FETÖ’den tutuklu eski başkomiser
Fatih Günay’ın eşiyle telefon konuşmaları dinlemeye takılmış. Eleman
“Aralık ayında çıkarız, çıkmakla kalmayacağız biz onları içeriye sokacağız” diye hayallendikten sonra bir
“bilgi”yi de paylaşmış eşiyle:
“Malatya’daki olayı duydun mu? Peygamber Efendimiz buradakilerin hatırına bayram namazı için Malatya cezaevine geldi”
Ne acıyın ne de gülün bence.
Hazreti Yusuf’un Silivri Cezaevinde bayram namazı kıldığını söyleyen de bunlar,
Hazreti Muhammed’i (aleyhisselam) bir dizi filmde kamyonete bindiren de.
Şimdi de
“Aman dayanın, üçüncü dünya savaşı çıkacak” diye rüya tabirleriyle etkilemeye, umutlarını canlı tutmaya çalışıyorlar.
Aslında beyinlerini kiraya vermiş bu çete mensupları sadece tutuklu kalmamalı. Tutukluluk sonrası
kapalı olarak psikolojik tedavi görmeli ve ancak rehabilite edildikleri kanısına varılırsa toplum içine bırakılmalı. Çünkü on yıllardır
irrasyonelleştirilen hastalıklı zihin yapılarının resetlenmesi ve temiz bir sayfa açılması hayli vakit alacaktır.
15 Temmuz çılgınlığına cesaret etmelerinin sebebi de zaten bu
nörotik çıldırtılmışlık hâliydi.
TEK AMAÇ TANIK SAYISINI SIFIRLAMAK
Ama her nasıl olduysa aklı başında kalanlar, bir şekilde muvazenesini yitirmeyenler
devletle iş birliği yaptı. Bazıları tanık ve itirafçı oldu.
FETÖ elebaşı işte bu tanık ve itirafçılardan çok korkuyor. Bu nedenle yeni bir plan yapıldı. Dava süreçlerinde izlenecek yolu, AİHM süreçlerini hazırlıyorlar.
Daha şimdiden kendi aralarındaki yazışmalarda “
ByLock delil olamaz. Eldeki bilgiler, sosyal çevre tanıkları olmadan delile dönüşemez. Rahat olun” diye birbirlerine gaz veriyorlar.
Bu arada Avrupa’daki iş birlikçileri
AİHM’i hızlandırmak için harekete geçti bile. AİHM’den söz aldıklarını konuşuyorlar aralarında.
Anayasa Mahkemesi’nin yüzlerce dava arasından
Can Dündar’ınkini öne çekerek verdiği o hukuk dışı karar hatırlandığında bu hiç de ihtimal dışı değil.
Ama gelgelelim
“tanık” meselesi
korkulu rüyaları oldu.
İşte bunu çok iyi bilen örgütün üst düzey yöneticileri içeriden ve dışarıdan yoğun bir seferberlik başlatarak
tutuklu ve gözaltındakilere mesaj gönderiyorlar:
1- ByLock delil olamaz. Davaların hepsi AİHM’e gidecek ve geri dönecek.
Yeter ki çözülmeyin. Bir yandan da
para sayma makinelerini hazırlayın çünkü büyük tazminatlar alacağız.
2- İnkâr edin. Hatta
“Benim FETÖ ile alakam yok, Allah belasını versin bunların” deyin. Ailelerinizi harekete geçirin, herkesi yanınıza çekmek için kendinizi acındırın.
3- Muhtemel
tanıklar üzerinde aileleriniz vasıtasıyla
baskı yapın. Ailelerinize
“Devlet beni bilmiyordu, beni ihbar eden kesin budur” diyerek tanıkları etkisizleştirin.
4- Eğer
tanıklar baskıyla yılacak ve sinecek gibi görünmüyorsa, “iyilikle” ikna yoluna gidin,
müsaitse para teklif edin ve tanıklıktan vazgeçirin.
Örgüt bunları yaparak
tanık sayısını sıfırlamak eldeki belge ve bilgileri dayanaksız hâle getirerek AİHM sürecini başlatmak niyetinde.
DEVLET, İŞ BİRLİĞİ YAPANLARI KORUMAYA ALMALI
Devlet tanık ve itirafçılara nasıl sahip çıkacağını ve koruyacağını bir an evvel
projelendirip yasal tedbirlerle üzerine gitmeli. Bürokrasideki muhtemel aymazlara bu durum sert biçimde, uyarılarla anlatılmalı.
Geçen ağustos ayı başında
bir ilimizde yaşanan olay aymazlığın ne boyutlarda olduğunu gösterdi. Aşçı olarak çalışan bir tanık örgütün üst düzey elemanlarından biri hakkında bilgi verdi ve kıskıvrak yakalanmasını sağladı. Ancak kripto FETÖ’cüler adamı çalıştığı iş yerinden çıkarttırdılar. Adam eşi ve iki çocuğuyla ortada kaldı. Uzun süre ne iş veren oldu ne de korumaya alan. Sonunda, zar zor, kötü de olsa bir iş bulundu.
17-25 Aralık’tan sonra
FETÖ soruşturması ile görevlendirilen polislerden istifade edilmeli. Çünkü onlar yaklaşık 3 yıldır bu tanıklarla irtibat hâlinde. Kimin sağlam, kimin çürük olduğunu çok iyi biliyor.
Birkaç yıl sonra muhtemel AİHM süreçlerinde “ah vah” ediyor olmamak için bunlar asgari tedbirler.
On binlerce yazılan
“tıpkı basım mağduriyet mektupları”, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun
“1 milyon mağdurun savunucusu biziz” diyecek kadar akli muvazenesini yitirmeye başlaması, olayın ciddiyeti hakkındaki ilk ipuçları.
Şu gelişmeyi de bunlara ekleyin:
Avrupa Yargı Kurulları Ağı (ENCJ) “Görevden alınan binlerce hâkim ve savcı için asgari uluslararası standartlara uyulduğu konusunda tatmin edici bilgi verilmediği” gerekçesiyle
HSYK’nın gözlemci statüsünü askıya aldı. Oysa öğreniyoruz ki
gerekçenin çevirisini bile beklemeden bu kararı almışlar.
Kısaca hazır olmazsak durum ciddi.
FUAT UĞUR'UN DİĞER YAZISI
Süreç işliyor, mağdurlar geri dönüyor