Besmele bilmeyen bir gençlik!..

A -
A +

"1970 senesi, asil Türk milletinin mukaddes dini olan İslamiyetin, bu mübarek vatanda yasak edilmesi için, Lozan’da kararlaştırılmış olan meş'um bir yıldır..."

İstanbul’da üniversitede ilahiyat tahsiline başladığım ilk seneydi... Ülkemiz sağ-sol kavgaları ile bölünmeye hazırlanıyor; İslam’ı bilmeyen bir gençlik yetiştirilmek isteniyordu. Beş bin gencimiz hiç yoktan öldürülmüştü. İşte böyle bir ortamda 17 Şubat 1970 tarihli “Bab-ı âlide Sabah” gazetesinde şöyle bir makale yayınlanmıştı.

Bu makale, Türkiye gazetesinin kuruluşundan başlayarak vefatına kadar Enver Ören ağabeyin yanından hiç ayrılmayan Mahmut Genç imzasını taşıyordu Hazırladıkları imha planları ile İslam’a saldıranların, son yüz sene içinde gerçekleştirdikleri acı olayları ve Osmanlı devletinin yıkılışını hazırlayan zihniyetin içyüzünü, sohbetinde yetiştiği Hocasından naklen şöyle anlatıyordu:  

“1970 senesi, asil Türk milletinin mukaddes dini olan İslamiyetin, bu mübarek vatanda yasak edilmesi için, 1924 tarihli Lozan Barış Anlaşmasının 'gizli' celselerinde kararlaştırılmış olan meş'um bir yıldır. Bundan az bir zaman sonra, mekteplerden din ve ahlak dersleri kaldırılmıştı. Türk'ün hamaset dolu şanlı tarihi, tersine çevrilmişti. Gazetelerde, mecmualarda İslamiyetten bir kelime bile olsa söz etmek yasak edilmişti. Ana babalarının, çocuklarını Kur’an Kursuna göndermeleri büyük suç olmuştu. Çocuklara Kur’an-ı kerîm okutan hocaların Nusaybin’de idam edildiklerini, kızlara Kur’an okutan ninelerin zindanlara atıldıklarını, Mushâf-ı şerîflerin, ilmihal kitaplarının toplatılarak polis karakollarında yakıldıklarını iyi hatırlıyorum...

İstanbul’da toplanan Kur’an-ı kerim ve din kitaplarını, eski Sahaflar Çarşısı'ndan Bit Pazarı'ndaki kamyonlara yükletilip, kese kağıdı yapmak için, İzmit Kâğıt Fabrikasına gönderilirken, okka ile, elli kuruşa satın aldığım üç büyük Kamus lügatini hâlâ kullanmaktayım...

Bir ramazan sabahı idi. Yolda giderken, her cami kapısında polisler bekliyorlardı. Soruşturdum (Allahü Ekber) demek yasak edilmiş. Allah diyen imamları yakalayıp Çorum'a mahkemeye götürüyorlarmış. Götürülenleri su içinde koğuşa tıkmışlar. Çoğu dayanamayıp ölmüş. Kalabilenlerin çoğu hasta. Birkaçı daha hayatta. Bayramları ziyaret eder, o kara günleri konuşuruz. Bugünkü hürriyetimize nasıl şükredeceğimizi bilemiyoruz...

O zamanlar, caddelerde karşıdan karşıya çarşaf gibi çekilen renkli bezlerde, milletin dîni ile, ahlakı ile alay eden yazılar ne kadar iğrençti! (Karabaş tecvidden kurtulduk), (Falakadan kurtulduk), (Örtülü umacı kadınlara paydos) ve daha neler neler!..” (Haftaya devam edeceğiz inşallah)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.