Ava giden avlanır

A -
A +
Sultan Alaaddin zamanında üç Hristiyan papaz Anadolu’yu dolaşarak halkın kafasını karıştırmayı kendilerine görev edinmişler... Gittikleri yerlerde o yörenin en âlim kişisini bulup her biri ona cevabı bilinmeyen bir soru soruyor ve bu âlimi küçük düşürüyorlarmış... Gel zaman git zaman bu üç âlim papazın şöhreti yayılmış. Karşılarına çıkaracakları onların sorduklarında cevap verecek kimseyi bulamaz olmuşlar.
Bir aklı evvelin gönlüne Nasrettin Hoca düşmüş, kendi kendine bunların sorularına cevap verse verse bizim Nasrettin Hoca verir diyerek Nasrettin Hoca’yı çağırmış. Hoca eşeğini yedeğine almış karşılarına gelince papazlar hocayı küçümsemişler:
“Eğer sen bizim söylediklerimize cevap verirsen biz de senin dinine girer Müslüman oluruz” demişler. Hoca aksakalını sıvazlayıp gevrek gevrek gülmüş ve; “Ee artık size cevap vermek farz oldu.” demiş.
Birinci papaz Nasrettin Hoca’ya bir adım daha yaklaşarak, “Söyle bakalım, dünyanın ortası neresidir?” der. Hoca o gevrek gülüşünü arttırarak; “Ben de cidden bir soru soracağınızı zannetmiştim. Bunu bilmeyecek ne var; Benim karakaçanın sağ ön ayağının bastığı yerdir.” der... Papaz aptallaşmış, kem küm etmiş, son bir gayret; “Burası olduğu ne malum?” demiş. Hoca, adam daha lafını bitirmeden sözü ağzına tıkamış; “İhtimal vermiyorsan ölçüp bak, işte ben buradayım. Ben de Karakaçan’ım da seni bekliyoruz!..” Birinci papaz çaresiz geri adım atmış.
İkinci papaz, ilkinin boynu bükük geri adım atması üzerine hemen meydana gelerek sormuş “Söyle bakalım Hoca, gökte ne kadar yıldız vardır?” Nasrettin Hoca yine gülmüş, eşeğin sırtını sıvazlayarak; “Benim Karakaçan’ımın sırtında ne kadar kıl varsa, gökte de o kadar yıldız var...”  demiş.
Papaz “Nereden belli Hoca saydın mı?”  “E, İnanmazsan otur say.” “Hoca eşeğin kılları sayılır mı?” “Ee, eşeğin kılları sayılmaz da gökteki yıldızların adedi sayılır mı?” İkinci papaz da Nasrettin Hoca’nın son sözü ile savunmasını kaybedip boynunu bükerek geri çekilmiş.
Üçüncü olan son papaz ortaya atılır, “Buraya kadar iyi idare ettin Hoca Efendi.” der sakalını sıvazlayarak. “Bu soruya da cevap verebilirsen biz sözümüzden dönmeyiz. Senin dinine gireceğiz vermezsen de sen bizim dinimizde gireceksin kabul mü?”
“De hele, sor şu güvendiğin soruyu...” “Peki söyle bakalım benim sakalımda kaç kıl var?”
Nasrettin Hoca hemen yanındaki Karakaçan’ın kuyruğunu kavrayarak; “Şu bizim Karakaçan’ın kuyruğunda kaç kıl varsa, senin sakalında da o kadar kıl var.” der. “Amma yaptın Hoca nereden belli?”
“Eğer bana itimadın yoksa gel bir kıl senin sakalından, bir kıl da bizim eşeğin kuyruğundan koparalım; denk gelmezse o zaman konuş...”
Üçüncü papaz da bu teklif karşısında gerilemek durumunda kalmış ki zaten maksatları sorularına cevap almak değil, karşılarına diktikleri âlimleri âciz bırakmakmış. Ancak sonunda da kendi kazdıkları kuyuya kendileri düşmüşler ve verdikleri sözü yerine getirerek kelimeişehadet getirmişler...

Ninem diyor ki; Avcı ne kadar hile bilse, tilki o kadar yol bilir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.