1984 ile Orwell’cı mısınız, Cesur Yeni Dünya ile Huxley’ci misiniz?

A -
A +
 Neil Postman… Çoğu iletişimci ve kuramcı ile meraklısı bu isme âşinâdır. Eleştirel bir iletişimcidir. Maalesef Türkçe’mize çevrilmiş pek kitabını bulamazsınız. Var ama yeterli değil; kanımca.
Biraz basite indirgeyelim. Postman, teknolojiyi pek sevmez. Sever ama pek dokunmaz ona. Dokunursa büyüsünün ve aralarındaki o mükemmel iletişimin sona ereceğini bilir!
N. Postman’a göre, teknoloji bir makinedir. Araç (medium) ise makinenin ürettiği entelektüel ve toplumsal bağlamlardır. 21. yüzyıl insanı için ise internet bir makinesosyal ağlar ise bu makinenin ortaya çıkarıp ürettiği araçtır. Dolayısıyla bugün hayatımızın vazgeçilmezi hâline gelen sosyal ağları ve bu ağlarla kurulan sıkı bağın kontrolsüz büyümesini Neil Postman’ın kuramı ile irtibatlandırabilirsiniz.
Türkçe’ye çevrilmiş en vurucu kitabı ise “Televizyon Öldüren Eğlence”dir. Gösteri çağında kamusal söylemi ele alır. Kitapla ilgili neler mi söyleyebiliriz? Şöyle ki:
“Hiç şüphesiz televizyon bir cazibe merkezi olarak hayatımızın baş köşesinde... Yirmi dört saat yayın yapan kanallarla da tam bir görüntü sarhoşluğu yaşıyoruz. Öyle ki alışkanlıklarımız, konuşma tarzımız, giyim kuşamımız, ilişkilerimiz televizyona endeksli. Kameralar da pervasızca mahremiyetimizin en ücra köşelerine sızıyorlar. Şiddetin bütün türleriyle tanıştık. Tanışmakla kalmadık, şiddetsiz yaşayamaz hâle geldik. Artık “gibi” sunumlarla savaşlar, kıyımlar, fenalıklar bile bir Hollywood filmden ibaret bizler için. ‘Reality show’larla kan ve acının da bir satış değeri olduğunu, reklam alabileceklerini öğrendik. Kapitalizmin en temel özelliği olan rekabetin insanları nasıl vahşileştirdiğini, iğrençleştirdiğini gördük. Duygusuzlaştık. Tepkisizleştik. Duyarsızlaştık…”
          ***
Diyesim o ki Postman bizi, “duygularımızı ehlileştiren” renklerin ötesine, eğlendiğimiz şeyin ne olduğunu düşünmeye davet ediyor.
Sizlere, Neil Postman’ın bendeki baskısında yer alan “Televizyon Öldüren Eğlence” kitabının önsözünden alıntıladığım önsözü aktarıyorum. Postman’ı böylece daha iyi anlayıp kavrayacağız…
          ***
"Gözümüzü 1984’e dikmiştik. O yıl gelip de 'kehanet' gerçekleşmeyince sağduyu sahibi Amerikalılar kendilerine usul usul övgüler düzdüler. Liberal demokrasinin kökleri sağlam çıkmıştı. Terör her yere sıçrasa da Orwellci kâbuslar en azından bize uğramamıştı.
Oysa Orwell’in uğursuz öngörüsünden başka bir öngörü daha bulunduğunu unutmuştuk: Bu değişik kehanet, Aldous Huxley’in biraz daha eski, biraz daha az bilinen, ancak aynı derecede ürkütücü olan Brave New World’uydu (Cesur Yeni Dünya, çev. Ender Aral, Yılmaz Y.,1989). Okumuş insanlar arasında bile yaygın olan inancın tersine, Huxley ile Orwell’in kehanetleri aynı şeye ilişkin değildi. Orwell’in uyarısı, dıştan dayatılan baskısının bize boyun eğdireceği yönündedir. Huxley’in görüşüne göre ise insanları özerklikleri, olgunlukları ve tarihlerinden yoksun bırakmak için Büyük Birader’e gerek yoktur. Huxley’e göre, süreç içinde üzerlerindeki baskıdan hoşlanmaya, düşünme yetilerini dumura uğratan teknolojileri yüceltmeye başlayacaklardır.
Orwell kitapları yasaklayacak olanlardan korkuyordu. Huxley’in korkusu ise kitapları yasaklamaya gerek duyulmayacağı, çünkü artık kitap okumayı isteyecek kimseni kalmayacağı şeklindeydi. Orwell bizi enformasyonsuz bırakacak olanlardan, Huxley ise pasifliğe ve egoizme sürükleyecek kadar enformasyon yağmuruna tutacak olanlardan korkuyordu. Orwell hakikatin bizden gizlenmesinden, Huxley hakikatin umursamazlık denizinde boğulmasından korkuyordu. Orwell tutsak bir kültür hâline gelmemizden, Huxley duygu sömürüsüne dayanan içki âlemleri ve tek başına iple asılı bir tenis topuyla oyalanmak gibi şeylerle ömür tüketen önemsiz bir kültüre dönüşmemizden korkuyordu. Huxley’in Brave New World Revisited’de belirttiği gibi, tiranlığa karşı direnmek üzere daima tetikte bekleyen kamusal özgürlükçüler ile rasyonalistler, 'İnsanın neredeyse sonsuz olan eğlenme açlığı'nı hesaba katmamıştı. Huxley, Orwell’in 1984’ünde İnsanların acı çekerek denetlendiğine dikkat çekerken; Brave New World’da insanlar hazza boğularak denetlenmektedirler. Kısacası Orwell bize nefret ettiğimiz şeylerin mahvetmesinden korkarken, Huxley bizi sevdiğimiz şeylerin mahvedeceğinden korkuyordu..."
          ***
Tüm bu yazdıklarımı 17 yıllık bir medya mensubu olarak bir ‘öz eleştiri arzuhâli’ (!) olarak kaleme aldım değerli okurlar. 
Bu arada ben ‘kimci’ miyim? Elbette ‘Huxley’ciyim. Dünyamızın yeni cesur adımlara ihtiyacı var zira…
Medya’nın ‘müşfik şiddeti’ ile güzel bir ömür(!) geçirmenizi dilerim sevgili dostlar…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.