Demirtaş’a “siyasetçi” demek ahlaksızlık değilse bile ahmaklıktır

A -
A +
2014 yılı Ekim ayı. 6-8 Ekim tarihleri arası.
PKK Kandil’den bir çağrıda bulundu:
Bildiride Türkiye sınırına yakın Kobani’de, PKK’nın DEAŞ ile çatıştığı belirtilerek “Halkımızı Kobani direnişine destek vermek üzere sokağa, isyana çağırıyoruz” dendi.
PKK’nın çağrısından hemen sonra Selahattin Demirtaş’ın başkanlığında HDP Merkez Karar Yürütme Kurulu toplandı ve arkasından “Halkımıza acil çağrı” başlıklı bir bildiri yayınladı:
“Kobani’de yaşanan katliam girişimine karşı, 7’den 70’e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz.”
Genel Başkan Selahattin Demirtaş kendi sosyal medya hesabından da aynı paylaşımı yaptı:
“Kobani’de durum kritiktir halklarımızı sokağa çıkmaya ve çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz.”
O günden başlayarak tam 35 il ve 96 ilçe PKK taraftarlarınca yangın yerine çevrildi.
Yasin Börü ile simgeleşen onlarca insan, âdeta avlanarak katledildi. Öldürdükleri insanları arabalarıyla ezerek tanınmaz hâle getirdiler. Yasin Börü’yü annesi ayağındaki beninden tanıdı. Masum vatandaşları evlerin camlarından aşağıya atarak öldürdüler.
Türkiye çapında 17 ilde tam 198 okulu yaktılar.
 
2015 YILI AĞUSTOS AYI
 
7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP 80 milletvekili çıkarmış, bayram sevinci yaşarken, PKK ta 2014’teki Kobani bahaneli kalkışmada bitirdiği Çözüm Süreci’ni tamamen gömmek için “iş”ine iki polisi yataklarında vurup şehit ederek devam etti.
Hükûmet kurulamıyordu ve CHP ile koalisyon gündemdeydi.
Demirtaş her türlü arsızca konuşmayı yapmaktaydı.
Bu arada PKK, Hakkâri, Diyarbakır, Mardin, Şırnak ve Muş’ta ÖZERKLİK ilân etti ve artık burada Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının geçerli olmayacağını duyurdu.
PKK, FETÖ’nün göz yumması, hükûmetin uyuması sayesinde uzun süredir kazdığı hendeklerle, tünellerle ve yolların altına yerleştirdiği patlayıcılarla Türkiye Cumhuriyeti’ne savaş ilan etti.
Bu yapıldığı sırada SELAHATTİN DEMİRTAŞ hendeklerde mevzilenen PKK’lıları ziyaret edip şunları söyledi:
“Kusura bakmayın, gençler hendek kazıp barikat kuruyorlarmış. Başka bir yol gösterin onu yapsınlar, hiçbir şey yapamıyorsanız dua edin.”
“Cizre, Sur, Silvan, Nusaybin, Gever, Kervoran, Silopi, Şırnak… Buralarda arkadaşlar gerçekten tarih yazıyorlar. Bu hendek dediğiniz, darbeye karşı direniştir. Darbe yapılmıştır buna karşı toplum sessiz mi kalacak?”
“Kara Kuvvetleri’nin 10 bine varan askeriyle operasyon yapıyorlar. 150 bin nüfuslu ilçeler abluka altında. Hükûmet kendi ilçelerine tank sokmuş. Halkına tank atışı, havan topu atışı yapıyor. Balkona çıkanlara keskin nişancılar atış yapıyor. Halk bu ÖZ YÖNETİMİN ARKASINDA. Karşınızda üç beş çapulcu terörist yok, ortada halk var ve onların hak talebi var.”
SONUÇ:
Hükûmet müdahale etti. PKK’nın hendek kalkışmasının bastırılmasına kadar geçen sürede 793 asker, polis ve güvenlik görevlimiz şehit oldu. 4.000 asker, polis ve güvenlik görevlisi yaralandı, 314 sivil vatandaş hayatını kaybetti, 2.000’den fazla sivil vatandaş da yaralandı.
Yüzlerce kamu kurumu, okul, tarihî eser ve cami kundaklanıp yakıldı, yıkıldı. Evler ve yollar harabeye döndü.
ŞİMDİ SORUYOR VE SUÇLUYORUM:
793 askerimizipolisimizi şehit eden PKK’lıları kışkırtan o sivil kıyafetli teröristin tahliye edilmemesine hayret ediyormuş.
Halkı sokağa çağıran, “alan tutun, direnin” diye isyana teşvik eden o “masum siyasetçi”nin kışkırtmasıyla 6-8 Ekim’de 53 vatandaşımız acımasızca katledildi.
Kitabını okumuş da çok beğenmiş.
Siyasal ahlak ve siyasetçilik bu kadar mı ayağa düştü?
Sen ne biçim bir adamsın? Daha dün FETÖ’cü şerefsizleri savunmak için cübbeni giymeye kalktın, 15 Temmuz’un ertesi günü “Ne ahmakmışım” dedin. Bugün de eli kanlı teröristleri savunmaya soyundun.
Bu millet artık senin yarın öbürgün bir kez daha “Ne ahmakmışım” demene tahammül edemez.
Millet nezdinde yok hükmünde olduğun hâlde Cumhurbaşkanlığı makamında bir yer işgal ediyorsun.
Hâkimler özgürlükçü davranmalılarmış.
Hadi ordan, hadi ordan!
Sanıyor ki o sahte tevazuunun altına zehir gibi sakladığı kibrini biz görmüyoruz.
Sanıyor ki o “yumuşak” ve morfinli üslubunu televizyonda karşısına oturtulan gazeteci kılıklı, dut yemiş bülbül tarzı susanlar gibi hepimiz yiyoruz.
İki cihanda, iki elimiz, iki yakanda olacak.
Bugün kuyruğuna takıldığın ABD emperyalizminin güdümündeki 12 Eylül faşizminin Diyarbakır Cezaevindeki korkunç işkencelerini “Kürtlerin travması” diye tanımlayıp, buradan HDP’yi ve Demirtaş denen terörist piyonunu mazlum çıkarmaya çalışman, şehitlerimize ve onların ailelerine karşı düşmanca bir saldırıdan başka bir şey değil.
Sanki Cumhurbaşkanlığı makamından yetkiyi alıyormuş gibi konuşan bu kişinin her kelimesiyle şehit ailelerinin canı yanıyor ve kan ağlıyorlar. Biliyoruz ki Cumhurbaşkanı’nın yaptığı çok ağır konuşmaya rağmen yine gitmeyecek, istifa etmeyecektir.
Çünkü muhteristir.
2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde de aynı şeyi yaptı. Vecdi Gönül’ün Başbakan Erdoğan tarafından Cumhurbaşkanı adayı gösterileceğini öğrendiğinde “O zaman ben de adaylığımı koyacağım” dedi ve Abdullah Gül’ün aday gösterilmesi için âdeta şantaja başvurdu.
Şimdi de muhtemel ki CHP’de istenmeyen Abdullah Gül ve Ali Babacan adaylığına karşı Millet İttifakı adaylığına soyunuyor.
İhanetin o çirkin yüzü karşınıza geçip sırıtıyor, daha ne olsun istiyorsunuz?
“Kardeşim” dedikleriniz yalnızca sizi değil, milleti de sırtından hançerliyor, görmüyor musunuz?
 
Fuat Uğur'un diğer yazısı
FETÖ’cüleri sosyal medyada tespit etme kriterleri
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.