Fransa bedel ödüyor

A -
A +

İRFAN ÖZFATURA

Farzımuhal diyelim Afrikalılar karşı koyulmaz bir silah keşfetseler, gelip dayansalar Fransa’ya. Önde gelenleri zindana tıksalar, halkı dil değiştirmeye zorlasalar; “Emirdir, bundan böyle Fulanice konuşulacak, resmî evraklar  Volof alfabesi ile yazılacak!”
Bakanlıklara Çad, Mali, Nijerliler otursa Eyfel Kulesi’nde şanlı Cibuti bayrağı dalgalansa ve Senegal Milli Takımı’nda Fransızlar oynatılsa…
İşgalciler ülkedeki bütün trenlere, tayyarelere hatta Sen Nehri’ndeki mavnalara el koysa. Louvre Sarayı boşaltılsa ve Konakri’ye taşınsa. Tekstil, kozmetik, elektronik, otomobil firmalarında yağma düzeni başlasa. Direnenler bacaklarından sürülüp kör kuyulara atılsa. Fransızlar ödemesi zor vergiler altında kalsa, Cannes ve Monaco sosyetesi kamplara kapatılsa, bitli barakalarda yatırılsa. Takvim ve kıyafet dayatılsa, radyolarda 7/24 tamtam çalınsa. Yolda ezkaza “sitü save(si tu savais)” mırıldanan ayrılıkçı diye yaftalansa... Fransız gençleri şeker kamışı plantasyonlarında çalıştırılsa, kotayı dolduramayanlar cezaya çarptırılsa... Ağzı süt kokan çocuklar metro projelerine, baraj inşaatlarına, madenlere yollansa, çöp lağım işleri yaptırılsa... Başlarında eli kırbaçlı muhafızlar olsa... Ya da ne bileyim, Dakar yönetimi Fransız gençlerini silah altına alsa ve riskli operasyonlarda kullansa...
Yetmedi etnik yaralar kaşınsa, misal İspanyollarla arasına nifak sokulsa, militan gruplara patlayıcılar sağlansa... Korsika’ya özgürlük diye bir başlık açılsa... Afrikalı parlamenterler adayı ziyarette bulunsa, demokrasi adına endişeler duyulsa...
İşgalciler medyayı yönlendirse, dünyaya mutlu mesut Fransız resimleri sunulsa.
Ve Paris’e uzlaşmacı bir monşer oturtulsa, adam her konuşmasında “Bahşettiklerinden ötürü efendilerimize şükran borçluyuz, bizi onlar kurtardı, Kongo, Kamerun olmasaydı çağdaşlaşamazdık, en iyi yönetim müstemlekedir, muhtariyet isteyenler bizi daima karşılarında bulacaklar” diye haykırsa.  
Yok daha neler dediğinizi duyar gibiyim.
Eee olmadı mı?  Hem olmuyor mu hâlâ? İşte Doğu Türkistan gün gibi ortada.

YENİ FRANSA
Efendim sömürgecilik Romalılarla başlar. İmparator paralı asker kullanır ve masrafı istila ettiği ülkelerden çıkarır fazlasıyla. O yıllarda nispeten direnme şansınız vardır, silahlar aynıdır zira. Ancak Avrupalı sömürgeciler topla tüfekle gelir, yerlilere acımasız davranırlar.
Bu çığrı ilk açan Portekizdir, bilahare İspanya, İngiltere, Hollanda, Fransa, Belçika, Almanya ve İtalya katılır yağmaya. Sonra Çin ve Rusya...
Fransa sömürüye Güney Amerika’dan (Cayenne) başlar, bilahare Karayiplere el koyar. Haiti’de (Santa Domingo) köle pazarı kurulur, toprak baronları “mal seçer” kalabalıktan. Tütün, mısır, pamuk, kahve, kakao ve kauçuk emek isteyen işlerdir, sür gitsin zencileri alana.
Sonra Kuzey Amerika’da kolonileşir (Acadia ve Quebec), misyoner, kürk taciri ve kâşif kılığında Göller Bölgesi ve Mississippi boyunca uzanırlar.
Kral XIV. Louis havaliye “Yeni Fransa” adını koyar, Nouvelle Orleans’a “genel vali” yollar. Fransa Akdeniz ülkesidir oysa; Britanya gibi aç sefil değildir, ihtiyacı yoktur soyguna.  

Fransa bedel ödüyor

BENGAL’E KADAR
Kardinal Richelieu başbakan olunca Afrika’yı gözüne kestirir, kabak Senegal’in başında patlar. Zavallı zencileri küflü ambarlarda Amerika’ya taşır, tepe tepe kullanılırlar. 1664’te kurulan Doğu Hindistan Şirketi (Campagne des lndes Orientales) marifetiyle Bengal Körfezi’ne bile el atarlar. (Pondicherry ve Chandernagar)
Sömürgeciler arası rekabet gerilimi artırır. Ohio’daki basit bir mahalle kavgasından savaş çıkar. (1756-63) Yedi Yıl Savaşlarında Fransa, Rusya ve Avusturya ile anlaşır, karşılarında ise İngiltere ve Prusya (Almanlar).
Neticede savaş Fransa’ya pahalıya patlar. Paris Antlaşması ile Kanada, Louisiana ve Hindistan’ı İngilizlere bırakırlar. Grenada, Saint Vincent, Santo Domingo ve Tabago ellerinden çıkar. Şeker ticaretine Londra yön verecektir bundan sonra.

HIRSLI VE HIRSIZ
Eh dünya bitmedi ya, Fransızlar da Çinhindi’ne gider, çökerler gırtlaklarına. Vietnam. Kamboçya ve Laos’ta devam ederler soyguna (1954’e kadar)...  
Ders kitaplarına bakarsanız “Fransız ihtilali hürriyet meşalesidir” gibi anlatılır. Hâlbuki Cumhuriyetçiler de en az monarşistler kadar hırslı ve hırsızdırlar. Napolyon sadece Mısır’a saldırmakla kalmaz (1798); Portekiz, İspanya ve Hollanda’yı istila planları yapar.
XVIII. Louis sömürgeleri üç bölgeye ayırır: Senegal, Madagaskar ve Guyana.
Kuzey Afrika’daki Müslüman ülkeler de iştahını kabartmaktadır ayrıca. Cezayir işgali esnasında gördükleri direniş heveslerini kırsa da, Emîr Abdülkadir’i hile ile alt ederler sonunda. Ardından Senegal içlerine akar, bu defa el-Hac Ömer tarafından durdurulurlar.

HAYDİ HAYDUT OLALIM
Fransa Almanya ile yaptığı savaşı kaybedip (1871) içine kapandığı yıllarda “coğrafya dernekleri” hükûmeti “yayılmacı siyasete” zorlar. Bu defa kabile reislerini satın alır, ucuz insanlara makam mansıp (yüksek dereceli memuriyet) sunarlar. Yöre halkına hudutsuz vaatlerde bulunurlar, sözlerinde duracak değillerdir nasılsa...
Kaşla göz arasında Tunus’a girer, 1878 Berlin Konferansı’nda İngiltere ve Almanya’yı ikna etmeye çalışırlar. İştahları artmıştır; Mali, Nijer, Çad ve Orta Afrika’yı ele geçirip Sudan’a ulaşırlar.
Acımasızdırlar. Çad’da dinî hayatla alakalı bir sempozyum düzenler, 400 âlimi kurşuna dizerler salonda (1917)...
Mağrip’te işgal edilmeyen bir tek Fas kalmıştır. Ancak Almanya ve İspanya da sulanmaktadır açıkça. Haramiler Algeciras’ta toplanır, haritaları yayarlar. Beklediği gibi bir itirazla karşılaşmayan Fransa, adım adım Fas’ı işgale başlar. Arap ve Berberi kabilelerini terörist gibi gösterir, “yabancıların güvenliği için” başkent Fas’a dalar (1911).  
İngilizlerin aklı fikri Hindistan ve Orta Doğu’dadır. Almanlar ise Kongo’da umduklarını bulmuştur.  
Fransızlar, Suriye ve Lübnan’ı da işgal eder, hatta Adana, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa’ya sokulurlar.

NİÇİN PARİS DAKAR?
Derken onları Habeşistan Somali taraflarında görüyoruz, postu Cibuti’ye yayar, Reunion ve Madagaskar’a atlarlar.
Batı Afrika’da zaten güçlüdürler, sekiz koloniyi bir federasyonda (Afrique Occidentale Francaise) toplarlar (1904) ki; Moritanya, Senegal, Mali, Gine, Fildişi Sahili, Yukarı Volta, Benin ve Niger vardır aralarında.
Her sene düzenledikleri Paris Dakar Rallilerinin maksadı da budur zaten. “Bak elimizi çekmedik daha!”
Buna benzer bir federasyonu da Ekvator kuşağında (L'Afrique-Équatoriale française) kurar (1910) Kongo, Gabon, Ubangi-Shari, Çad ve Kamerun’un istikbalini çalarlar. Genel Vali, Kongo’dan (Brazzaville) vaziyet eder duruma.

ŞEYTANIN AKLINA...
İşgaller 1960 yılına kadar sürer, sonra da örtülü sömürü başlar. Şu anda alayı Fransızca konuşur. Fransız markaları hâkimdir pazara. Paris milyarlarca dolar ‘koloni vergisi’ alır ayrıca. Zaten hükûmet bütçeleri Fransız Merkez Bankasında yatar, kendi paralarından borç talebinde bulunurlar. Fransa, el koyduğu paraları bir zamanlar yaptığı binalara sayar. Bunun adı resmen haraçtır, kimin umurunda?
Peki diklenseler? Hiiç iyi olmaz; ihtilaller, çatışmalar... Son 50 senede 67 askerî darbe yaşanır. Hutu Tutsi kavgası soğumadı daha.
Sömürgeciler ayrılırken koltuklarını azınlıklara bırakırlar. Müslüman Keşmir, Pakistan’a değil Hindistan’a sunulur mesela, Filistin’e gemilerle Yahudi taşır, Sünni Suriye’nin başına Şii oturturlar.
Ki bitmesin kargaşa...

ÇIKAR AHESTE AHESTE
Geçtiğimiz günlerde Fransa’da yaşanan “Sarı Yelekli” direnişi sadece akaryakıta yapılan zamlarla açıklamak mümkün değil. Nitekim zam döndü ama gençler evlerine girmediler hâlâ. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, ağır vergiler, maaşlardaki kesintiler, yeteri kadar temsil edilememek, kayrılan firmalar, elden giden çevre, ihmal edilen varoşlar, yükselen ırkçılık... Bütün bunlar can sıkıcı olsa da ilk  defa yaşanan şeyler değil Avrupa’da. Şüphesiz daha derin sebepler var arkasında... 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.