Dostluk

A -
A +

Tasavvufun büyüklerinden Zünnûn-i Mısrî hazretleri, cezbeye kapılmıştı. Coşkunluğu onu yürekler acısı bir hâle düşürmüştü. Halk onun bu hâline tahammül edemez duruma geldi, onu tutup bağladılar. Onların zoruyla hapsedildi…

Zünnûn-i Mısrî hazretlerini sevenler bu durumdan dolayı hayrete düştüler. Zinda­na gittiler, aralarında konuşmaya başladılar;
“Herhâlde kasten böyle yapıyor. Onun çıldırmasına imkân var mı?! O, halkın şerrinden kurtulmak için böyle yaptı…”
Durumu anlamak için o zatın yanına yaklaştılar. Zünnûn-i Mısrî hazretleri “Hey, kimsiniz siz, uzak durun!” dedi.                                       
“Biz senin dostlarınızız” dediler. “Hâlini hatırını sormak için gel­dik. Akıllı olduğun hâlde niye kendini deli gösteriyorsun? Bizden çekinme, işin içyüzünü anlat! Dostları hileyle aldatmak doğru değil­dir.”

Bunun üzerine o zat, farklı davranmaya başladı! Onlara taş toprak atıyor, sopa sallayıp fırlatıyordu! Yaralanmamak için hepsi kaçtı. Zünnûn-i Mısrî hazretleri güldü ve dedi ki:
“Şu dostlara bak! Hani dost olanların alameti? Dosta dostun zahmeti ağır gelir de kaçar mı?!”
Kaçmaz elbet, ağır da gelmez, gelmemeli… Tıpkı Allahü tealaya dost olmanın nişanesi, bela, musibet ve mihnet­lerden yakınmamak olduğu gibi…

Ninem diyor ki: Dostun attığı taş, baş yarmaz

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.