Muhalefetin “açlık oyunları” ve gerçekler…

A -
A +

Bir muhalif yazarın “Muhalif mahalleye kötü bir haberim var” yazısıyla başlayalım. Habertürk’ten Oray Eğin. Başka bir ülkeye taşındığından beri ilk kez, bu yaz aylarını Türkiye’de kesintisiz geçirmeye karar vermiş.. Şimdi gözlemlerini aktarıyor. Aşağıda yazısından(*) birkaç bölüm var:

Türkiye’ye gelmeden önce dışarıdan bakan pek çokları gibi rakamlar, sosyal medya, köşe yazıları üzerinden okuma yaptığımda karşımda batmış bir ülke bulacağımdan emindim. Bu aynı zamanda Erdoğan devrinin kapandığı, muhalefetin seçimi kesin olarak kazandığı bir Türkiye demekti.

Ancak “Millet aç!” diye koparılan fırtınadan eser yok.  Düzenli geliri olanlar içinse hayat pahalı olmasına rağmen devam ediyor. Bütün uçaklar dolu, trafik ilerlemiyor, restoranlarda yer bulunmuyor, otel fiyatları rekor düzeyde. Bir cumartesi gecesi Arapların veya diğer turistlerin olmadığı Kadıköy’e çıkın ve görün. Bu yaz durmadan birileri evlendi, şaşaalı düğünler yapıldı. Ekonomik çark işliyor, hayat devam ediyor. Bakkalda, markette her ürün bulunuyor. Ekmek de var, un da, şeker de, en pahalı tekila da. Bir kıtlık söz konusu değil. Bazı ürünler, evet, çok pahalı, ama raflarda mevcut. İnsanlar işlerine gidiyor, fabrikalar kapanmıyor. En önemlisi üretim sürüyor. Ama muhalif mahallenin sürekli “Battı, çöktü” dediği Türkiye bu tanımın evrensel kriterlerine uymuyor. 

Oray Eğin, kendi yaşam alanlarının da dışına çıkarak yaptığı bu gözlemde farklı bir bakış açısı sunmuş. Yazı uzun, okumanızı öneririm.

İlginçtir, benzer bir yazıyı tam kaleme almak üzereydim, çünkü geçtiğimiz pazar, yurt dışına konfeksiyon ürünleri ihraç eden bir iş adamı komşumuz ve eşinin davetlisiydik. Komşum çok dertliydi. Şirketinde ihracat yapacağı ülkelerdeki tüketicilerin tercihlerine göre tasarımlar hazırlattırıyor ve bunları fason üretim yapan konfeksiyon atölyelerine sipariş ediyor. Ancak tüm konfeksiyon atölyeleri toplam işçi sayısının yüzde 30-40’ı kadar elemanla çalışmak zorunda kaldıklarından iş yetiştiremiyorlar ve aylar sonrasına randevu veriyorlar. Bu yüzden de ciddi bir zarara uğradıklarını anlatıyor. Sebebi ise konfeksiyon atölyelerinin ve fabrikaların işçi bulamaması. “Göçmen işçi de bulamıyorlar mı?” diye sorduğumda aldığım cevap daha da ilginçti:

“Bu fabrikalarda ve atölyelerde çalışanlar arasında en yetenekli olanlar Suriyeli göçmenlerdi. Onların bir kısmı artık dönüyor, kalanlar da başka işlerde zaten istihdam ediliyorlar. Türk işçi yok, olanlar beğenmiyor. Hepsi ana-baba kuzusu masabaşı devlet işi peşinde...”

Ümit Özdağ’ın Türkiye’de 10 milyon göçmen olduğu palavrasına kulak verir ve ona inanan akıl fukarası ırkçılara bakarsanız Türk işçiler göçmenler yüzünden iş bulamıyor. İş adamı ayakkabı sektöründe de durumun aynı olduğunu söyledi. Onunla konuştuktan üç dört gün sonra Türkiye Ayakkabı Sanayicileri Derneği (TASD) tarafından düzenlenen Avrupa’nın en büyük organizasyonu olan Ayakkabı Moda Fuarı başladı. Bu yılki ihracat hedefleri yüzde 40 artarak 1 milyar 300 milyon dolara ulaşmış. Ama TASD Başkanı Berke İçten en büyük sorunlarının nitelikli iş gücü olduğundan dert yanıyor. Çünkü sektördeki iş yerleri aynı nedenle yüzde 50 işçi kapasitesiyle çalışmak zorunda kalıyor.

Durum şu. Hayat pahalı. Enflasyon yüksek. Ama üretim tüm hızıyla devam ederken ve ihracat artarken, ardı ardına yeni iş yerleri açılıyor ve yurt dışına ürün satan sektör sayısı Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar çeşitleniyor. Bu da istihdamı artırıyor. Türkiye’de çalışan sayısının 32 milyon kişiye dayanmış olması durumun açık ve net göstergesi. Dolayısıyla da vatandaş geçmişe göre hayat pahalılığı nedeniyle istediği her şeyi alamasa da ihtiyacını giderecek kadar temin ediyor. Çünkü işi ve düzenli akan parası var. Hükûmet elektrik ve gaz faturalarını yüzde 80 oranında karşılıyor. 6,5 milyon kişiye sosyal yardım yapılıyor ve bunun için bütçedeki rakam 40 milyar liraya çıkarıldı. Tarımsal üretimde verilen taban fiyatlar memnun edici. Kaldı ki hükûmet vatandaşı enflasyona ezdirmeyeceğini belirterek yılda iki kez asgari ücreti, memur ve emekli maaşlarını belirliyor artık. İki ay sonra yeniden düzenleme yapılacak üstelik. Tabii bir de tüm bunların üzerine TOKİ konutlarıyla bir milyon arsa muhalefetin tüm ayarlarını bozdu. Daha çok bozacak!..

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, uygulanan sistemin Türkiye’ye özgü bir ekonomik model olduğunu sık sık vurgularken haklı çıkacak gibi görünüyor. Faiz konusunda diretti, diretti ve sonuçta Nobel Ödüllü Ekonomist Joseph Stiglitz’den Elon Musk’a kadar dünyanın önde gelen isimleri faizi artırmanın enflasyonu artıracağını ve ekonomik durgunluğa sebep olacağını, yatırımlarını tamamen durdurup işsizliğe yol açacağını söylediler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu modeli, halkın diliyle onlara seslenerek gayet net ifadelerle açıklıyor. Onun da dediği gibi Türkiye faizi yükseltme gibi bir “ekonomik modeli” tercih etseydi, enflasyon yine olacaktı, hayat pahalılığı yine sıkıntıya sebep olacaktı ama yatırım, üretim duracak, işsizlik daha da artacaktı.

Ama tabii muhalefetin istediği; büyük “ekonomist” Özgür Demirtaş’ın modeli; faiz artsın, dolar biraz düşsün, küçük bir zümre lay lay lom yapsın ama insanlar işsiz kalsın. Böylece artan işsizler iktidarı değiştirsin.

Başka derdiniz?

.....

(*)https://www.haberturk.com/yazarlar/oray-egin/3524642-muhalif-mahalleye-kotu-bir-haberim-var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.