80 ve 90’ların artıkları 2020’li yıllara da hükmetmek istiyor

A -
A +

TRT’de “Seksenler” diye bir dizi yayınlanıyor yıllardır.

1980’li yıllarda mutluluk ve huzurun hâkim olduğu bir mahalleyi anlatıyor.

80’li yıllarda hakikaten “huzur” vardı. Çünkü çıt çıkmıyordu. 12 Eylül faşist askerî cuntasının sağladığı bir “huzur”du bu.

SSCB-Çin-ABD arasındaki soğuk savaşın çeşitli ülkelerde sol-sağ kavgası olarak devam ettirildiği kaotik dönemden Türkiye fazlasıyla nasibini almıştı. CIA ve NATO Gladyosu’nun MİT’teki uzantıları  Türkiye’yi provokasyonlarla ateş çemberinin içine sokmuşlardı. 12 Eylül sabahı ise her şey bir anda sütliman olmuştu. Cuntanın lideri Kenan Evren bu planlarını “Biraz daha kan dökülsün ve ihtilal şartları oluşsun diye bekledik” diyerek itiraf etmişti.

ABD’nin diğer ülkelerdeki gladyolarının darbe yaptırmadığı ülke kalmamıştı. 1967’de Yunanistan, 1973’te Şili ve 12 Eylül 1980'de Türkiye...

Bugünün “Demokrasi, hak-hukuk, insan hakları, düşünce özgürlüğü” diye atıp tutan 80 ve 90’ların “sanatçı” tayfası o günlerin TRT’sine çıkıp Cunta’ya güzellemeler yağdırıyorlardı. Bugün iktidardakilere “Biz hancıyız, siz yolcu” diyenler, o vakit faşist generalleri “Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemizde her şeyin çıkmaza girdiği bir dönemde yönetime el koymuştur. Bence zamanında ve yerinde bir karar alınmıştır. Halkımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum"  sözleriyle kutluyorlardı.

Cezaevlerinde 650 bin kişi vardı. Tutuklulukta işkence ve diğer sebeplerle 692 kişi öldürülmüştü. Gazeteler kapatılmış, onlarca gazeteci hapse atılmıştı. 229 idam hükümlüsünün 50’si bazılarının yaşı büyütülerek infaz edildi.

Doksanlı yıllar... Hani geçen haftalarda sosyal medyada güzellemeleri yapılan, hasretle anılan yıllar.

Türkiye’nin en acımasız, en kanlı, en sırlarla dolu kayıp yıllarının yaşandığı bir diğer on yılın adı. Faili meçhuller, katliamlar, 'beyaz Toros’lar, devlet, siyaset, mafya üçgeninin yol açtığı; açığa çıkan veya çıkmayan ilişki ağları, PKK Terörü, uyuşturucu ticareti, banka hortumlamaları ve 28 Şubat postmodern darbesiyle taçlanan bir süreç.

Tarkan yeni yeni ünlenmiş “Kıl oldum abi” şarkısıyla göbeği açık bluzlar giyip ve şalvar pantolonlarla klip çekiyor, Nilüfer “Şov yapma, şov yapma” diye bağırıyor, Sezen Aksu “Hadi bakalım kolay gelsin” deyip “Ada vapuru yandan çarklı” diye diskoları (o vakitler disko vardı) coşturuyordu. O zamanlar bugünkü gibi bıdı bıdı konuşan yoktu.

Devlet ve millet soyuldu 90’lı yıllarda oysa. 1991 yılından 2002 yılına kadar 11 yıl içinde tam 10 hükûmet kuruldu. Anasol-D, Anasol-M ve Ecevit azınlık hükûmetleri döneminde 22 banka hortumlandı ve battı. Halka faturası 65 milyar dolardı. Bu rakam hazine tarafından ödendi. Yani bizim cebimizden. O dönem bugünkün iki katı daha değerli olan 65 milyar dolarla neler yapılabileceğini siz düşünün...

Terörün en fazla can aldığı ve PKK’nın siyasallaştığı bir dönemdi. Darbe yapan bir FETÖ için iki yıllık OHAL’e tahammül edemeyenler 1987’de başlayan ve tam 15 yıl devam eden OHAL’e “kuzu kuzu” ayak uydurdular. Yakılan ve boşaltılan yerleşim yeri resmî verilere göre 3 bin 428’di. Faili meçhullerin sayısı 908 olarak bildirilmekteydi.

CIA ve NATO Gladyosu’nun Türkiye’yi 28 Şubat sürecine götürebilmek için kutuplaştırma çalışmalarına başladığı dönemdi 90’lar. Uğur Mumcu, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı katledilip suç "İslamcılar"a ve İran’a atıldı. Ardından laik kesimler kışkırtılarak dindarlara karşı sürek avının kitlesel tabanı oluşturuldu. Bu arada Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile bilgi alışverişi içinde olarak büyük “suç” işleyen MİT Müsteşarı Hiram Abas, Gladyo’nun taşeron örgütü Dev-Sol tarafından katledildi.

Halk hastane kuyruklarında perişandı. Enflasyon yüzde 500’lerle ifade edilmekteydi, faiz ise binlerle. Gecelik repo faizleriyle parası olanlar paralarını katlıyorlardı.

Cem Yılmaz o sıralarda ünlenmeye başlamıştı Limon karikatür dergisinin (sonra Leman oldu) Limon Kafe’sinde gösterilere çıkarak. Genç bir adamdı. Ben ve benim gibi binlerce kişi, fikirlerimiz ve eylemlerimiz nedeniyle cezaevleri “tezgâh”ından geçmiştik onun yaşlarındayken. O zaman da gençler cezaevlerine giriyorlardı ama Cem astronotları anlatıyordu stand up’larında. Limon gibi karikatür dergileri Özal karikatürü çizmelere doyamıyordu. Faşist cunta generallerini çizmek akıllarına bile gelmiyordu korkudan ama Özal’ı ne kadar çirkin çizerlerse o kadar aferin alıyorlardı. Bir yandan da özgürlüklerin olmadığından dem vuruyorlardı.

Kürtçe konuşmak, Kürt olduğunu söylemek cezaevine girmek için yeterliydi. Hele Kürtçe şarkı söylemek Ahmet Kaya örneğinde olduğu gibi linç edilme nedeniydi. Genel Yayın Yönetmeni olduğu Hürriyet’te Ahmet Kaya’yı linç ettiren ve sürgünde ölümüne sebep olan Ertuğrul Özkök gibileri bugün pişman olduklarını söyleyip rezilce Ahmet Kaya’nın Paris Pere la Chaise’deki mezarına gidip “onunla helalleştim” diyebiliyordu. 28 Şubat generallerini ha bire darbe için kışkırtıyordu bugün demokrasi ve özgürlük eleştirisi yapan Özkök. Ve bugün de o zaman da karısı olan özgürlükler kraliçesi  “Sosyalist Tansu”  pragmatizmin zirvesine ulaşıyordu.

Herkese yutturabilirsiniz ama bize değil.

Bir vicdan kartı gibi yakanızdan düşmeyeceğim; hepinizin...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.