Adalet terazisi neden şaşıyor?

A -
A +
Sayın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Adalet Bakanı Abdülhamit Gül arasında tartışma gibi görünen mesele, hukuk reformunun aciliyetini bir kere daha ortaya koydu. Çünkü 45 gündür yoğun bakımda olan annesine hakaret edilen ve isyanını bir evlat, vatandaş olarak Twitter’dan anlatan Süleyman Soylu, aslında hâkimden dolayı değil, Ceza Yasası ve uygulamalarından dolayı mağdur. Gerçekten de Ceza Yasası’nda (Madde 125) kişiye karşı hakaretten suçlananlar iki yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyorlar ama tutuklanamıyorlar. Bu edepsiz, rezil, Bakan’a görevinden dolayı hakaret etseydi şu anda cezaevindeydi. Ama aynı alçak, Soylu’ya daha önceden de hakaret ettiği için “zincirleme hakaret”ten itirazda bulunulabilir. Bakan Süleyman Soylu’nun avukatlarına naçizane uyarım. Tabii olay gündeme gelince sosyal medyada pek çok kişi Selahattin Demirtaş’ın karısı Başak Demirtaş’a hakaret eden Vedat Muti adlı saldırganın tutuklanmasına göndermede bulundu. Ancak hukukçular o hakarette cinsiyetçi bir saldırı olduğunu hatırlatıyor ve yasanın bu tür durumlarda tutuklamayı gerektirdiğine işaret ediyor. Burada eksik olan, Başak Demirtaş için hemen refleks gösteren Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün, çalışma arkadaşı Süleyman Soylu’ya yönelik hakarete hiçbir tepki vermeyip, sanki inadına “Klavye başına geçip her gün sosyal medyada bana tutuklama, tahliye siparişi verenlere sesleniyorum. Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir. Burada kanunlar usuller işler, hukuk işler. Bu işleyişi beğenmeyen gider itiraz hakkını kullanır ama yargıya parmak sallayamaz” demesiydi.  Bu çok yanlış oldu. Sayın Gül aradan 40 saat geçtikten sonra, dün yeni bir açıklama yapıp Bakan Soylu’ya yönelik hakareti kınadı ama iş işten geçmişti. Neyse. Gül’ün geç kalmış bu açıklamasındaki son cümlesi önemliydi: “Bu konuda yasalarla ilgili ihtiyaçlar olduğu takdirde değerlendirmeler elbette yapılır.” Evet, sorun tam da burada. Hukukçuların çoğu, Ceza Yasalarının artık toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktan, adaleti temin etmekten çok uzak olduğunu, bir bakıma hâkimlerin elini kolunu bağladığını ama bu arada da kötü niyetlilere ve her türlü istismara da kapı araladığını ifade ediyorlar. Misal eski Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (CMUK), Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) olmadan önce, 100. Maddesiyle toplumda infial uyandıran olaylarda, yasa elvermese de hâkimlere tutuklama insiyatifi tanımaktaydı. Keşke kaldırılmasaydı. Memleketine ve mesleğine gönülden bağlı, hukuka saygılı binlerce hâkim ve savcımızı ayırarak şunu söylemek isterim ki maalesef yasalar böyle olunca hâlen yargı sistemimiz içinde toplumun adalete olan güvenini tahrip etmek, ülkede kaotik bir durum oluşturmak, toplumun bir yarısını diğer yarısıyla kavgalı hâle getirmek isteyen kötü niyetliler ya da kripto FETÖ’cü hâkim ve savcılar hiç boş durmuyorlar. Yasaları eğip bükerek, çarpıtıp yorumlayarak Adalet Bakanı’nın da dillendirdiği, bizim her gün okuduğumuz yüzlerce kötülük tohumu kararla ülkemiz insanlarını zehirliyorlar. Bakın, dün 44 FETÖ’cü hâkim ve savcı daha yakalandı ve haklarında gözaltı kararı çıktı. Adalet Bakanı dâhil herkes biliyor yargıdaki kriptoları... Ama bir yandan kendisinin de eleştirdiği yüzlerce yargı kararı olduğunu belirten Bakan Abdülhamit Gül’ün, diğer yandan Bu işleyişi beğenmeyen gider, itiraz hakkını kullanır ama yargıya parmak sallayamaz” demesi bir anlamda yargıya kutsallık atfetmek olmuyor mu? Böylesine bir dokunulmazlık zırhı insanın aklına ister istemez Jüristokrasi’yi getiriyor. Yani, halka hesap vermeyen, siyaseten sorumsuz, yasama-yargı-yürütmede diğer kuvvetlere ezici derecede baskın gelen yargıçlar yönetimi. Anayasa Mahkemesi’nin durumu da bunun en çarpıcı örneklerinden biri. Oysa devlet bu konuda çok işlevsel bir enstrümana sahip: HSK; yani Hâkimler Savcılar Kurulu. Başında da bizzat Adalet Bakanı var. HSK’nın, infiale sebep olan, hukuku kanatan kararları veren hâkimler hakkında re’sen, yani doğrudan inceleme başlatma yetkisi bulunuyor. Teftiş Kurulu incelemeyi yapar, Birinci Daire’ye sunar, onlar da uygun görürse soruşturma izni verirler. Çıkan sonuca göre de karar uygulanır. Çok az da olsa yapılmıyor değil. Hatırlayacaksınız Kadir Topbaş’ın FETÖ’den tutuklanan damadı Ömer Faruk Kavurmacı’yı Cevdet Özcan adlı bir hâkim tahliye etmişti. Kıyamet kopmuş, FETÖ ile Sivil Mücadele Platformu adına Av. Burak Bekiroğlu bu kararla ilgili suç duyurusunda bulunmuş, dönemin Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan da bunu HSK’ya göndermişti. Ama hiçbir şey yapılmamıştı. Aynı hâkim daha sonra İranlı uyuşturucu baronu Naci Şerif Zindaşti ve üç adamı için tahliye kararı verince ve bu dört kişi 2-3 saat gibi çok kısa zamanda buhar olup sırra kadem basınca HSK bir müfettiş görevlendirmiş, Cevdet Özcan önce geçici olarak Küçükçekmece Adliyesi’ne gönderilmiş, soruşturma tamamlanır tamamlanmaz Erzurum’a tayin edilmişti. Gerçi Erzurum’a atama ödüllendirme gibi ama neyse, bu da bir şeydir. O hâlde, hem bir an önce hukuk reformu diye tanımlanan o yasa paketi hayata geçirilmeli ve toplumun gerçekliğiyle örtüşmeyen yasa maddeleri düzenlenmeli, hem de HSK doğrudan soruşturmayı pratikte daha çok uygulamalı. Adalete ve yargıya olan güven artık daha fazla dinamitlenmemeli.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.