Dinimize uygun çiftçilik yapmak

A -
A +

Çiftçinin emeği, yüzlerce insanın pişirip yediği her bir lokmaya intikal etmektedir. Hatta pişen bir lokma yiyecekte, çiftçi ile beraber daha birçok kişinin işi, emeği de vardır.

 

    Dinimizde helal kazanç yolları:2- Ziraat, çiftçilik yapmak demektir. Allahü tealaya güvenerek çalışmak ve işini Ona ısmarlamaktır. Bu tam bir tevekküldür. Çünkü tarlaya ekilen şeyi elde etmek, Allahü tealanın vermesine, ihsan etmesine bağlıdır. Bunda kulun hiçbir müdahalesi yoktur. O sadece tohumunu toprağa atmakta, bitmesini, büyüyüp olgunlaşmasını Allah’tan beklemektedir. Çiftçinin emeği, yüzlerce insanın pişirip yediği her bir lokmaya intikal etmektedir. Hatta pişen bir lokma yiyecekte, çiftçi ile beraber daha birçok kişinin işi, emeği de vardır. Eken-biçen, marangoz, demirci, fırıncı, bunlardan bazılarıdır. O bir lokma, Allah’ın sevgili kullarından birinin gıdası olursa, onun yaptığı bütün sevaplar, bu yüzlerce iş sahibinin amel defterlerine yazılır ve cehennem ateşinden korunmalarına sebep olur. Ziraat ile uğraşan, sadece insanlara değil; dağdaki kurtlara, kuşlara ve bütün canlılara faydalı olmaktadır. Onun ektiklerinden bütün canlılar istifade etmektedir. Bunların yediği her lokmadan hasıl olan sevap, çiftçiye de verilir ve cennette mükâfatlandırılmasına sebep olur. O halde çiftçiler, Allahü tealanın emir ve yasaklarını gözetmeli, dinimize uygun ziraat yapmalıdır. Böylece vadedilen bu sevaplara kavuşurlar. Haram ve şüphelileri yemekten korunurlar. Ziraat işleri ile uğraşan çiftçi, topraktan elde ettiği her türlü mahsulün zekâtını, yani öşrünü vermelidir. Öşür, onda bir demektir. Mahsulün öşrünü vermeden yenilmesi haramdır. Öşür vermek, malın bereketini arttırır.               *** Sultan Gazneli  Mahmud Han köyleri dolaşıyordu. Bir gün çok yaşlı bir köylüye rastladı. Bu köylü, bahçesine küçük meyve fidanları dikiyordu. Sultan, köylüye şaka ile karışık, “Baba, bu fidanlar ne zaman büyüyüp de yemiş verecek? Bu yemişten yemek sana nasip olacak mı? Ne dersin?” dedi. İhtiyar da “Hiç sanmıyorum”  diye cevap verdi. Bunun üzerine Sultanın, “Öyleyse niye kendini yorup duruyorsun?” demesi üzerine  ihtiyar, “Biz atalarımızın diktiği ağaçların yemişini yemiyor muyuz? Oğullarımız, torunlarımız da bizim diktiklerimizin yemişini yesinler” deyince, bu cevap Sultan’ın çok hoşuna gitmişti. Ona da, “Aferin” dedi. O devirlerde padişah kime “Aferin” derse, bir kese altın verilmesi âdetti. Padişah’ın yanındakilerden biri, hemen köylüye bir kese  altın verdi. İşte bunun üzerine köylü de, “Bak Sultanım, gördün mü? Bizim fidanlar şimdiden meyve verdi” deyiverdi. Bu cevap, Sultan’ın daha çok hoşuna gitti. “Aferin baba, aferin!” deyince, köylü bu söz üzerine, bir kese altın daha aldı. Sultana teşekkür ve Allahü tealaya hamd ederek dua ve niyazda bulundu.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.