Kanayan…

A -
A +
Yaşadığı acı hepimizin acısı. Yalnızca bir baba oğul değil o gece katledilen, şehit olup hayatımızdan kayıp giden hayat. Tam 252 insan. Ama o annedir, eştir, içi kanar en derin yerinden her gün, her saat ve her saniye. Yok olsam, buhar olup havaya karışsam diye geçirir kim bilir aklından. Ama… Allah’a sığınır yapamaz bunu. Belki de iki şehidine küser onu bırakıp gittikleri için ve sonra hemen tövbe edip sarılır tekrar hatırasına her ikisinin de. Kendinden taşar, sığamaz kabına. Bir yerlere atmak isterken kendini, birdenbire o biriken acısını oluk oluk akıtmak ister.  Bulduğu yer ne yazık ki sosyal medyadır. Sebepli sebepsiz bağırmak ister herkese. Eyvallah, bağırsın bağırabildiği kadar. Atsın içindeki zehri. Başka türlü yürek yıkanmıyor  Diğer yandan… 250 şehidimiz daha vardır ve dahi eşleri, oğulları, kızları, anneleri, babaları, kardeşleri de vardır aynı acı eşiğinden geçmiş. Sesini işitmeyiz onların pek. İçlerinde yaşarlar her şeyi. Acısı sapı kanlı ve keskin bir bıçaktır oysa göğsün tam orta yerinde. Sürekli devinen, kanatan… Omunda dinmeyen bir öfke patlamaktadır bedeninden. “Neden onlar?” sorusu beynini kemirmektedir şehadet mertebesinin güzelliğini sarsarak. Yine de Allah’a isyan edemeyeceğini bilir, bu yüzden yerine ikame özneler bulur. Hayat yoldaşının yıllarca can yoldaşlığı yaptığı, aynı yola baş koyduğu, oğlunun adını taşıyan kişiye isyan eder nedense.  Bulur bir şeyler işte. O ihanet gecesiyle ilgili konuşan kim varsa hedefindedir. Kimsenin hakkı yoktur. Yalnızca o vardır. Kendi acısını masaya koyup “Susun artık, acı çeken benim” diye bağırır. Öyle bağırır ki bir süre sonra sesi duyulmaz olur. Bu kez elini daha da yükseltip kan kırmızı renkle blurlanmış fotoğraflarını paylaşır şiddet teşhirinin sınırlarını zorlayarak. Hep aynıdır. Ben acı çekiyorum, yalnızca ben, ben, ben… Siz susun. Konuşmayın. O acı duvarını zırh edinmiştir kendine. Kaybedilen eşin bir annesi, babası, kardeşi yokmuş gibidir gözünde.  Oğulun bir babaannesi, dedesi, amcası, halası yoktur sanki.  Acılar yarıştırılır mı? Hangi gafil buna cüret edebilir? Kim bilebilir sol memenin altındaki cevahirde neler olup bittiğini, hangi fırtınaların koptuğunu. Sınırları zorlayıp anlamaya çalışsan da zor. Lakin… Hayat bu dünyada yaşadığımızdan mı ibarettir? Durup bu sorunun yanıtını düşünmek gerekmez mi? Hele imanlıysan, hele o ilahi kadere inanıyorsan. Ömür bir imtihan değil mi? İnsan alelade bir varlık olmadığına ve ölüm ile birlikte yok olup gitmeyeceğine göre ahlak, erdem, fazilet, vatan gibi değerlerimizi ne ile temellendireceğiz? Bu kadar isyan, “Ölümü bir son olarak görmek”le eşdeğer değil midir? Eğer öyle görüyorsan insan olarak nasıl kemale ereceksin? Sus demiyorum. Susma, konuş tam tersine. Ama bağırma. Ama suçluyu doğru yerde ara. Dostu da keza öyle. Mahzenlerde saklananlarda, TV karşısında terlikle tiyatro seyreder gibi televizyon izleyenlerde değil, eşini ve biricik oğlunu kaybettiğin o geceyi milletin bağrında zaferle taçlandıranlarda ara dostluğu.  Susuluyor ve saygıda kusur edilmiyorsa bil ki bu acıya duyulan saygıdandır. Artık bir yerde durmanın zamanıdır. Ve Rabb’in verdiği sabırla acıyı bal eylemenin.   
Fuat Uğur'un diğer yazısı
Fetullah’ın eli FETÖ’yü çıldırttı
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.