Haçlı zihniyetinin kökleri - Töreden emr-i ma’rufa... -II-

A -
A +

Prof. Dr. Osman Kemal Kayra
Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi

osmankemalkayra@gmail.com

Toplumlar geliştikçe yaşadıkları refah seviyeleri ile gelişmekte olduklarını anlarlar.
Tam gelişme gerçekleşince cemiyetler, nereden nereye geldiklerini daha iyi tahlil ederler.
Eski çağlarda diğerlerine göre gelişmiş toplumların tekâmül ölçüleri, kısmen ticarette olan başarılarıdır. Kervan ve kafile ile değişik ülkelere mal göndermek… Para veya mal kazanıp refahı yakalamak… Bu refahın devamı için savunma sistemini geliştirmek…
Savaş veya ticaret. Sistem ne ise töre genelde ona göre belirlenir veya değişerek gelişirdi.
İlk Çağ ve Orta Çağ’da, savaş toplumunun dışında kalabilmek zor gibiydi. Bu yüzden de topyekûn savaşta olan milletler hep olağanüstü hâl ile yaşarlardı. Barış ve huzur döneminde geçerli olan törelere göre savaş zamanı töreleri çok farklıydı.
Töre kavramı, sade kanun değil, il, devlet, kağan ile de beraber kullanılırdı. Törenin olması için önce "il"in olması gerekirdi. O hâlde il nedir?
Muharrem Ergin’e göre il; el, memleket, ülke, vatan, millet, halk ve devlet düzenidir.
Gabain’e göre il; devlet ve kabile demektir.
Giraud’ya göre il; teşkilatlı devlet demektir.
Clauson’a göre il; bir müstakil hükümdar tarafından idare edilen siyasi birliktir.
Yukarıdaki bilgilerden de anlaşıldığına göre il varsa töre gereklidir; il yoksa zaten töre de yoktur.
Töre, sözlü ve geleneksel yaptırımlar olup onda cezai hükümler ağırlıktadır. Toplum cezai müeyyidelerle tedip edilir.
Göktürk Yazıtları’nda il ve töre genelde beraber zikredilir. On bir yerde geçen töre, altı yerde il ile beraber kullanılmışken beş yerde de "il"le yakın alakalı olarak kullanılmıştır.
Haçlı zihniyetinin kökleri - Töreden emr-i ma’rufa... -II-
"Töreler yerine göre değişebilen sosyal hukuki normlardır. Bu, devletin kalıplaşmış törelerle değil, zamanın icaplarına göre -meclislerin de tasvibiyle- yeni görüşlerle desteklenen nizamlardı." ( İ. Kafesoğlu )
Töre o kadar muhkemdi ki "Kitabeler"in şu sözü çağları aşıp zamanımıza kadar ulaşmıştır:  "Türk Oğuz  beyleri, millet işitin! Üstte gök basmasa altta yer delinmese senin ilini töreni kim bozabilir?" (KT.D; 22-23)
Bu ifadeye göre dünyanın tabii düzeni bozulmazsa Türk’ün sosyal düzeni de bozulamazdı.
Her şey gelişir. Âdetler de, gelenekler de, töreler de değişebilir. Tekâmüle hiçbir şey direnemez. Tabii bir şartla: Aslını kaybetmemek. Çünkü aslını kaybeden neslini de kaybeder.
Orta Asya’ya hükmeden kanunların başında 13. yy.dan itibaren "Cengiz Yasaları" gelir. Moğol İmparatoru Cengiz, yasalarıyla Moğol halkını tedip ederken uzun soluklu ve geniş alanlı bir imparatorluk kurmuştur. Bütün insanlığa karşı zalim olan karışık inançlı (Şamanizm, tek tanrı) Cengiz, yasalarında tutarlıdır. Tek tanrı inananlarına ve Müslümanlara da Cengiz’in zaman zaman önemli görevler verdiğini de görürüz. İşte Cengiz Yasaları’nda göze çarpan bazı önemli maddeler: Her kim zina yaparsa idam edilir. Livata yapanlar idam edilir. Bilerek yalan söyleyen, yalancı şahitlik yapan idam edilir. Suyu kirleten suya idrar yapan idam edilir.
Bu ve buna benzer bazı maddeler çok keskin olsa da tabiatı ve düzeni koruma bakımından, gerekli görülmüş olmalıdır.
İlahî dinlerde tek Allah yani “tevhîd’’ inancı vahye dayalı iken beşerî dinlerin tek tanrı inancı, tevhîd akidesini yansıtmaz.
İlk ilahî kitaplar ve suhufta tevhîd akidesi esastır. Şirk yani putlara tapmak yasaktır. Türkler tarihî dönemlerde yapma putlara tapmamakla birlikte onların “tek tanrı” veya “Gök Tanrı” inançlarının da tevhîd akidesini yansıtmadığını ilerideki yazılarımızda açıklamaya çalışacağız...
Din, töreyle beraber yürür. Kanunlar her devirde gücünü dinlerden alır. Davranışlar güzel ahlakla süslenir. İlahî kitaplarda ve törelerde güzel ahlaklı olmak bir emirdir. Kötü huy ve kötü davranışlar yasaklanmıştır, nehyedilmiştir. İyi davranış ve ahlakın en üst seviyesini İslamiyet’te görürüz. Kur’ân-ı kerimde Allahü teala Yüce Peygamber’ine “Ve sen elbette üstün ahlak üzeresin’’ (68 Kalem-4) buyurmuştur.
Yine Peygamber aleyhisselam “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim’’ (Muvatta, Hüsnü Hulk-1) diye buyururken bir diğer hadis-i şerifinde de emir ve nehyi şöyle birleştirir: “İyilik, güzel ahlaktır; günah (kötülük) ise vicdanı rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.’’ (Müslim, Birr-14 )  
Törelerde esas olan vicdani meselelerle birlikte baskıcı müeyyideleri de uygulamaktır. Suç varsa ceza da vardır. Ceza kişiye taalluk ederse ilahî dinlerde ve beşerî dinlerde zarara uğrayan kişinin mağduriyeti isterse fidye ile giderilir.
Tekâmülle İslamiyet’te mükemmelliğe ulaşan ahkâm, ilk kitap ve suhufta şekillenmeye başlamış ve “Tevhid”i esas almıştır. Nitekim Tevrat da imanın esası olan “Tevhîd”le başlar:
- Allah’tan başka ilahların olmayacak.
- Kendin için put yapmayacaksın.
- Babana ve anana itaat edeceksin.
- Adam öldürmeyeceksin.
- Zina yapmayacaksın.
- Hırsızlık yapmayacaksın.
- Yalancı şahitlik yapmayacaksın.
- Komşunun malına göz dikmeyeceksin.
Kısaca sistematik olarak birbirine çok benzeyen töreler, kanunlar ve dinî yaptırımlar mutlaka ilahî mürselâttan alıntı olup hukuk normlarına uymayan beşerî vicdanı zedeleyen müeyyideler ise kişilerin indî ve ferdî fikirlerine dayanır.
Esas olan bir de törelerin uygulanabilir olması yanında yöneticilerin (ilk devirlerde tek lider) onu nasıl anladığı ve nasıl tatbik ettiğidir. Şüphesiz tarihe kanlı sayfalar yazan toplumların da töreleri, yasaları vardı.
Eski "Germania"nın ilkel halklarından olan "Gotlar" 3. yy.dan sonra Karadeniz kıyılarına yerleştiler. Küçük Asya’yı işgal ederek Efes Tapınağı’nı yaktılar. Vizigotlar ve Ostrogotlar 3. yy.dan sonra özellikle Roma ile savaşırlarken yine kendi töreleri ile barbarlıklarına çıkış yolu buldular.
Miladın başlangıcında çeşitli doğu "Germen" gruplarına "Vandallar" denildi. 5. ve 6. yy.da Vandallar, Roma’da öyle zulümler yaptılar ki, Roma’yı yakıp yıktılar ve zulmü zirveye tırmandırdılar. Bu yüzden zulmün adına "Vandalizm" dendi.
Haçlı zihniyetinin kökleri - Töreden emr-i ma’rufa... -II-
8. ve 11. yy.da yaşayan ve güneyde "Normanlar" olarak bilinen "Vikingler" Avrupa’yı kan gölüne çevirirken korsanlık yasalarını yine töre olarak uygulamışlardı. Ticaret esaslarını kölelik üzerine kuran ve esas yerleri Norveç, İsveç, Danimarka ve Hollanda olan bu kavim, bütün Avrupa’yı, barbar töreleri ile kana buladılar.
Dikkat edilirse bugünkü "medeni"(!) Avrupa’nın ataları ve menşeleri hep bu barbar kavimlere dayanır.
Şimdi açımızı biraz genişletelim: Hristiyanlığı referans olarak alan ve kilise ile de desteklenen "Haçlı Seferleri" nerede ve nasıl başladı?
Endülüs’te başlayan katliam, Müslümanlara yönelik insanlık ayıpları, Müslümanları dünya üzerinde, özellikle Avrupa’da yok sayarak veya yok ederek "kutsal kilise!" adına işlenen cinayetler, aslında İspanya’dan Müslümanların atılması için girişilen  "Reconkista" (Yeniden fetih) hareketiyle doğmuştur.
Reconkista 718 yılında Kuzey İspanya dağlarındaki "Covadogna" mağaralarında Pelayo öncülüğünde başlayan bir harekettir. İlk devri 718-1085; ikinci devir 1085-1238; üçüncü devir ise 1238-1492 yılları arasında devam eden bu vahşi saldırılar sonunda, "Granada Emirliği" çökünce İspanya’da İslamiyet’i tamamen engellediler. 1508’de alınan bir kararla Müslümanları, Hristiyanlar gibi giyinmeye mecbur ettiler.  Bu zaman zarfında milyonlarca Müslüman’ı şehit ettiler.
1095’te toplanan "Clermon Konsili"nde Papa yine "kutsal kilise!?" kanunları adına Hristiyanların Kudüs’ü ve doğu topraklarını ele geçirmek ve özellikle de Müslümanları bu bölgelerden silmek adına başlatılan kutsal(!) savaşa "Haçlı Savaşları" denir. Haç, yani Hristiyanlık adına yapılan katliam, sadece Müslümanlara karşı değil, kendi aralarındaki mezhep savaşlarında da görülür. 24 Ağustos 1572'de Pazar günü Aziz Bartalameo törenlerinde en az 40.000 Protestan katledilmiş, Paris sokakları kan gölüne dönmüştür.
Haçlı töreleriyle Batı emperyalizminin kanlı oyunlarına malzeme olan kara Afrika’nın kara bahtlı insanlarının, topraklarından koparılıp Amerika’ya getirilmeleriyle bu zavallı insanlar zulmün en vahşi yüzüyle karşılaştılar.
Batılıların kurduğu, kökleri Avrupa’da olan bu zulüm devleti, yani Amerika, kendi topraklarında tabiatla ve birbirleriyle barışık olarak yaşayan Kızılderililerden de milyonlarcasını vahşice katletti.
“Vahşi Batı" Amerikan filmlerini bir konsepti değil, Amerika’yı kuran Avrupa’nın, yani Batı’nın tam adıdır. Senaryosu kan, gözyaşı ve katliamdır. Kurdukları düzende beyazların dışındakileri köle olarak gören bu vahşiler "kutsal kilise!"lerinde sade beyazlara tapınma hakkı tanıdılar.  Kızılderilileri köle olarak kullanamadıkları için onları külliyen imha etmeye çalıştılar. Ama ne yazıktır ki kendilerini insan bile görmeyen “Vahşi Batı"nın bu zavallı "kara"ları, kara zihniyetli bu Haçlı sürülerinin dinini zorla veya istekleriyle benimseyip onlara zilletle hizmete ve köleliğe devam ettiler. Köle, siyah, beyaz, efendi ayrımı yapmayan İslamiyet’i topluca seçip izzet ve şerefi ihtiyar edemeyen bu insanlar hâlâ rencide edilmektedirler.
"Vahşi Batı" dünyanın her yerinde özellikle de Avrupa’da İslamiyet’e tahammül edemiyor.
11 Temmuz 1995’te Vahşi Batı’nın Avrupa temsilcilerinden olan "Sırp" canileri yine "kutsal kilise!" kanunları mucibince kadın, çocuk ve ihtiyar dinlemeden Bosna’da binlerce Müslüman’ı acımasızca katlettiler. Yani "Haçlı Savaşları bitmez" dediler. Kısacası "Dedenin yediği koruk torunun dişini kamaştırır" fehvasınca "Fıtrat aynı fıtrattır" diyerek zulümlerine devam ettiler ve edeceklerdir de…
Dikkat çeken husus şudur: Bu katliamların çoğu "kutsal haç" ve "kilise" adına, kara kisveli rahip ve papazların manevi baskılarıyla yapılmıştır.
Bugünkü Batı hiç şüphesiz, Vikinglerin, Gotların, Vandalların uygunsuz çocuklarıdır. Bu Vandallık, bu vahşilik, bu barbarlık hunhar dedelerinden tevarüs ettikleri bir durumdur.  Kazıklı Voyvodalar, işkenceci krallar, sadist din adamları genlerinde bu "Vandalizm"i taşıdıkları için bu zulüm onlarca normal sayılmaktadır.
İşte aslından saptırılmış bozulmuş (muharref) kitaplara dayalı dinin bozuk töre ve kanunlarının uygulamadaki sonucu.
Aynı konuya devam etmek arzusuyla bir sonraki yazımıza kadar esen kalınız efendim…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.