Abdurrahman Bey Graham Fuller’in teklifini kabul etseymiş keşke…

A -
A +
En azından ne yapmaya çalıştığını bilirdik, anlardık. Abdurrahman Dilipak’tan söz ediyorum tabii. 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişiminin ardından, bir televizyon programında, Türkiye’de yıllarca “görev” yapan CIA Millî Haberalma Konseyi eski Başkan Yardımcısı Graham Fuller’ın, 1990’lı yılların başında kendisine yaptığı teklifi anlatıyor Abdurrahman Bey. Hangi bağlamda bir ilişki tesis edilmiş aralarında, Fuller neden gidip onu bulmuş ve böylesine acayip kripto bir “iş” teklifi yapmış, bundan bahsetmiyor ama, buluşmada Fuller kendisine “Gülen’in Türkiye’deki siyasi ayağını sen oluştur ve örgütle” diyor. O yıllarda CIA’in Fetullah Gülen ile bir anlaşma yaptığını söyleyen Abdurrahman Dilipak’a şöyle demiş Graham Fuller:
“Size rağmen biz bu bölgede var olamıyoruz. Ama unutmayın ki bize rağmen de siz var olamazsınız. Beraber olmamız gerek. Biz sizin ne istediğinizi biliyoruz; özgürlük ve refah. Size refahı sağlarız. Özgürlük adına talep ettiğiniz şeyleri biliyoruz. Dinî ve tarihî değerleriniz. Bunu da biz size garanti edebiliriz. Siz de bize şu üç konuda söz verebilir misiniz? Kendinizi Batı içinde konumlandıracaksınız ve alternatif medeniyet arayışına girmeyeceksiniz. İsrail aleyhine bir güvenlik tehdidi oluşturmayacaksınız. NATO ve ABD’nin askerî ve stratejik hedefleri dışında askerî bir hedef belirlemeyeceksiniz.”  
SON ZAMANLARIN ABDURRAHMAN DİLİPAK’INI ANLAMAK GÜÇ   Evet, Abdurrahman Bey bu teklifi kabul etseymiş son aylarda zuhur eden birbirinden tuhaf ve çelişik açıklamalarını ya da yazılarını daha net anlayabilme imkânı bulurduk., Tabii ne yöne doğru bir yolculuğa çıktığını da. Tıpkı bugün AK Parti’den kopup da bir yerlerin siyasi ayağı olarak parti kuran bazı isimleri anladığımız gibi. Yani, Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması konuşulmaya başladığı sıralarda mırın kırın eden yazılar döşenirken, cami açılışı yapıldıktan hemen sonra “Hilafet de gelsin” diye el yükseltmek; FETÖ’cü darbecilerin affedilmesi gibi korkunç bir talebi dile getirebilmek; Sonra “Osman Kavala serbest bırakılsın” demek;
Durmayıp İstanbul Sözleşmesi'ni benimseyen, inancı ya da fikri ne olursa olsun farklı düşünen kadınlara “Fahişe” diyerek korkunç bir hakareti edebilmek ve AK Partili kadınları ANAP’lı papatyalara benzetmek; Kendisini edepli olmaya davet eden Yeni Şafak Yazarı Ayşe Böhürler’e “Bizim mahallemizde ne satmaya çalışıyorsunuz” diye ayar vermek;
Defalarca “İstanbul Sözleşmesi’ni okuyarak imzaladım, arkasındayım” diyen eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu telefonla arayıp onun “Okumadan imzaladım” dediğini söyleyerek onu “temize” çıkarmak… Hepsini alt alta topluyorum, birini diğerinden çıkarıyorum, ötekiyle berikini çarpıp bölüyorum ama olmuyor.   İSTEDİĞİ OLDU, ADINI HERKES ÖĞRENDİ   Şimdi AK Parti’nin 81 ildeki kadın kolları başkanları kendisine bu hakaretleri nedeniyle dava açtı. Belirttiği gibi İstanbul Sözleşmesi’ni eleştirdiği için değil. Onu herkes eleştiriyor. Ne bileyim belki de memnundur. Geçmişte bir toplantıda “Düşünebiliyor musunuz, AK Parti il ve ilçe teşkilatı yöneticileri arasında daha benim adımı bilmeyen insanlar bile var” demişti. Şimdi en azından AK Parti’nin 81 ildeki kadın kolları yöneticilerinin hepsi, adını “Kendilerine hakaret eden kişi” olarak öğrendi. Bu arada FETÖ’cü darbecilerin katlettiği şehitlerimizin ailelerinin dava açmamasına şükretmelidir Abdurrahman Bey. FETÖ’cü darbecilere af ne demek? Bu “teori”sine dinî bir referans bulmaya çalışıyor. Peki, katledilen insanların aileleri ne olacak? Onlara sordu mu? Kendisini çok eskiden beri tanır ve takip ederim. Mütevazı bir insan olarak aklımda kaldı ama şimdi neden böyle kibirli oldu bilmiyorumBana Twitter hesabı üzerinden laf atıyor ismimi vermeden. Büyük insan böyle olunuyor demek ki. Geçende bir arkadaşım “Abdurrahman Bey’i birileri hipnotize etti galiba” dedi. Onu pek çok programında izlediğim için biliyorum. Hipnotize olmaz Abdurrahman Bey. Esra Elönü’nün sorularını yanıtlarken kendisinde zaten hipnoz yeteneğinin olduğunu açıklamıştı. Hatta bir arkadaşının solcu oğlunu hipnotize ederek Müslüman yaptığını anlatmıştı.   ERDOĞAN ZALİM, DİLİPAK AK PARTİ’NİN KURUCU İRADESİ ÖYLE Mİ?   Ama en acıtıcı olan nedir biliyor musunuz? Abdurrahman Dilipak’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ZALİM olarak nitelemesi. Yeni Akit’in internet sitesinin Youtube kanalında Mehmet Özmen’in “AK Parti Sözcüsü Fatih Şahin böyle bir açıklamayı yapıyorsa bu Cumhurbaşkanı’nın bilgisi dâhilinde değil midir?” sorusuna şöyle cevap veriyor: “Bilgisinin olmaması mümkün değil, bilgisi var ki onaylıyor. Olsun. Ama bakın benim şahsımda bu partinin kurucu iradesi yargılanıyor. Ve benim yargılanma sürecimde de o kitleler bunu affetmeyecekler. Ben burada kendi adıma bunları yapmadım. Ben atanmamış ve seçilmemiş bir sözcü gibiyim. Halep oradaysa arşın burada. Benim öyle mahkemeden korkar bir tarafım yok. Aslan kesiliyorlar. Kesilsinler. YA RAB, benim ellerimle cezalandır ZALİMLERİ, benim ellerimle yardım et masumlara.” Erdoğan ZALİM, kendisi de partinin KURUCU İRADESİ, öyle mi? Bu nasıl bir ego? Çok yazık, demek bu noktaya kadar geldi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.