Yaşar aslında Murat'mış!..

A -
A +

Her şey bir elektronik postayla başladı. TGRT'de sunuculuğunu yaptığım 'İnci Ertuğrul Sizin Sesiniz' programına gelen e-postalardan biriydi Yaşar'ınki. Anne babasını bulmamızı istiyordu. Yazdıkları inanılır gibi değildi. Âdeta yalvarıyordu genç adam ailesinin bulunması için. 'İnci Abla, ne olur anne babamı bul. Ben 6 yaşındayken annemin yanından kaçırıldım, parayla İran'a satıldım. Orada çok zorluk çektim. Bebek baktım, ev temizledim , çamaşır yıkadım. Çok dayak yedim. Hastaneden kaçtım ve Türkiye'ye geldim. Sen herkesi sevindiriyorsun, ne olur benim de annemi babamı bul...' Kendisini Yaşar diye tanıtan genç köle gibi kullanıldığını, ailesine kavuşmak istediğini söylüyordu, anlattıkları inanılmazdı. Ama program içerisinde yaşadığımız onca şaşırtıcı olaydan sonra 'ya doğruysa' diye düşünmeden edemedik. İHA Hakkari bürosundakiler telefonumuzun ardından Yaşar'ı bulup, görüştüler. Genç bir insan değil sanki bir çocuktu kameralar karşısındaki. Apse yapan dişi yüzünden şişen gözüyle de iyice çaresiz görünüyordu. Hakkari Yüksekova'da yaşayan Ahmet Yılmaz, Yaşar'ı bir duvar dibinde oturmuş ağlarken bulmuş, ona evini açmıştı. 'Ben bu çocuğun söylediklerine inanıyorum. Çok zorluklar yaşamış, çok dayak yemiş. Geldiğinde sırtı yara içindeydi. Tek isteği ailesini bulmak, bunun için sürekli dua ediyor.' Yaşar İzmir'den annesinin yanından kaçırıldığını para karşılığı İran'a satıldığını anlatıyordu. 'Orada çok zorluk çektim, hep çalıştım. Bebek baktım, ev temizliği yaptım, çamaşır yıkadım. Çok dayak yedim. Hep kaçmayı istiyordum, kaçmak isterken bıçaklandım. Hastanede olduğum bir gün de kaçtım.' Türkiye'ye nasıl gelmişti, Hakkari Yüksekova'ya nasıl ulaşmıştı? Üzerinde herhangi bir kimlik belgesi yoktu. Bütün bunlar 'Acaba Türkiye'de kalabilmek için bir hikâye mi uydurdu? diye düşündürtüyordu. Ülkesinde bir suç işlemiş olabilir, ya da askerlikten kaçıyordur ihtimali konuklarımızın aklına ilk gelenlerdi. Seyirciler de ikiye bölünmüştü Yaşar'a inanıp, inanmama konusunda. İnsan annesinin kokusunu unutmaz Üzerinden 16 yıl geçtikten sonra anneni tanır mısın? ' sorusunu ise 'İnsan annesinin kokusunu unutmaz ki, hemen tanır. Kuzular nasıl tanıyor annesini?' diye cevaplıyordu. Gözleri genellikle yere bakıyordu konuşurken, ama ailesini bulacağına olan inancı şaşırtıcıydı. Yaşar ile yapılan röportajın görüntüleri programda yayınlandığı gün iki aile soluğu Hakkari'de aldı. İkisi de yıllar önce kaybolan çocuklarını bulabilme ümidi taşıyordu. İlk aile Yaşar'ı görüp, konuştuktan sonra kendi çocukları olmadığını anlıyor, yüreklerinde evlat hasretiyle ayrılıyorlardı Yüksekova'dan. Programımızda yayınlanan görüntülerden sonra Hakkari'ye giden ikinci kişi Halis Kılıç adlı babaydı... İlk ailenin yaşadığı hayal kırıklığının ardından Yaşar'la görüşme sırası ona gelmişti.. Halis Bey bu karşılaşmayı programımıza telefonla katılıp anlattığında çok mutlu ve heyecanlıydı...'Beni görür görmez boynuma sarıldı. O benim oğlum, buna inanıyorum. Yalnız kaybolduğunda 4-5 yaşlarındaydı. Elindeki yanık izi, sırtındaki benleri ve göbeğindeki yara izi tutuyor. 16 yıl önce Manisa'da kaybolan oğlum Murat o!' Dile kolay bir babanın 16 yıllık hasretiydi bu. Evladının nerede olduğunu, yaşayıp, yaşamadığını bilmeden geçen 16 yıl. Küçücük bir çocukken kaybolan oğlunu genç bir insan olarak bulduğuna inanıyordu... Buna o kadar inanmıştı ki DNA testi sonuçlanana kadar Yüksekova'da kaldı; Yaşar'ın, kendi inancıyla Murat'ın yanından ayrılmadı. 'O benim oğlum Murat, sonuçlar gelene kadar burada kalacağım. Belki işimi kaybedeceğim, diğer çocuklarımı yalnız bıraktım ama olsun, sonuna kadar buradayım.' Halis Kılıç ve Yaşar bu süre içerisinde bir araya geldiklerinde bol bol konuştular. Yaşar o konuşmaları yayında anlatırken çok mutluydu, ailesinin bulunduğuna olan inancı güçlenmişti. 'Ben Yusuf diye birini hatırlıyordum, ama kim olduğunu bilmiyordum. Dedemmiş. Bir de kuşum vardı küçükken, onu hatırlıyorum.' İkisi de parçaları birleştirip bir resmi tamamlamaya çalışıyorlardı. Yıllar önce dağılan bir ailenin resmini... Ben Yaşar'ın annesiyim Yaşar'ın aslında 16 yıl önce kaybolan Murat olduğuna inanan tek kişi Halis Bey değildi... Eski eşi Şehnaz Hanım da buna inanıyordu, üstelik sadece resimlerini, görüntüleri görmüştü. 'İnci Hanım yıllardır oğlumu bulmak için her yolu denedik. Kayıp Aranıyor otobüsüne resmini astık, gazetelere ilanlar verdik, her yerde aradık ama bulamadık. Bizim yapamadığımızı siz yaptınız, Allah razı olsun. O benim oğlum, içimdeki ses böyle söylüyor.' İkisi de çocuklarının bulunduğuna inanıyordu, ama DNA testi pozitif çıkmadan bu ispatlanamazdı. O zamana kadar da Yaşar polis gözetiminde tutuluyordu. Onlara 'ya sonuçlar negatif çıkarsa?' diye sorduğumda anlaşmış gibi aynı cevabı veriyorlardı. '16 yıldır bekliyoruz, 16 yıl daha bekleriz, ama umudumuzu kaybetmeyiz.' 16 yıl boyunca her gün 'acaba oğlumuz yaşıyor mu? nerede diye düşünmüştü anne-baba. Gördükleri her çocukta, her gençte oğullarını aramıştı. Acı ve hasretle geçen onca yılın ardından bir gün, bir televizyon programında karşılarında bir genç görmüş ve umutlarının peşine düşmüşlerdi. Belki de Yaşar'ın 'insan annesinin kokusunu unutmaz' dediği gibi, onlar da ekranda Yaşar'ı görür görmez hissetmişlerdi bunu. Bilinmez ki! > Bu yıl için kendinize bir hedef belirleyin. Ekim '2006' diye yazmakta zorlanırken bitiverdi bir yıl daha. 'büyük bir hızla bitiyorum işte' diye fısıldadı kulağıma ömrüm. Yılların bu kadar çabuk tükenmesi 'daha ne yaptın ki? yapacak bunca şey varken' telaşına düşürürken, her bitişin aslında bir başlangıç olduğu düşüncesiyle umutlandım. Yeniler de güzelliklere gebedir benim kafamda... O zaman! O zaman güzel şeyler istiyorum yeni yıldan... Herkes için... Sağlık öncelikle... Ve huzur... Mutlu bir yuva, gülen çocuklar... Birbirini anlamaya çalışan, seven insanlar... Ve gerçekleştirilecek planları olsun herkesin bu yıl içinde. Mesela bir yabancı dil öğrenmek, evlenmek, çocuk sahibi olmak, bir geziye gitmek, yeni bir iş... Herhangi bir şey. Ama bunun gerçekleşmesi için çabalamak öncelikle. Yani hayatımıza sahip çıkmak olsun yeni yılda hedefimiz. Üstelik bu sene öyle güzel bir güne denk geldi ki yılın ilk günü. Bayramla beraber yaşanacak coşkusu. Bayramın güzellikleri; yardımlaşma, paylaşma, ziyaretler, hal hatır sormalar dilerim bütün bir yıla yayılır... Dilerim herkesin kapısı bu bayramda çalınır ve çalınan her kapı da sevgiyle açılır. Hepinize güzel bir bayram ve güzel bir yıl dileğiyle bugün çifte bayram yaşayan insanların öyküsünü paylaşmak istiyorum sizinle... > Yalan mı söylüyor? Sonra ne mi oldu? Film senaryolarından daha inanılmaz olan bu hikayenin sonucu herkesi şaşırttı. Programı seyredenlerden çoğunun 'bu genç Türkiye'de kalmak için yalan söylüyor' diye düşündüğü her şey gerçek çıktı. O aslında Yaşar değil Murat'tı. 16 yıl önce ailesinden koparılan 4-5 yaşlarındaki Murat, yılmadan onlara ulaşmak için çabalamış, inancını kaybetmemiş ve başarmıştı. Yüksekova'dan gelen görüntülerde baba-oğul kucaklaşması vardı bu kez. Yaşar (Murat) yıllardır söylemek için beklediği o kelimeyi art arda tekrarlıyordu 'baba, baba' diye. Halis Bey de yılların boşluğunu yok etmeye çalışıyordu sımsıkı sarılırken. 'Nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum İnci Abla,bana ailemi verdin Allah razı olsun. Ailemi bulursam kurban keseceğim, demiştim şimdi keseceğim kurbanımı' diyen Murat'a babası da katılıyor 'beni yavruma kavuşturdunuz, ne desem az' diye teşekkür ediyordu. Aynı mutluluğu yaşayan Şehnaz Hanım da bir an önce oğlunu görmeyi diliyordu. 'Belki de bu bayram elinizi öpecek oğlunuz' dediğimde 'inşallah' diyebiliyordu sadece. 16 yıldır bayramlarda gözyaşı döken anne-baba ve Murat bugün bayram ediyor. Bayramın ardından da programımıza konuk olacaklar ve mutluluklarını herkesle paylaşacaklar. Darısı diğer kayıp ailelerinin, hasretle bekleyenlerin başına... Mutlu bayramlar, mutlu yıllar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.