Barış huzur istiyorsak

A -
A +
1997’ye girerken de barış, sağlık, huzur, mutluluk dilemişti herkes, 2017’ye girerken de bire bir aynı cümleler. 2016’ya da aynı dileklerle girdik ama gördünüz 2016 ne acılarla geçti. Moral bozmaya gerek yok ama 2017’nin daha iyi geçme ihtimali çok zayıf.   En başta bir kere değişmez kanundur, her geçen sene bir öncekini aratır. Belki de onun için her insan çocukluğunu özler, eski yılları özler. İsviçre gibi çikolata ülkesinde yaşamıyoruz, toprağımızın altı değerli üstü değerli. Hem Türk’üz hem Müslümanız. Düşmanımız bitmez bizim.   Ayrıca Osman Ünlü hoca 2 Ocak tarihli yayında bir şey söyledi; “Cenâb- Hak ülülazm peygamberlerin hepsini Ortadoğu’da yaratmış. Çok ilginç, Ortadoğu’ya hükmedemeyen süper güç olamıyor. Diyeceksiniz ki petrol var, petrol olmadan önce de böyleydi burası. 72 buçuk millet var, güneşe tapan mı ararsın, ateşe tapan mı hepsi var. Satın alınacak hain de çok. Ortadoğu dünyanın köprüsü gibi, dolayısıyla bütün güçleriyle saldırıyorlar” dedi.   Düşman çok ama hiçbiri gelip savaşamaz. Dünyaya tapan, birçoğu erkek bile olmayan askerini mi gönderecek savaşmaya? Onlar için en ucuz taktik Müslümanı Müslümana kırdırmak. Eğer Müslüman öldürecek Müslüman bulamazlarsa da kendi ajanlarına sakal bıraktırıp, sarık taktırıp Müslüman kılığında katliam yaptırıyorlar.   Adına ister üst akıl deyin, ister Siyonizm, küresel sermaye, büyük şirketler, illuminati ne derseniz deyin; kendilerini dünyanın patronu, geri kalanı da kendilerine köle olarak gören güçler yüzyıllardır bilendikleri düşmana son darbeyi vurmanın peşindeler.   Düşmanları Türkiye değil aslında, İslâmiyet, yani bütün Müslümanlar. Müslümanların hâmisi olan ve halifelik makamında olan Osmanlı’yı yıkarak İslâm’a en büyük darbeyi vurdular. Kala kala Osmanlı’nın mirasçısı (Osmanlı’ya göre) küçük bir ülke kaldı. Sonra içlerine hoca kılıklı ajanlar yerleştirerek bütün Müslüman ülkelerde fitne çıkardılar, Müslümanların itikatlarını bozdular. Tabiri caizse son darbeyi vurmak için istedikleri kıvama getirdiler.   Düşmanları Türkiye ve Tayyip Erdoğan değil dedik ama şimdi Müslümanların hâmisi olan (olabilecek) tek güç biz kaldık. O yüzden, adı ne olursa olsun, menşei ne olursa olsun, Ortadoğu’daki bütün terör örgütlerinin hepsi de Türkiye’yi bitirmek için kuruldu. Taa 1990’daki Körfez Savaşı’ndan tutun da Afganistan’a kadar (tabii ki İran hariç) İslâm dünyasına yapılan bütün saldırılar nihaî hedefe yani Türkiye’ye ulaşmak içindi.   Türkiye’yi bir kurşun atmadan elimizle teslim etsek bile bu üst akıl bir tek Müslüman kalmayıncaya kadar öldürür hepimizi. Bitmeyen kinleri var çünkü. Dolayısıyla bütün güçleriyle saldırıyorlar, saldıracaklar. Onun için diyorum 2017’den fazla bir şey beklemeyin diye.   Bu demek değil ki teröre boyun eğelim, sadece lanetleyip, intikam yemini edip elimiz kolumuz bağlı bekleyelim. Fırat Kalkanı operasyonu geç de olsa başladı ve kahramanlarımızın Allah yardımcısı olsun gayet de iyi gidiyor. Taa 1 Mart 2003’teki tezkere (14 sene olmuş) geçseydi eğer Meclis’ten, eminim o bölgede bu kadar geç kalmayacaktık, terörün bu kadar büyümesine izin vermeyecektik. Şimdi “Suriye’de ne işimiz var?” diyenler o gün de “Irak’ta ne işimiz var?” diyordu. O ülkeleri korumak için değil kendimizi korumak için orda olduğumuzu bir türlü anlatamadık.   Peki ne oldu 14 senede? Kahramanca çarpışırken vereceğimiz şehitleri yine verdik maalesef (belki 1000’den fazla), üstelik sırtından vurularak ve kahpece şehit edildiler. “Yıkıcı muhalefet”in dilinden kurtulmak için 14 sene oralardan uzak kaldık. Hatta 27 sene, çünkü rahmetli Özal’a kalsaydı 1990’da girecekti.   Kim bilir şimdi Musul ve Kerkük’te en azından ikinci derece söz ve pay sahibi olacaktık. Belki Suriye bu hale gelmeyecekti. Belki Irak’ta milyonlarca Müslüman ölmeyecekti, tecavüze uğramayacaktı. Belki Arap Baharı fitnesi daha hafif geçecekti.   Her şeyin en doğrusunu elbette Allah bilir, takdiri ilâhi böyleymiş böyle oldu. Ama artık tahammül sınırlarını zorlayan acıları ve bu da yetmiyormuş gibi acıdan fitne üreten odakları gördükçe, “Daha da beteri geride mi acaba?” diye düşünmeden edemiyor insan, Allah korusun.   İş bu kahraman millete düşerse kazma küreği bırak tırnak çakısına kadar ne bulursak savaşırız elbette. Ama iş o noktaya gelmemeli, öyle kolay da değil elbette.   Ne tarihte ne de şimdi bizi yenebilecek düşman yok, bunu sadece milliyetçi duygularımla söylemiyorum. En açık delili işte 15 Temmuz. Tamamen hazırlıksız, hatta çağrı gelmeden eşofmanlarıyla sokağa fırlayan millet (belki de binde biri) koca darbeyi yerle bir etti. İç düşmana karşı hazırlıksız iken bunu yapan dış düşmana karşı hazırlıklı iken ne yapmaz Allah’ın izniyle.   Lâkin bütün bunların tek bir şartı var, o da bölünmemek. Fitneye geçit vermemek. Türkiye’de binbir çeşit insan, inanç ve kültür var da Osmanlı’da yok muydu? 600 sene bütün dünya milletlerinden müteşekkil bir nüfusla bütün dünyaya hükmettiler. Taa ki 1789 Fransız İhtilali, milliyetçiliği bölücülük virüsüne çevirip dünyayı sarana kadar.   Elbette ki ırklarımız farklı olabilir, dinimiz, mezhebimiz, kültürümüz… Sevdiklerimiz sevmediklerimiz farklı olabilir. Bir arada huzur içinde yaşamamıza bunlar engel değil ki. Adalet olsun, kimsenin hakkını kimseye yedirmeyen sağlam devlet sistemi olsun yeter. Herkes kendi inancına göre düğününü yapar, cenazesini kaldırır. İstediğini satar istemediğini satmaz, ister içki içer ister 5 vakit namazına 5 daha katar. İster örtünür ister örtünmez. Din belli, rehber belli, yol belli.   Bu devirde hak yolu işitmeyen kim kaldı? Bırakın herkes kendi seçimini yapsın. Herkes kendi yolunu doğru yol bilir ve herkesi de o yola davet eder. İsteyen propagandasını yapsın, mâkûl sınırlar içerisinde tenkit etsin. 80 milyonun hepsini illâ sevmek zorunda değiliz, kimseye iyilik yapmak zorunda da değiliz, ama kimseye kötülük yapmamak zorundayız.   Sünnîler Alevîleri, onlar da Sünnî (Ehl-i Sünnet) Müslümanları tenkit ediyor olabilir. Ama bakın sosyal hayatta hepsi iç içe. Gel gör ki gündüz yediği içtiği ayrı gitmeyen ahbaplar akşam Facebook başına geçince birbirine düşman kesiliyor. Ağza alınmayacak küfürler, montaj videolar, aslı astarı olmayan iftiralar, bir olayı örnek gösterip bütün Müslümanlar öyleymiş gibi nefret kusmalar…   İşte tam da düşmanın istediği bu. Hepimizi birbirimize düşürüp puslu havada ortaya çıkmak. Türkiye’nin ekseri nüfusu Türk ve Sünnî Müslüman olduğu için, tek millet olan küfür de tam bu ikisine düşman olduğu için, Allah korusun eline fırsat geçtiğinde hepimize aynı muameleyi yapacak, Alevî Sünnî demeyecek, kimseye acımayacak. Bilelim ki cami bombalansa meyhane de bombalansa, Alevîler de katledilse Sünnîler de katledilse hiçbirinin suçlusu Türkiye’deki Alevîler veya Sünnîler değildir. Hepsi aynı düşmanın işi, katilin ismi cismi fark etmez.   Evet, şu an Türkiye’de insanların din tercihleri hususunda geniş bir araştırma yapılsa, Müslümanlardan sonra ikinci sırada ateistler gelir herhalde. Çok üzücü bir  durum ama yapacak bir şey yok. Hidayet verme yetkisi Peygamber Efendimiz “Sallallahü Aleyhi ve Selleme” bile verilmemiş. Kimsenin kalbini yarıp da içine iman yerleştiremeyiz.   Zaten kimse benim yoğurdum ekşi demez, herkes dinini inancını yayacak elbet. Fakat kimseye zarar vermeden. Şu güzel, koca memleketimiz 80 milyona değil 180 milyona bile yeter, yeter ki birbirimizi kırmayalım. Allah korusun biz birbirimizi kırarken düşman tepemize binerse eğer, asla ayrım yapmayacak. Hepimize Türk ve Sünnî Müslüman muamelesi yapacak. Beşikteki bebeklere kadar hepimizi öldürmedikçe düşmanlıkları bitmez, bunu unutmayalım.   Biz kimseden korkmuyoruz, hep birbirimizi korkutuyoruz. Düşman bize vız gelir diyoruz ama yok yere kendimize düşman ediniyoruz. Şimdi düşmanlığın sırası değil, hatta hiçbir zaman değil. Zaten aramızda uçurumlar yok, ufak tefek şeyleri de bırakıp kenetlenme zamanı. Geçici bir kenetlenme değil, daimi kenetlenme. Bak gör o zaman Türkiye ilk 10’a değil ilk 5’e bile girer.   Bunun için ne gerekliyse bizde hepsi var, tam birlik hariç. O yüzden sosyal medyada ve her yerde asla ayrımcılığa fitneye izin vermeyelim, gördüğümüz anda şikayet edelim. Yine Osman hocanın sözüyle bitirelim: "Fitne döner çıkaranı da yakar."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.