Eski belediye başkanları semt, durak ismi oldu

A -
A +

İstanbul’un ilk belediye başkanı Nasreddin Hoca’nın torunlarından âlim ve şair Hızır Çelebi’dir ki, mübarek, Molla Yegân’ın gözde talebelerinden biridir.
Devrin başkanları ayrıca kadılık da yapar. Hızır Bey Anadolu yakası sakinlerindendir, adını taşıyan “Kadı köyü” kuytu bir köşedir o zamanlar.  
Vefa ile Zeyrek arasında Hızır Beyin camisi, medresesi vardır. Bunlar 930’lu yıllarda nazım planlarını çizen Fransız Prost’un hışmına uğrar. Kabri İMÇ Bloklarının gölgesindedir elan.

TANZİMAT'TAN SONRA
Tanzimat’tan sonra Valilik ile Belediye (şehremaneti) ayrılır. İlk “şehir emini” fukaraperverliği ile tanınan Pepe Salih Paşadır (1855)
Hüseyin Bey ise çok dolanan bir başkandır. Kirli çalışanı, hile yapanı cezalandırır anında. Bir keresinde Edirnekapı’da yüklü bir merkebin kıraathane önüne bağlandığını görür, sahibi kahvesini höpürdetip, çubuk çekmektedir o sıra. Küfeleri indirtip bahçıvanın sırtına vurdurur, yem torbası taktırır boynuna.
Kerem sahibidir, iftara doğru yalısı insanla dolar. Âdettendir, ezana doğru ekabir ellerini yeleklerine atar, “Üç dakka kaldı” “Yok beş dakka kaldı” deyip saat yarıştırırlar. Bu muhabbetin istisnasız yapıldığını bilen bir çırak hurda bir saat alıp cebine koyar. Mevzu açılınca alakasız bir vakit söyler kafadan. Hüseyin Bey “O da saat mı canım” der “Kaldır denize at!” Bizimki fırsatı değerlendirir, “Başüstüne Efendi’m” deyip sallar suya.
Çıkarken beklediği olur. Cebine nefis bir saat konur, “Diş kirası” diye fısıldanır kulağına.

HEKİMLER VE PAŞALAR
Ahmet Şükrü Bey, Posta nazırlığından gelir, teşkilatı nizama koyar.
Hacı Ahmet Efendi sadece İstanbul’un değil, Haremeyn’in su yolları için de çaba harcar. Mevlevi asıllıdır, nitekim Yeni Kapı Mevlevihanesinde yatar.
Mazhar Paşa ise cömertliği ile tanınır, kimseyi boş çıkarmaz. Ehemmiyetsiz bir haber getirene de altın yaldızlı Hafız Osman hatları bağışlar. Dağıta dağıta baba servetini bitirir, tekaüt maaşına kalır sonunda.
15 sene şehreminliği yapan Rıdvan Paşa, Göztepe İstasyonu’nda suikasta uğrar. Zabıtalar canileri tutar, merkeze doğru yola koyulurlar. Kurbağalıdere civarında subaylar önlerini keser, katilleri kurtarırlar. Olacağı budur, siyaset girerse kışlaya.
Reşid Mümtaz Paşa temizliğe ve narha verdiği ehemmiyetle tanınır, hesabına sıkıdır, maaşları aksatmaz.
Rauf Paşa ilim ehli bir zattır, rüşvete, irtikaba savaş açar. Abittir, dervişçe yaşar.

ZİVERBEY'DEN GEÇER
Bilirsiniz Kadıköy’den kalkan otobüsler “Ziverbey’den geçer” tabelası taşırlar. Ziver Bey ünlü bir cerrahtır, faytoncuları, sırıkla ciğer satanları, keyfi istim salanları hizaya sokar. Yıldız bahçesini halka açar, Darülaceze’ye sahip çıkar. Mevzuata da kafa yorar ayrıca.
Hazım Bey zamanında II. Abdülhamid Han dünyanın en usta itfaiyecisini (Kont Şeçini) Dersaadet’e getirir, itfaiye alayları kurdurur ona.
Halil Bey Avrupa’da eski eserlere nasıl değer verildiğini görür ve benzerini tatbike çabalar.
İttihat ve Terakki ile istikrar bozulur. Şehreminleri ancak 6 ay vazife yapar. Para azalır, maaşlar kaynar, iltimas, avanta kök salar. Yangınlar yıkıcıdır, pislik çizmeyi aşar, kolera ile de tanışırız sonunda.  
Yolların genişletilmesine şiddetle ihtiyaç vardır ama Ermeni mezarlığının duvarına dokunamazlar.  
Darbecilerin gücü sokak köpeklerine yeter, aç biilaç hayırsız adaya yollarlar.
Mareşal Cemil Topuzlu ilk Osmanlı röntgen hekimidir. Çifte havuzlarda nefis bir köşkü vardır, devrin siyasilerini ağırlar. İttihat Terakki ile takışınca istifa eder, döner işine bakar.

İRTİKAP, RÜŞVET, KARABORSA
İttihatçılar Berlin’den Bombay’a uzanacaklarını sanır, ipe hayal dizerler çocukça. Harb-i Umumi yıllarında ekmek ve su bulunmaz. Temizlik işlerinde birkaç kırık dökük araba ile üç beş titrek ihtiyar kalır anca. Seyyarlar zuhur eder, karaborsa hortlar.
İsmet Bey, Romanya’dan un getirtmeye çabalasa da Rus torpidobotları gemilere el koyar. Pirinç, bulgur bulunmaz... Gaz, şeker, odun kömür ona keza... Su meselesine çok emek harcar. Ölümü de sudan olur, denize düşüp boğulur, cesedi bir hafta sonra çıkar.
İsmail Bey işi kaidesine göre oynar, kimseye iltimas geçmez, belediyeye siyaset sokmaz.
Bedri Bey, bütçe açıkları yüzünden ye’se düşer. Bırakın yatırımı, iaşe bulamaz. Cihan Harbi mağlubiyetle sona erince Almanya’ya kaçar.
Celal bey ise “Şu cihet katidir ki” der, “kaldırımlarda yürüyen, tiyetoroya giden, elektrik ziyasından, havagazı ve kumpanya suyundan müstefit olan, daha fazla vergi vermelidir köylerde oturanlardan.”
Kısaca “belediye rüsumu”nun tatbikini arzular.
Hatko İsmail Canbulat Çerkez sürgününde Anadolu’ya göçmüş bir Adıge’dir. Hızlı ittihatçıdır, muallim, kaymakam, mebus, Emniyet Umum Müdürü derken şehremini olur. Bilahere Dâhiliye Vekâletine tayin edilir, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kurucuları arasında yer alır ve İstiklal Mahkemesi kararıyla asılır.

CUMHURİYETLİ YILLAR
Ali Haydar Yuluğ İstanbul’a İtfaiye ve mezbaha kazandırır, tayini Ankara’ya çıkınca istifayı basar.
Bir başka Manastırlı, Emin Erkul Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane mezunudur. 1924’te İstanbul Şehremanetine atanır.
Derken Emanet ve Vilayet ayrılığı kalkar. CHP il başkanları ikisine de bakar. Bunun ilk örneği Sakızlı Muhittin Üstündağ’dır. İmar faaliyetinden ziyade, inkılapları oturtmaya çalışır.

TAKSİM KIŞLASINI YIKTIRDI
Lütfi Kırdar dahi Kerkük asıllı bir tabiptir. M. Kemal ile Erzurum kongresinden tanışır. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Viyana ve Münih’e ihtisasa yollanır. Kütahya ve Manisa mebusluğundan sonra İstanbul valilisi yapılır (1938) 12 yıl görevde kalır.
Yıldız Parkı’nı ve Emirgan Korusu’nu halka açar, Florya’yı gün ışığına çıkartır, Levent’te iki katlı, bahçe nizamlı evler yaptırır..
Harbiye Spor ve Sergi Sarayı, Açıkhava Tiyatrosu ve Dolmabahçe Stadyumu onun eseridir. İçinde nefis bir cami olan tarihi Taksim kışlasını yıktırır, o zarif eser rüyalarına girecek, çok pişman olacaktır.
1949’da onu elçi yapar, kibarca ayırırlar. Kırdar buna çok kızar. Gider Manisa CHP’den adaylığını koyar ve kazanır, ancak 1950 seçiminde hüsrana uğrar.
1954’de parti değiştirir ve DP’den İstanbul milletvekili olur. 1957’de tekrar seçilir, Sağlık Bakanlığı yapar. 27 Mayıs darbesi ile tutuklanır ve idamla yargılanır. 74 yaşında olmasına rağmen ayakta tutulur, hakarete uğrar. Nitekim Yassıada’da gözlerini yumar.  

SEÇİM YOK SAYIM YOK PARTİ NE BUYURURSA
Bir başka “hekim - vali” Fahreddin K. Gökay, Emraz-i Akliye (asabiye) mütehasısıdır. Sağlık ve maarif şûralarında azalık, Kızılay ve Yeşilay derneklerinde başkanlık yapar. Devletin değil CHP’nin valisidir, parti menfaatini önde tutar.  Kısa boyundan ötürü, “mini mini valimiz / n’olacak hâlimiz” denen Gökay, tabandan habersiz bir elittir. “Halk plajlara akın etti, vatandaş denize giremiyor” şeklinde potlar kırar. 1950 seçimi öncesi, Taksim’de toplanan kalabalığı göstermiş. “İşte paşam İstanbul” deyip İnönü’den aferin alır. Ama oy alamazlar o başka.
1920 -57 arası İstanbul’da vazife yapan Belediye başkanları seçim endişesi yaşamaz, millete hesap verme lüzumu duymazlar. Bilhassa Osmanlının izini silmeye çalışır, acımasızca kubbe yıkar, kitabe kazırlar. Şehrin silüetini bozar, asırlık semtleri betona boğarlar.
Nitekim duvarlarında Ebüssü’ûd Efendi’nin fetvaları bulunan “Yazılı Medrese” de F.K. Gökay’ın hışmına uğrar.
Haliç sanayiye açılır, Alibeyköy ve Okmeydanı’nın çivisi çıkar. Kazlıçeşme leş kokar.  F.K. Gökay, Mazhar Osman’ın talebesidir ancak hocasını ziyaret nezaketinde bulunmaz. Mazhar Osman çok kırılır ona.
İstanbulluları tanzim satışlarla o yıllarda tanıştırır, Migros’un Magirusları kaldırımlara tezgâh açar. Lions kulübü kuran da Gökay’dır, payanda olur masonlara. Serveti nezaret bütçesini aşar, terekesinden “630 tane tapu” çıkar.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.