Firdevs-i Tûsî Acem’e yön veren şair

A -
A +

Karahanlılar için Kutadgu Bilig, Selçuklular için Siyasetname, Timuroğulları için Tüzikat-i Timur, Gürganiler için Babürname ne ise İran için Şehname de odur.

Firdevsî (Hekîm Ebû’l-Kasım Mansûr bin Şerefşah) Samanî devrinde, Taberân’da (Tûs) doğan (935) bir beyzadedir. Babası Baj köyünün ağalarındandır. Onlara dihkân denir ki Fars kültürüne çok bağlıdırlar. Öyle ki sırf Pehlevice öğrensin diye oğlunu Zerdüşt rahiplerine yollayacak kadar.
Abrahe Çayı kıyısında bir dükkânları vardır, buraya değişik insanlar uğrar. Mansûr aynı efsaneleri farklı ağızlardan dinler, kenara yazar.
Gün gelecek bunları dökecektir kâğıda.
Gazneli Mahmûd ediplere değer veren bir sultandır, dört yüzü aşkın şair besler sarayında. Tûslu Mansûr nasıl çağrılır bilmiyoruz, ancak geldiği gün üç şairle karşılaşır avluda. Onu göz ucuyla süzer imtihana alırlar. “Sonları ‘şen’ ile biten bir dörtlük söylemesini isterler ondan. Bakın şu işe ki Farisi’de sonu “şen”li üç kelime vardır anca. Döndüncü mısrada Poşen adlı bir kahramanın adını kullanır ve testi geçer zekâ çalımıyla.
Gazneli Mahmûd onu hoş karşılar, “Sen sadece yaz” der “Para pul gibi bir derdin olmasın asla!”
Şiirlerini beğenir, hatta “Firdevsî” lâkabını bağışlar ona.
Sarayda çalışmak isteyen için her imkân vardır, nicedir hayalini kurduğu Şehname’ye başlasa mıdır acaba?
Az uz kitap değildir, 60 bin beyit tutar ve 30 yılına mal olur, dile kolay.

NİYE ALINDIYSA
Sonra ne olursa olur, saraydan ayrılıp döner yurduna.
Yok efendim ücreti beğenmemiş de, aldığı keseleri hamamda külhancıya bağışlamış filan.
Ne yüzlerce şaire kol kanat geren Gazneli Mahmûd’a cimrilik atfedilebilir, ne de Firdevsî para için yazar.
Peki sultanı hicvetmiş olabilir mi? Kölemenliğine dokundurup şehinşah (sultan oğlu sultan) olmadığını mı dile getirmiştir acaba?
İyi de bunu yapması için bir sebep yoktur. Ancak şairler arasında didişme eksik olmaz, ne kadar şöhret, o kadar düşman.
Firdevsî alıp başını gittiğinde Sultan Hint seferindedir, haberi bile olmaz.  
Gazneli Mahmûd dönünce arar sorar, mana veremez ayrılışına. Sanatçı kaprisi, şair öfkesi olabilir pekâlâ.
Gönlünü almak için 12 deve yükü hediye yollar. Altın, gümüş, kumaş, üst baş… Lakin heyet Tûs’a girdiğinde, Firdevsî’nin tabutu çıkmaktadır Razan kapısından. Vezir hana indiğinde, şairi taşırlar Abbasi mezarlığına (1020) 

İRAN - TURAN
Firdevsî Tûsî (Ferdusî) her mümin gibi kitabına Allah’ı öven beyitlerle başlar. Salavatlar söyler, Cihar-ı yâr-i güzini metheder ayrıca.
Girizgâhı müteakiben mitolojiye dalar, Acem izlerini arar.
Efendim Feridun, hanımı Şehnaz’dan doğan oğullarını Yemen hükûmdarının kızları ile evlendirir. Selm’e Rum diyarını, Tur’a Turan ellerini, İrec’e de (Erağ) dest-i nezavarânı (İran’ı) bağışlar. Sözüm ona Tûr, kardeşi İrec’i öldürür, Turan soyu, İranlıları esir tutar. Sonunda Minücihr babasının intikamını alacak. İki amcasını da (Selm ve Tur) kaldıracaktır ortadan. İşte o gün bayramdır. Bizimkilerin de kutladığı “Mihrican!”
İran Müslüman olunca Fars kavmiyetçileri Pers kültüründen uzaklaştık der, telaşlanırlar. Nevruz Mihrican gibi Mecusi âdetleri tekrar ortaya çıkar.
Firdevsî, Acemleri mazisine çağırır, Şah Keyûmers, Huşeng, Tahmûrâs, Cemşid, Dahhak, Keykubad, Keykâvus, Keyhüsrev, Dārā, Ardeşir, Şāhpūr, Hürmüz, Behrām ve Şahruh’a!
Bir Türk sultanının himayesinde yazmasına rağmen İran - Turan münesabetlerine “öbür taraftan” bakar, alaycı bir üslup tutturur, Türkleri aşağılar.
Yıllar sonra Emîr Timur, kabri başına gelecek ve “ey Firdevsî kalk” diyecektir “kalk da o zem ettiğin Türk’ü gör! Isfahan mı yahşi, Semarkant mı yoksa?”

FİTNE UYKUDA
Şair, Zabulistan prensi İsfandiyār ile Turan Hakanı Efrasiyab (Alper Tunga) arasında geçtiğini söylediği mücadelede açıkça taraf tutar. Türkleri “şeytan” gibi tanıtır, hakaretler yağdırır Kültigin kitabelerinde adı geçen kahramanımıza.
Satırlar arasında yılanlara, çıyanlara, efsunlara, devlere, cadılara yer verir, alâkayı canlı tutar. Ama İsfendiyar, ruyin tendir (tunç vücutlu) silah ne yapsın ona?
Ve Zaloğlu Rüstem tiplemesi ile mübalağa sanatının sınırlarını zorlar. Adam ordulara bedeldir, tek başına. Atı ayrı efsanedir, ısırdı mı canavarları böler ortadan.
Firdevsî’nin asıl derdi Türkçe ve Arapça karşısında küllenen Farsçayı canlandırmaktır. Doğrusu dili güçlüdür, Kavus, Kubat, Hüsrev, Feridun gibi şairleri de peşine takacak, divan edebiyatımıza da tesir edecektir zamanla. Ona İran’ın, Homeros’u derler hatta.
Biysi renc bordem der in sal-ı siy
Acem zinde kerdem bed in parsi
(Otuz yıl çok zahmet çektim, Fars dilini zinde hâle getirdim)
Ez şir-i şotur u hordeni sosmar
Arap ra becayi reside est kar
Ki tac-i kiyani konet arzu
Deve sütü içip çekirge yiyen Arap işi o raddeye getirdi ki, Kayzer tacı giymek istiyor. Tuh sana!
Gördüğünüz gibi Firdevsî Türkler gibi Araplardan da hoşlanmaz.

ŞEHNAME GELENEĞİ
Firdevsî ozan üslübu ile yazar, hadiseyi kâh Nuşirevan gibi bir hükümdarın, kâh Buzurgmihr gibi bir nâzırın kâh çiftçinin çobanın ağzından verir. Tasvir, teşbih kaabiliyeti yüksektir, mısraları kolay ezberlenir.
Maksadını kinayelerle örtmez, açıkça kaleme alır, anlaşılsın arzular.  
Bazı hikmetli beyitleri Genceli Nizami, Hâkaniyi Şirvani, Enverî-yi Ebiverdi tarafından da kullanılır, bazıları ise Avesta’dan alıntıları hoş görmez, cenazesine bile katılmazlar.
Ünlü Sâsânî hükümdarı Nüşirevan, halk arasında anlatılagelen efsanelerin ehil biri tarafından yazıya geçmesini (hudâynâmeler) çok arzulamıştır zamanında. Son Sâsânî meliki Yezdicerd ise “Kitab-ı şâhânı Danişverî” yi hazırlatır. Bu gelenek devam eder, bilahare  Kârnâme-yi erdeşîr-i bâbekân, Yâdgâr-i zerîrân…
Yani şahnemeler bir şekilde vardırlar. Firdevsî, onları derler toplar, üslup katar.
Şehname’de Rumlardan, Hintlilerden, Çinlilerden de bahs açılır ancak hedef Türklerdir açıkça. Hâlbuki Gazneli sarayında zarif insanlarla tanışmıştır, keşke bu taassuptan sıyrılmış olsa.

CENK HİKÂYELERİ
Türkler bozkır çocuğudur, iyi binicidirler, okları nadiren ıskalar. Koca Çin’i dize getiren Oğuz nesli, İran’dan çekinecek değildir o senelerde.
Firdevsî’ye göre Ceyhun’dan ötesi Türk yurdudur (Turan zemin). Zamanında Behram Gor, taşlar diktirtmiştir sınıra. Türkler onun yazdığı gibi İran’a saldırmaz, çünkü gözleri batıdadır daima.     
Firdevsî İranlılarla Türkleri zıt karakterli olarak tanıtır. Biri ateş ise (tabii ki İran) diğeri sudur (Turan). İran aslanların yurdudur, Türkler kurtlarla yaşar. İran’la Turan gündüzle gece gibidir, ay çıkarsa güneş batacak demektir ki felakettir.
Türklerle dostluk acı getirir, Feridun efsanesi iyi anlatılmalı, husumet canlı tutulup aktarılmalıdır çocuklara. Siyavuş’u anlatırken hükmü koyar: “Turan’da oturan Acem, yanında kan ve zehir bulundura.” Bu teşbihleri Zerdüşt rahiplerinden işitmiş, geçirmiştir kitabına.
Firdevsî, Hintilerle yaşanan gerginlikleri de getirir bize bağlar. Sadece mekânda değil zamanda da yanılır. Mesela eski Grekleri Hristiyan sanır. Güya Dârâ (Darius), Yunan’la yaptığı savaşta kırk Katolik öldürüp haçlarını elinden alır. O günlerde Hazreti İsa aleyhisselam bile doğmamıştır oysa. Yunanlar Katolik değil Ortodoksturlar ayrıca. Neresini düzelteceksin? Hata üstüne hata. Ha, masal tadında  okursanız o başka.

KAFASI KARIŞIK
Şehname’deki Alper Tunga bitkin, bıkkın, uyuşuk, pısırık, âlemci ve yalancıdır. Ömrü hayatında zırh kuşanıp çıkmamıştır savaşa, Siyavuş’un önünden kaçıp saklanır kuytularda. Hâlbuki aynı devrin insanı değildirler, asırlar vardır arada.
Firdevsî’nin resmettiği Turan ırkı sarışın ve kedi gözlüdür.  “O Türkler ki, yüzüne bakınca peri gibidirler, fakat savaşta bir şeye değmezler”.  
Kara kaş, kara göz, elbette İranlılarda. Onlara ait ne varsa iyidir, aliyyülâlâ.
İşte bu gereksiz yazılar kavmiyetçileri ayaklandırır. Asya yekpare bir İslam ülkesi iken Safeviler bölücülük yapar. İlerleyen yıllarda Şii daileri içimize sızacak, eylem koyacaklardır Anadolu’da. Osmanlı-İran savaşlarında iki taraf da sayısız evladını kaybeder. Hâlbuki birlik olsalar karşılarında ne Çin, Hint durabilir ne de Rusya, Avrupa.  Günümüz Fars şovenistleri ise Türkleri hamam böceğine benzetiyor, “Çoğalmalarının sebebi biziz” diyorlar utanmadan. “Eğer defihacette bulunmasaydık üreyemezlerdi bu kadar!” İran fıkralarında ahmaklar hep Türk-i her (eşek Türk) olurlar.Yönetim Azeri kardeşlerimizin protestolarını kale almaz, küfürbazları korur inadına.
Tarafgirlik!
Ne denilebilir ki başka? 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.