Kalbimizdesin

A -
A +

> ELİF Unutmaya başlarsam sevgilerimi Senden başlayacağım Elif Hayatı unutmak gibi bir şey olsa da Hatırlanabilecek bir sen varsın hayatımda (Mart 89) ------ ben yarın gideceğim ama gitmeden önce her geçen gün küçültüp ayı denizden sileceğim siz burada ayıplayın aysız bir geceyi arsız bir genci (12.08.1989) ------ Önce bir telefon konuşması yaptık sevgili Elif'le. "Ablaları Mehmet'in şiirlerini bir kitapta topladılar, ben de arkadaşlarıyla paylaşmak istiyorum" diyordu. İçimde çok şey vardı Elif'e sormak isteyip de soramadığım... Tuna'yı sordum 'o tıpkı babası' dedi, iyi olduğunu söyledi. Sonra 'sen nasılsın peki?' diye sordum bütün cesaretimi toplayarak. Gencecik bir kadın 'birlikte büyüdük' dediği eşinin yanı başında ölmesine tanıklık etmişti. Ve bir yavrusu vardı; artık iki kat daha fazla sarıp sarmalaması gereken bir emaneti, Tuna'sı... Güçlü durmaya çalışan Elif kendi duygularını, acısını tam yaşayamamıştı bile. Elif sorumun cevabını, kitapla birlikte yolladığı bir notla verdi: "Telefonda en acıyan yere dokundun aslında... 1 yıl süresince o kadar çok şey yazıldı, iletildi ki bana, çok doluyum... Sevenlerden, dostlardan gelen mailler, adına hazırlanmış taziye defterleri... Bunları okudukça insanlara teşekkür etmek, duygularımı paylaşmak istedim, ama mümkün olmadı." Geçen yıl 13 Ağustos'ta bir trafik kazasında, tatil dönüşünde kaybettiği Mehmet'iyle ilgili yazdıklarının bir kısmını paylaşmak istiyorum Elif'in izniyle: "1986 yılının sonbaharında ilk merhaba ile başlayan yolculuk; aniden, vedasız ve yanı başımda son buldu. Böyle bir olaya şahitlik ediyor olmak insanın hayatı boyunca yaşıyabileceği en korkunç tecrübelerden birisi. Soruyorlar 'Alışabildin mi?' diye! Alışmak ölüm için söylenebilecek bir tanımlama değil bence. Kabul etmek ve beklemek, yaşadığım duygu bu. Tanıdığımda 16 yaşımda idim. Geçen yaz tatilde bunu konuşmuştuk. 'Yarı ömrüm seninle geçmiş' demiştim ona. Büyük laf etmişim İnci! Kocaman bir yüreği vardı. Hep telaş içinde idi. Asla 'yarına bırakma ve aklına koyduğun ne ise gerçekleştir' derdi. Canım, sanki kısacık olduğunu bilirmiş gibi yaşadı ömrünü. Birlikte genç olduk, büyüdük, olgunlaştık. 'Mehmet neydi senin için' dersen bana, Can eşimdi diye cevap veririm. O'nunla olduğum 19 yıl boyunca ondan çok şey öğrendim. Gerçekten yürekten sevmeyi, kilometrelerce uzakta ama yanı başındaymış gibi yakın olmayı, sabrı, güveni ve sadakati... Şiiri onunla sevdim. Üniversite yıllarında yaz tatilleri ufak ayrılıklardı bizim için... Beni uğurlarken elime, ufak kağıtlara yazılmış şiirlerini tutuşturur, bir de her defasında yeni bir şairin kitabını verirdi.'Oku bunu' derdi, yaz ödevin. Kocamdı, çocuğumun babasıydı, hayat arkadaşımdı diye sıfatlarla anmak değil, benim Mehmet'imdi, bana özeldi demek istiyorum. İlk gün nasılsa şimdi de öyle. Biz alışmıştık birbirimizi beklemeye. Yine öyle olacak!" Mehmet'ten Elif'e şimdi bir büyük ödev kalıyor, ablaları Fahriye Bulunç ve Firdevs Robinson'un gayretleriyle çıkan ve kapağında 'Sana veda etmedim, o son selamımdı sana' dizeleri yazan bir şiir kitabı.... ------ > 'Vedalar canını sıkmasın...' Mehmet'in anısına çıkan kitabın kapağı bana, ünlü roman 'Martı'nın yazarı Richard Bach'ın 'Mavi Tüy' adlı eserini hatırlattı. Sevgili Mehmet'in 'sana veda etmedim, o son selamımdı sana' dizeleri de, Richard Bach'ın kitabından bir cümleydi: 'Vedalar canını sıkmasın, yine buluşabilmek için bir hoşçakal gereklidir.' Şiirleri bir kitapta toplayan ablaları her sayfaya iliştirdikleri 'kalbimizdesin' kelimesiyle özlemlerini dile getiriyor, önsözde duygularını anlatıyorlar: "Mehmet Tacettinoğlu, hayatımızda doldurulamayacak bir boşluk bırakıp gideli bir sene oldu. Mehmet'i yitirmenin acısına, kardeşimizi bir daha göremeyeceğimizi düşünerek yeni bir güne başlamanın zorluğuna, anne ve babamız Sevinç ve Saadettin'in tarif edilmez sevgisi, sağduyusu, desteği ve metaneti sayesinde katlandık. Mehmet'in ölümünün birinci yıldönümünde, onun sevecen, renkli ve çok boyutlu kişiliğini, kısa ama iz bırakan hayatını kutlayan, bizimle birlikte olduğu yılları şükranla anan bir yapıt sunarak teşekkür ediyoruz bu iki olgun insana..." Ablaları, kitabın önsözünde şiirleri nasıl seçtiklerini de şöyle anlatıyorlar: "Mehmet'in hayattayken bizlere bizzat gönderdiklerinin yanı sıra, değişik yerlerde bulduğumuz defterlerinde, kendi el yazısıyla yazılmış şiirlerinden oluştu. Mehmet'in karmaşık iç dünyasını, çocukluğunu, heyecan ve düş kırıklıklarını, gençlik hayallerini, duygu ve düşüncelerini yansıtan bu şiirler demeti, geride bıraktığı şiir, not, deneme ve karikatürler arasından seçildi. Pek çoğunda, ortak yaşantımızın, çocukluğumuzun, gençliğimizin anılarını bulduk; unuttuğumuz olayları; yabancısı olmadığımız duyguları hatırladık. Mehmet'in anısına yazılacak bir kitabı, olsa olsa en güzel kendi yazardı diye düşünüp, sözü yine ona bıraktık..." Ve Mehmet Tacettinoğlu seneler önce, şiir kitabının bir gün yayınlanacağını düşünerek bir önsöz yazmış. Ağustos 89'da yazdığı cümleler şimdi kitabının son sözleri olmuş: "Gelelim şiir anlayışıma. Anlaşılır olmaya çalışıyorum. En azından okuyanımla aramda yapay bir uçurum oluşturmamaya... Ve düşünüyorum ki, şiir gibi ilk ürünlerini halk ozanlarının verdiği sanatların hiçbiri, kesin kuralları kabul etmez. Bu olsa olsa tüm ürünlerde benzerlikleri oluşturur." ------ > Merhum Kendi cenazemde bulunmak isterdim Birkaç kürek toprak da ben atmak 'İyi bilirdik' diye bağırıp Namazımı kılmak Helvamı yiyip, ağlamak Sorana 'uzak bir akraba' demek 'Pek iyi tanıyamadım onu' Ve sonra aramak gözlerdeki ifadeyi Sevinmek, anlayınca sevildiğimi Sonra kimseye hissettirmeden Tabutuma girivermek. Mehmet Tacettinoğlu (18.01.1968-13.08.2005) ------ > Keşke hep sen konuşsaydın TGRT'nin ilk yıllarında birlikte çalıştığımız birkaç arkadaş bugün tesadüfen bir araya geldik. Uzun zamandır görüşemediklerimiz, haberleşemediklerimiz de vardı. Eskilerden konuştuk. Söz dönüp dolaşıp Mehmet'e geldi. Herkes tebessümlerle yüklü anılar anlattı ondan. Telaşlı hali, yürüyüşü, şakaları konuşuldu bir kez daha. Sabah programı 'Hayırlı Günler'i sunduğumuz günlerdeki didişmelerimizi... Mesleğin ilk yıllarındaki o kendini gösterme heyecanıyla 'sen çok konuştun, ben az konuştum' tartışmalarını... (Keşke hep sen konuşsaydın) Sonra kalemine geldi sıra. Metin yazarlarının bazen işlerini ona yaptırdığından bahsedildi... Sonra, sonra uzun bir sessizlik anı... Ve ardından acı bir tebessümdü hepimizin yüzündeki... Ne zor giden dostların arkasından konuşmak, anlatmak...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.