El Libertador (büyük kurtarıcı) Bolivar

A -
A +

Simón José Antonio de la Santísima Trinidad Bolívar Palacios Pontey Blanco.
Dokuz isim peş peşe. Asil dediğin böyle olur İspanyollar arasında.
Evet Simon aristokrat bir ailenin çocuğudur, Caracas’ta doğar (1783). Arazileri, madenleri vardır, kalburüstü yaşarlar.
Ancak küçük yaşta yetim kalır. Yaşı 16 olunca kalkar Madrid’e gider, belki okuyacak, belki gezecektir, paradan yana derdi yoktur nasıl olsa.
Orada gönlünü kendinden daha soylu (kim bilir kaç ismi var) Maria Teresa’ya kaptırır. Birlikte dönerler Venezuela’ya (1801).
Evlenir barklanırlar ancak mutlulukları 1 sene sürer anca, Maria sarı hummaya yakalanır, elveda...
Hanımını kaybeden Bolivar hayata küser, bir süre alır başını vurur dağlara. Kim bilir belki de gerilla tutkusu o günlerde başlar.
Sonra tedrisini ikmal için Avrupa’ya gider bir daha... O günlerde antiemperyalist yazarlar pek itibarlıdırlar, onu da tesir altına alırlar.
Ancak himaye görmeyen bir hareketin şansı yoktur, eğer İspanya’ya vuracaksan İngiltere ve Fransa’ya yanaşmalısındır mutlaka.
Aralarında böyle bir anlaşma var mı bilmiyoruz lâkin desteklendiği vakıa. Mason olduğunu da saklamaz ayrıca. 

ELLER TETİKTE
Evet vuruşacak savaşacaktır ama niye, nasıl, ne zaman, hem kimin yanında? Olsun hele bir insindir sahaya. Nitekim Francisco Miranda’nın saflarında sarılır silaha. Miranda milliyetçi bir isimdir, emperyalistlerin zincirlerini kıracaktır eğer başarırsa.
O günlerde İspanya Napoleon tarafından işgal edilir, Madrid oturmuş derdine yanmakta. Buralara gelip, uğraşamazlar nasıl olsa.  
Miranda, Bolivar’ı, Puerto Cabello limanından mesûl yapar. Ne var ki şehir çok kolay düşer, savunma çözülüverince diğerleri de güç durumda kalırlar.
Hain midir, gafil midir bilmiyoruz ama acemiliği ortada. İspanyollar bunları tek tek toplar, Miranda’yı alır, Cadiz zindanlarına tıkarlar (1812).
Bolivar ise Curaçao Adası üzerinden Cartegena’ya kaçar. Oturup ünlü “Cartegana Bildirisini” kaleme alır orada.
 “Biz hükûmetlerimizi birleştirmediğimiz sürece, düşmanın oyuncağı olur, iç savaşın çözülmez ağlarına yakalanırız. Ülkemizi kirleten haydutlar sürüsü karşısında tutunamayız bir daha.”
“İspanyolları kovalım” ve “Tek devlet altında buluşalım” şeklinde özetlenebilecek bildiri mânâlıdır ama henüz onu kaale alan yoktur ortalıkta.

HAİTİ JAMAİKA
Emperyalist bir tane değildir ki. Birine yaklaşırsan, öbürü parmak sallar. Bazen birleşir, seni boğarlar. Nitekim İspanyolların yanı sıra Fransızların da hedefi olurlar. Bolivar’ı derdest eder, sürerler Kolombiya’ya.
En büyük hataları da o olur. Bolivar, Kolombiya ordusunu ayaklandırır ve başkent Bogota’yı ele geçirir bir anda. Ağustos 1813’te Caracas’a girer, halk artık El Libertador (büyük kurtarıcı) demektedir ona. O hızla başa geçer, otoriterdir yetkilerini paylaşmaz.
Bir ülkeyi ele geçirebilirsiniz ama elde tutmak... İşte asıl iş orada.
Nitekim beklenen olur, Pablo Morillo komutasındaki İspanyollar fena bindirir bu defa, Kolombiya kâbusa döner âdeta (1815). Bolivar İngiltere ve ABD’den yardım istese de muhatap alınmaz.
Kaçsa iyi olacaktır, ver elini Jamaika.
Yalnızdır, “La Carta de Jamaica” ile içini döker satırlara. Sonra Fransız’lardan yeni kurtulan Haiti’ye geçer. Birileri silah ve para sağlar ona. Tekrar Lâtin Amerika’ya döner, Orinoco’da karargâhını kurar. Ciudad Bolivar’da gazete çıkarır hatta. Burası İspanyolların kolay ulaşamayacağı yerlerdir, emin sayılır şimdilik kaydıyla.
Mevsim kış sayılır, arazi ağırdır. Bolivar “ilk vuran kazanır” mantığı ile yola çıkar. Yanında bin civarında Britanyalı savaşçı vardır, profesyoneldirler kelimenin tam manasıyla. And Dağları’nın buzlu doruklarını aşar Nueva Grana’daki İspanya Genel Valiliğini basarlar. Ki savaş tarihinin en gözükara harekâtlarından biri olarak geçer kayda. Ardından Boyaca’da İspanyol kuvvetlerini bozar, üç gün sonra Bogota’ya girerler şaşaayla.

İTİRAZI OLAN?
Angostura’da bir kongre tertiplenir. Havalinin önde gelenleri davet edilir. Bolivar burada diktatör seçilir (1819). Seçim deyince halkın sandığa gittiğini filan sanmayın, amigolar salonun hâkimiyetini ele geçirir “Bolivar nerede biz oradayız” diye haykırırlar ihtimal.
“Kabul edenler, etmeyenler?” Bilirsiniz pek itiraz çıkmaz.
Bolivar o günlerde Quito’lu bir dilbere (Manuela Sáenz) gönlünü kaptırır. Manuela hep yanında olacaktır, başkanlık sarayında da, çatışma alanında da.
Britanya’dan 600 savaşçı daha yollanınca güçleri artar, Migel de la Torre komutasındaki sömürge ordusunu yenmekte zorlanmazlar (1921-Carabobo).
İspanyollar, Maracaibo Gölü, Junin ve Ayacucho’da da yenilir, havlu atarlar âdeta.
Ve José de Sucre komutasındaki Peru-Kolombiya ordusu Vali La Serna’yı askerleriyle birlikte teslim alınca tünelin ucu görünmeye başlar.
Ama Bolivar durmaz, Ekvador ve Peru milliyetçilerine yardım eder bu defa. Arjantin ve Şili ihtilalcilerinin lideri Jose de San Martin de katılır ve 3 asırdır Güney Amerika’yı sömüren İspanyol hâkimiyetine nokta koyarlar.

BARIŞ DAHA ZOR
Gelgelelim bir süre sonra aralarında fikir ayrılıkları, koltuk kavgaları başlar.
Bolivar da az değildir, “Kolombiya Başkanlığı”nın yanı sıra kendini “Peru Diktatörü” ilan eder ayrıca.
O günkü Kolombiya’yı bu günkü ile karıştırmayın. Hudutları içinde Venezuela, Ekvador, Bolivya vardır hatta Panama. Adı üzerine Büyük Kolombiya.
Eh İspanyollardan kurtulduklarına göre birbirleriyle uğraşabilirler. İhanet, suikast, kara propaganda...
Liberaller muhafazakârlar zaten birbirini boğazlar. Jose Antonio Paez, Santander’e karşı ayaklanır, iç savaş başlar. Bogota hadisesi bastırılamadan, Peru karışır bu defa.
Bolivar, sarayını basan suikastçıların elinden Manuela’nın uyanıklığı sayesinde kurtulabilir son anda. Silah arkadaşı Santander’i azmettirici olarak yaftalar ve ülkeden kovar.

YAPRAK DÖKÜMÜ
Herkes ayrı baş çekmektedir, en güvendiği adamı Mareşal Sucre bile “Vatanı yabancılardan kurtardık. Şimdi kurtarıcılardan kurtulma zamanı” diye konuşur sağda solda.
Birliğin ülkeleri Guayaquil ele geçirmek için birbirlerine dalar. Mareşal Sucre, müdahale eder (Tarqui muharebesi), çok güvendikleri José Maria Córdoba kazan kaldırınca kargaşa çıkar, Paris, Londra ve Washington iç işlerine karışmaya kalkar.
Venezuela, Kolombiya’dan koptuğunda (1829) efsane lider Bolivar vardır başta. Artık kimsenin onu taktığı yoktur, tenkitler, tehditler artmaya başlar.
Ve “El Libertador” bırakmak zorunda kalır. Rencide olur, küser, darılır, Avrupa’ya gitmek üzere hazırlanır! Halefi olarak yetiştirdiği Sucre’nin öldürüldüğünü de öğrenince hepten yıkılır.
Birlik çağrıları halkın umurunda değildir artık, çaresiz ve bedbahttır.
Kahrından verem olur ve bir İspanyol zengininin Santa Marta’daki malikanesinde ölümü beklemeye başlar (1830)

DEVRİMCİLİK BUYSA
Kabaca bakarsanız Bolivar hep komutan, diktatör, başkan, başbakan olmuş makamını kimseyle paylaşmamıştır. Adı faşiste çıkanlar da üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri yapar. Ulusu için savaşır, kazanırlar, önderliğe liderliğe kalkar ve rakiplerini boğarlar.
Uğruna “Bolivar gösterdi yolu, Guevara izledi onu” diye marşlar yazılsa da Marksist diyemeyiz ona. Çünkü Kolombiya kurulduğunda Karl Marks 3 yaşındadır daha.
Ha bir “bolivar” daha var!
Vanezuela parası.
Eskiden kıymetli olduğu için sistemi kilitlerdi, şimdi değersiz olduğu için başa belâ.
Varlığı da dert, yokluğu da!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.