avantaja çevirdi.
Şafak Pavey: Gülümseyerek en ağır eleştirileri yaptı. Demokratlıkla Kemalist olmak arasındaki sarkaçta gidip geldi. Zarifti ama müsamereye çıkmış gibiydi. Kadın özgürlüğü meselesinde kafası karışıktı.
Bülent Arınç: Sakin güç olarak inanılmaz bir performans sergiledi. Saygılı, teskin edici bir konuşmayla Muharrem İnce'nin ve Şafak Pavey'in iddialarını çürüttü. Kucaklayıcı ve kapsayıcıydı. Kendini dinletmeyi bildi.

1920'lerde Ankara okullarında söylenen marş
Güneş ay gibi ülkeyi parlattı
Kahraman Ethem cihadın senin
Gaybı şarkı yerinden oynattı
Kahraman Ethem nejadın senin
Yurdun Kafkas'tır, uludur oymağın
Kalplerden böyle yadların vardır
Gönlün yücedir dünyadır otağın
Âlemde böyle adların vardır.
Bu ne diyeceksiniz. Ayniyle vaki. 1920'li yıllarda Ankara okullarında bu sözler üzerine bestelenen bir marş söyleniyordu; Çerkes Ethem Marşı... Tıpkı andımız gibi. Daha sonra Mareşal olan Fevzi Çakmak'ın Çerkes Marşı'nın sözlerinin yer aldığı belgeye şu kaydı düştü:
"Üstadane bir zevkle bestelenmiştir."
Kurtuluş Savaşı kahramanı Ethem Bey'e itibarının iade edilmesi için resmî tarihin yeniden yazılması mı gerekiyor?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.