Neyin kutlaması?..

A -
A +
İsrail’in 10 Mayıs'tan bu yana Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıları İsrail ve Hamas arasında yapılan ateşkesin yürürlüğe girmesiyle sona erdi... İsrail'in saldırılarında Filistin’de aralarında 100'den fazla kadın ve çocuğun da bulunduğu en az 243 kişi öldü. Durum netleştikçe acı büyüyor. İsrail uçaklarının Gazze Şeridi'nde vurduğu dört katlı bir binada, ölenlerin arasında Uzman Doktor Ayman Ebu al-Ouf ve ailesinden 12 kişi de enkaz altında kalarak hayatını kaybetti. Ateşkesin ardından yapılan açıklamalar ise hayret verici. İsrailli analistlere göre Kudüs ile Gazze’deki direnişin birleşmesiyle İsrail emellerine ulaşamamış. (Emelleri Filistin’in tamamında etnik temizlik ve soykırım.) Mağdur tarafta ise varılan ateşkes anlaşmasının yürürlüğe girmesinin ardından Hamas zafer ilan etmiş. Gazze Şeridi ve işgal altındaki Batı Şeria'daki Filistinliler, sokaklara çıkarak zafer turu atıp sevinç gösterisinde bulundu. Muhtemel ki sevinç gösterilerinin sebebi, Hamas’ın ilkel roketlerinin menzilinin uzaması ve İsrail’in “Demir Kubbe” savunmasında açılan gedikler. Ama Filistin’de büyük resme ve sonuçlara baktığımızda bunu anlamakta zorlanıyorum. Ortada, yüzlerce ölü ve harabeye dönmüş, -eğer şehir denilebilirse- bir enkaz yığınından ibaret bir şehir var. Hangi zaferin turunu atıyor?!. Aynı ülkeden bahsediyoruz değil mi ?..  Önceki gün gazetemizde İrfan Özfatura Filistin’in ruhunu anlatan “Dağdan gelen bağdakini…" başlıklı “Ev yok, bark yok, iş yok, aş yok… Kaybedecek neleri var canlarından başka?” diye bitirdiği yazısı Filistin’i anlatıyor. Özfatura’nın anlatımıyla; Siyonistlerin “deniz ablukası ile balıkçılığını bitirdikleri, teknelerin kıpırdayamaz, limon, portakal ağaçlarının, zeytinliklerin, hurmalıkların bile hedef alındığı, silah yapılır korkusu ile atölyelerinin vurulduğu, alnının teriyle geçinenlerin işsiz bırakıldığı, az hasarlı olanlarına evsizlerin sığındığı, okul, hastane ve kamu binalarının tarumar edildiği, Gazze’nin, kanlı katliamların ardından mülteci akınına uğradığı, bombardımanlarla altyapısı çökmüş, temiz suya ve dereotu, pazı, soğan, sarımsak, marul, mercimek, nohut, bakla ile yeşile hasret kalan, şehirleri siyonistler tarafından duvarla, dikenli tel örgüler, kameralar, güvenlik noktaları ile kuşatılmış halkına saç baş yoldurulan Filistin değil mi? “Babamın ayağı sakattı, kaçıp kurtulamadı…” diye gözyaşı döken on yaşındaki kız çocuğunun ülkesi Filistin… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki günkü konuşmasında “Filistin bizi bekliyor… İsrail’in ne olduğunu tüm dünyaya anlatacağız…” demesi sadece “personeline bilgi notu göndererek, İsrail aleyhtarı haberler yapılmasını yasaklayan” Alman Uluslararası Yayın Kuruluşu Deutsche Welle (DW) ile sınırlı değil. Bütün İslam coğrafyasındaki medya kuruluşları, sanatçı, sporcu ve siyasetçiler bu çağrının muhatabıdır ve sorumluluğun gereğini yapmalı. Siyonist barbarlığı köpürten dünyanın İsrail’in işlediği insanlık suçlarının düne kadar “İsrail’in savunma hakkı” kapsamında değerlendirmesidir. İsrail’in asıl korunağı “Demir Kubbesi” değil bu medya üzerine kuruludur. Bu defaki tecavüz ve katliamlara karşı, farklı coğrafya ve mensubiyetlerden siyasetçi, akademisyen, sivil toplum örgütleri ve medya içinden itirazlar yükseldi. Asıl bu itirazlar Filistin’in siyonist tecavüzlere karşı savunma hattını oluşturur. İsrail’in nefes borusunu kesmek, Netanyahu’nun karşısındaki cepheyi genişletmekle mümkün. Filistin’in yarası çok derin, ateşkes elbette yetmez; ta ki Filistin sınırları tüm İslam coğrafyası içinde ve hür bir devlet olmadan...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.