Peygamberimizin sadık dostları böyle yaşadı...

A -
A +
Yermük muharebesinde idi. Çarpışmanın şiddeti geçmiş, ok ve mızrak darbeleri ile yaralanan Müslümanlar düştükleri sıcak kumların üzerinde can vermeye başlamışlardı...
 
Eshâb-ı kirâm, Peygamber efendimizin sadık dostları idi. Ömürlerini Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya çalışmakla geçirmişlerdir. Biz de onlar gibi, Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya çalışmalıyız. Müslümân, iyi insan demektir. Müslümânların kardeş olduklarını bilir. Herkese iyilik eder. Gayrimüslimlere, turistlere, kâfirlere de hiç kötülük yapmaz. Herkese karşı, güler yüzlü, tatlı dilli olur. Böyle olan Müslümânı Allah da sever, kullar da sever...
        ***
Eshab-ı kiramdan Hazret-i Huzeyfe “radıyallahü anh” şöyle anlatıyor:
Yermük muharebesinde idi. Çarpışmanın şiddeti geçmiş, ok ve mızrak darbeleri ile yaralanan Müslümanlar düştükleri sıcak kumların üzerinde can vermeye başlamışlardı. Bu arada ben de, amcamın oğlunu aramaya başladım. Yaralılar arasında biraz dolaştıktan sonra, nihâyet aradığımı buldum. Fakat ne çare!.. Bir kan seli içinde yatan amcamın oğlu, göz işâretleri ile bile zor konuşabiliyordu. Daha evvel hazırladığım su kırbasını göstererek dedim ki: “Su istiyor musun?” Belli ki istiyordu. Çünkü dudakları hararetten âdeta kavrulmuştu. Göz işâreti ile de “Çabuk, hâlimi görmüyor musun?” der gibi bana bakıyordu. Ben tam suyu kendisine doğru uzatırken biraz ötede yaralıların arasında Hazret-i İkrime’nin sesi duyuldu: “Su! Ne olur, bir damla su!”
Amcamın oğlu Haris bu feryadı duyar duymaz göz ve kaş işâretleriyle suyu hemen ona götürmemi istedi. Kızgın kumların üzerinde yatan şehitlerin aralarından koşa koşa Hazret-i İkrime’ye yetiştim ve hemen kırbamı kendisine uzattım. İkrime hazretleri elini kırbaya uzatırken Hazret-i Iyaş’ın iniltisi duyuldu: “Ne olur bir damla su! Allah rızası için bir damla su!”
Bu feryadı duyan Hazret-i İkrime, elini hemen geri çekerek suyu ona götürmemi işâret etti. Ben kırbayı alarak şehitlerin arasından dolaşa dolaşa Hazreti Iyaş’a yetiştiğim zaman kendisinin son nefesinde Kelime-i şehâdeti söylediğini duydum. Benim getirdiğim suyu gördü. Fakat vakit kalmamıştı... Başladığı Kelime-i şehâdeti ancak bitirebildi. Derhal geri döndüm, koşa koşa Hazret-i İkrime’nin yanına geldim. Kırbayı uzatırken bir de ne göreyim! Onun da şehit olduğunu müşâhede ettim. Bari dedim, amcamın oğlu Hazret-i Hâris’e yetiştireyim. Koşa koşa ona geldim. Ne çare ki, o da rûhunu teslim eylemişti.
Hayatımda birçok hâdise ile karşılaştım. Fakat hiçbiri beni bu kadar duygulandırmadı. Aralarında akrabalık gibi bir bağ bulunmadığı hâlde, bunların birbirine karşı bu derece fedakâr ve şefkatli halleri gıpta ile baktığım en büyük îmân kuvveti tezahürü olarak hafızama âdeta nakşoldu!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.