Türkler târihi yeniden yazdı!

A -
A +
Yahyâ Kemâl bir gün Ziyâ Gökalp’i çok düşünceli bulup sebebini sorar. Gökalp “Târihi araştırıyorum. Biz büyük hükümdarlar, cihangirler yetiştirmişiz. Büyük amirallerimiz, şâirlerimiz, mîmarlarımız var fakat târihimizde büyük bir filozof bulamıyorum! Bununla birlikte aramaya devam ediyorum. Onu da bulacağım!” der. Yahyâ Kemâl bu endişeyi nükte dolu şu cümle ile cevaplar: “Ziyâ Bey, boşuna aramayınız. Biz fâtih bir milletiz. Felsefe yapmamışız ama fetih yapmışız. Eğer fetih yapacağımız yerde felsefe yapsaydık şimdi hâlâ Sibirya’daydık.” Doğrusu Türk milletinin 1071 yılında Malazgird’in kapılarını zorlayarak Anadolu’ya girmesiyle başlayan sürecin zirve noktası İstanbul’un fethi olmuştur. Fâtih Sultan Mehmed’in İstanbul’u almasıyla bir çağ kapanıp yeni bir çağ açılmıştır. Yahyâ Kemâl’in ‘fetih ordusu’ vurgusu, bir zamanlar Viyana önlerine kadar giden Türk ordusunun misyonu için oldukça anlamlıdır. Fakat dehâ sahibi olan Fâtih’in hamlelerini acaba yeterince kavrayabiliyor muyuz? Profesör Semavi Eyice ile azîz dostum A. Sefa Özkaya’nın birlikte kaleme aldıkları makalenin Askerî Târih Araştırmaları Dergisi’nde yayımlanmasıyla, târih yeniden yazıldı! Böylece Fâtih’in hamlelerinden birisi daha Türk milletinin dünyâya hediyesi olarak literatüre girmiş oldu. Sultan II. Mehmed İstanbul’u ele geçirdikten sonra, bilindiği üzere Bizans denilen Doğu Roma’nın da mîrâsına sahip olmuştu. Fâtih, savaş sonrasında, ele geçirilen ganimet ile silâhların Aya İrini’de bir araya getirilmesi emrini vermişti. Buraya toplanan ganimet arasında; günümüzde Topkapı Sarayı’nda sergilenen Hazreti Yahyâ’nın kafatası ve kol kemiği ile gemilerin Haliç’e girmesini engellemek üzere gerilmiş olan zincir, Bizans imparatorlarına âit birçok eşyâ, üzerinde Hazreti Îsâ’nın adının sırma ile yazılmış olduğu bayrak ve çeşitli savaş araç gereçleri bulunmaktaydı.   Türkler târihi yeniden yazdı!
Aya İrini
 
Bu demek oluyor ki Fâtih Sultan Mehmed İstanbul’da bir askerî müze kurmuş! Üstelik Fâtih’in bu hamlesini ne yazık ki biz dünyâya anlatamamışız! Neyse ki Semavi Eyice Hoca’mız ile A. Sefa Özkaya’nın çalışması, dünyânın ilk askerî müzesinin Fâtih Sultan Mehmed tarafından kurulduğunu ortaya koymuş oldu. Askerî teşkilâtın temelini oluşturan onlu sistem ile askerî bandonun çekirdeği sayılan mehterden sonra, askerî müzenin de Türkler tarafından kurulduğu tescillenmiş oldu. Harbiye’deki Askerî Müze’nin kuruluş târihi günümüze kadar 1846 olarak kabul ediliyordu. Yayımlanan bu son çalışma Genelkurmay Başkanlığının da dikkatini çektiği için müzenin kuruluş târihi, yaklaşık dört asır öncesine götürülerek önümüzdeki günlerde 1453 olarak değiştirilecek. Yarın öbür gün, Askerî Müze’nin giriş kapısında ya da müzeyi caddeden ayıran parmaklıklar üzerinde 1453 târihini görürseniz “Ne kadar câhiller” demeyin; çünkü “Türkler târihi yeniden yazdı!”   Çöplükten “medeniyet” toplayan adam   Doksan yıllık hayâtını, Osmanlı medeniyetinin hoyrat ellerden kurtarılmasına adayan kıymetli bir insanın dün vefât yıl dönümüydü. Neden bilmiyoruz diye boşuna sormayın! Çünkü popüler bir kültür malzemesi değildi. Televizyonlarda kendisine yer ayrılsa ya da basında vefât yıl dönümüne dâir haber verilse, gerçekten çok şaşırırdık. Kim midir bu isim? Nûri Arlasez… Bu kıymetli insan, Osmanlının târih sahnesinden çekilmesine çok az bir süre kala İstanbul’da dünyâya geldi ve hayâtını kültür hazinelerimizi korumaya vakfetti. 1928 yılında yapılan harf devriminin ardından yaşanan büyük kültürel kırılmadan sonra; büyük hattatların hat levhaları, fermanlar, birbirinden kıymetli tezhip ve ebrû örnekleri, el yazması kitaplar çöpe kadar düşmüştü. Neden mi? Çünkü rağbet görmüyordu! Nûri Arlasez; Sultan II. Bayezid’in dönemin ünlü ismi Şeyh Hamdullah tarafından yazılan vakfiyesi gibi birçok değerli eseri yok olmaktan kurtardı. Ömrü boyunca topladıklarını elinden çıkartmadan üç devlet kurumuna bağışlayan Nûri Arlasez’i Ekmeleddin İhsanoğlu “Pâdişâhlardan sonra en kıymetli koleksiyonu bağışlayan kişidir” ifâdesiyle tanıtmaktadır. Târih, kendisini milletine vakfeden insanları altın harflerle yazar. Türk yurdunu düşmana çiğnetmemek için toprağın altına seve seve giren yiğitler gibi Türk kültür ve medeniyetini unutulmaktan kurtaran Nûri Arlasez’e sadece yerin üstündekiler değil yerin altındakiler de müteşekkirdir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.