DEVELİ TARİH DERSİ GİBİ! Dön bak ibret al

A -
A +

Türkler asırlarca Rum ve Ermenilerle yan yana yaşar. Arada hiçbir sıkıntı yoktur, taa ki Amerikalı misyonerler görünene kadar...

Develi’de cıvıklı yenilecek, Yahyalı’da halı çekilecek ve inilecek Kapuzbaşı’na…
Kayseri programlarının güney ayağı hep böyle olur, soluk soluğa.
Yol uzun, vakit dar, gün kısa.
Size tanınan iki teşehhüdlük zamanda deli gibi deklanşöre basarsınız, dur şunu da çekeyim, bunu da.  
Ama Develi öyle geçip gidilecek bir yer değil, Kayseri ile yarışıyor âdeta. Ah bir yerlisini bulsak da konuştursak. İçimde ukde kalacak yoksa.
Aradığım yanı başımdaymış oysa. Oturduğumuz sitenin mescidinde görmeye başladığım ağır kâmil bir abimiz var, bir vesile ile tanışıyoruz. “Prof Dr. Osman Unutulmaz Hoca’m” diyorlar, “kendisi Develi eşrafından.”
Hemen o akşam çay ocağına çöküyoruz, açıp teybimi alıyorum kayda. Dinlediklerimi yazıyorum, söz artık onda:
MÖ MİSYONERLERDEN ÖNCE
Biz Yukarı Develi’nin köklü ailelerindeniz. Aşağı Develi (Everek) gelişince bizimkiler de inmiş aşağıya. Çünkü yola yakın, çarşısı hareketli, soğuğu az, suyu fazla.  Yukarı Develi silme Türk’tür, gayrimüslim bulunmaz. Aşağı Develi’de ise Türk, Ermeni ve Rum yanyanadır geçtiğimiz asırda. Onların da Türkçeleri düzgündür, Ermeni köylerinde bile Türkçe konuşulur hatta. Sanat sahibidirler, demirci, bakırcı, hekimden tutun nalbanda. Yaptıkları ayakkabılar civar illerde aranır bilhassa. Müslümanlara saygılıdırlar, ramazan günü elinde yiyecek olan çocuğu salmazlar sokağa.
İnsanlar bir şekilde geçinip gider, taa ki yabancılar gelene kadar. Amerikalı misyonerler, büyük paralar harcar, okullar (Talas Koleji gibi) açarlar. Ermeni gençlerini yurt dışına götürür, lisan öğretip diploma kazandırırlar. Maddeten güçlü olsun diye distribütörlük verirler onlara. Bazı mallar onlardan sorulur, ne bileyim cam, kırtasiye, ithal kumaş.
Fransa, İngiltere ve Rusya’da arkalarındadır, Taşnak ve Hınçak güç kazanır, militan yetiştirir suikast sabotaj hususunda.
Barut nasıl yapılır, bomba nasıl hazırlanır? Ahırlarda ambarlarda modern silahlar saklanır.  

DEVELİ TARİH DERSİ GİBİ! Dön bak ibret al

MS MİSYONERLERDEN SONRA
Gençler Katolik, Protestan olmaya başlar. Yaşlı Ermeniler de (Gregoryanlar) müştekidir bundan. Gidişat hayra değildir, dert açacaktır başlarına.
Nitekim camiye konacak saatli bombayı da onlardan biri haber verir Müslümanlara. Bir başka terörist bomba yaparken elinde patlar, berhava.
Balkanlar’da Sırplar, Yunanlar, Bulgarlar devlet sahibi olunca bunlar da ayaklanır, Hindistan gibi İngiliz mandası arzularlar en azından.
1895 kalkışması ile Sason, Maraş, Zeytun, Van, Trabzon. Elâziz, Ermenileri silaha sarılırlar. İstanbul’da büyük eylem; koyar, gider Osmanlı Bankasını basar, jandarmaya saldırıp Mehmetçiklere kıyarlar. Yabancı sefirler yanlarındadır, Avrupalı gazeteciler hadiseyi saptırırlar. Abdülhamid Han, Salih Münir Paşa’yı, Patrik İzmirliyan’a yollar. Derdiniz ne diye sorar hele anlatın bana?
Silahlı kalkışmaya rağmen, saray orta yolu arar, yara sarmaya bakar. Bir sürü idamlık vardır, tek infaz olmaz.
BATI’NIN PİS İŞLERİ
Taşnak ve Hınçak terör örgütleri Avusturya, İngiltere ve Belçika’dan hayli silah temin etmiş, sızdırır Anadolu’ya. Hâliyle takibe alınırlar, tüfekler fişekler bulunur ve soğuk rüzgârlar eser arada.
Kendileri de rahatsız olur, Everek’i terke başlarlar. Tabii o günlerde iş yok, güç yok, istikbal peşinde koşanlar Amerika’ya, Fransa’ya uzanırlar. Suriye, Lübnan ve Mısır’da olabilir icabında. Bazıları da İstanbul’u seçer, vatanından kopmaz.
1915 hengamesinden sonra bir kısmı geri gelir. Türkler “niye gittiniz, niye döndünüz” diye sormaz, tavır yapmaz. Zaten Everek’te kanlı bir çatışma olmaz. Lâkin evler viranlamış, kilise çatlamıştır, mektepleri ayaktadır ama neye yarar talebe kalmadıktan sonra…
Ermeni bir komşumuz vardı bahçelerimiz duvar duvara. Göçe niyetlenince pedere geldi “burası size yakışır İbrahim Efendi” dedi, “haydi gidelim tapuya.”
Babam rahmetli “bolluk zamanında olsa alırdım da” dedi, “istediğin para, para değil, fırsatçılık yapamam sana.”
-Alanlar oldu mu peki?
-Oldu ama hayrını bulmadılar.

DEVELİ TARİH DERSİ GİBİ! Dön bak ibret al

HÂLBUKİ OYSA
Yıl 1954 ben dört yaşındayım. Süleyman dedemle Aşağı Everek’ten Aygösten Mahallesi’ndeki evimize gidiyoruz. Türk ve Ermeni kadınlar bir basamakta oturmuşlar. Yaklaşınca hepsi ayağa kalktı ve duvara dönüp yüzlerini sakladılar. Yaşlı bir Ermeni bayan babaannemi sordu: “Tekkeşin Efendi Fatma Hanım nasıl, selam söyle” dedi o kadar.
- Rumlardan, Ermenilerden gelip giden var mı hâlâ?
- 1961’in bir Mayıs akşamı idi hiç unutmam. Evin önünde bir taksi durdu. Bizimkileri sormuşlar, şoför de almış getirmiş kapıya. Reşadiye Mahallesi’nde dedemlerin komşusu Filip ile hanımı Despino ve baldızı Sofia. Filip, Musa amcamın akranı, mahallede birlikte oynamışlar. İstanbul’a çocukken gitmiş, Develi’yi ilk ziyareti o günden sonra.
Buyur ettik, sofra kurduk artık ne varsa. Otele gitmek istediler. Babam “evimiz müsait, ağırlayabiliriz” dedi, “eğer hoşunuza gidiyorsa.” Onların da istediği o zaten, bir Everek evinde kalıp geçmişi yaşamak.
15 gün misafir oldular, gezdirdik dolaştırdık. Filip bir gün pide içi hazırladı, aldık götürdük Sadık Usta’nın fırınına. Hamuru kendi tarif etti, istediği büyüklükte açıp hazırladı. Meğer Beyoğlu’nda çok meşhur bir köfteci imiş, eline yakışıyor, belli ki usta.
Amerika’da doktora yaparken Anadolu’dan giden Ermenilerle tanıştım. Oradaki Ermenileri  beğenmiyor, açılıp saçılmalarından ekmeğe nimete hürmetsizliklerinden dem vuruyorlardı, Türkleri kendilerine daha yakın buluyorlardı.
Ecdat Everek çamaşırhanelerinde gülüş çığrış çul çaput yıkayan Ermeni kızlarına dönüp de bakmamış asla. Türklerin ehl-i namus olduğunu kendileri de yazar kitaplarında. Müslümanın kul hakkı diye bir ölçüsü var, hesap günü korkusu ile yaşar, ah almamaya bakar. Velev ki gayrimüslim de olsa.

DEVELİ TARİH DERSİ GİBİ! Dön bak ibret al

SÜLEYMAN UNUTULMAZ
-Develi Lisesi çok hoşuma gitti, sanki Mimar Kemaleddin ya da Vedat Tek’in eli değmiş gibi.
-Biliyor musun onu yapan benim dedemdi.
-Aaa bilmiyordum. Şaşırdım inan.
-Aslında mimarlık tahsili yapmamış, alaylı. Henüz çocuk yaşta, okumak için İstanbul’a gidiyor, parası bitince Rüştiye’den ayrılıp dülger marangoz yanında çalışıyor. Çıkardığı işlerle fark ediliyor ve alınıyor saraya. Abdülhamid Han’la aynı atölyede ter döküyorlar. İstanbul ufkunu açıyor, çok şey katıyor ona. Dedem Abdülhamid Han-ı Sani için “veli” derdi. Hatta bir gün çalışıyorlar birden işi bırakıyor, söyleyin askerlere filan yere koşsunlar. Gidiyorlar bakıyorlar yangın başlangıcı. Tam da zamanında.
-Dedeniz İstanbul’da niye kalmadı, ünlü bir sanatkâr olabilirdi orada?
-Bir evin bir oğlu, anası dayanamıyor ayrılığına. Babası İstanbul’a gidiyor ve onu memlekete dönmeye ikna ediyor. Develi Lisesini beğenmene sevindim. Ki bu budanmış hâli, bahçe duvarları da âdeta sanat eseri idi yol genişletirken heba ettiler. Çok estetik bir havuz vardı bahçesinde, bina girişine taş kesme merdivenlerle çıkılırdı. Ne yazık o canım basamakları zevksiz mozaiklerle kapladılar. Üst balkonun iki tarafından iki antika merdivenle gizli çatıya çıkılır. Asma kemerleri ve süslemeleri ile bir tarzdır başlı başına. Eski Develi Çarşı Camii ve şadırvanı da dedemin eseri, ancak dar geliyor diye yıkıp büyüğünü yaptılar. Keşke korunsaydı, öyle bir şadırvan görmemiştim hayatımda.

ESERLERİ YAŞIYOR
Süleyman dedemin yaptığı eski hamam da yıkıldı. Kapıdan girersiniz, büyük hole açılan sağlı sollu iki katlı soyunma odaları, ortada mermer havuz, şırıl şırıl fıskiyeler, içinde kırmızı Japon balıkları. Gündüz hanımlara, gece erkeklere hizmet sunardı. Kubbesi hayli yüksekti ve minik yuvarlak camlardan huzmeler inerdi göbek taşına. Sağda ve solda iki küçük hususi oda ve mermerden kurnalar. Rahmetli dedem çok okuyan bir insandı zaten “ayaklı kütüphane” diye tanınırdı. Bu inşaata girişmeden önce de İstanbul’a gitmiş, hamamları incelemiş. Everek Cami-i Kebir’in mihrabını Selçuklu tarzında yaptı. Hatta iki dönen sütun ekledi ki muhtemel zemin kaymalarını buradan takip edebilecekti.
Ellili yıllarda Develi’nin su ihtiyacı artıyor. Dedem ABD Dallas şehrinde bulunan amcam Ahmet Unutulmaz’a mektup yazıp akıl soruyor. Dallas Üniversitesi Hidrolik Kürsüsü Başkanı’nın tavsiyelerini dikkate alarak Erciyes’den pik borularla Aksu’yu getiriyor kasabaya.
Sadece Develi’de değil Anadolu’nun çok yerinde iz bırakmış. Tekkeşin Kalfa diye namlanıyor zamanla. Kayseri’de bazı askerî kışlaların restorasyonunu yapıyor. Çorum Valisinin daveti üzerine Maarife mektep inşa ediyor. Sonra Ardahan-Yalnızçam yolunun köprü ve menfezlerine girişiyor. Develi-Yavaş ve Develi-Tomarza yolunun güzergâhını belirliyor. Yahyalı’da leyl-i mektep, çarşı düzeni ve köprüler inşa ediyor. 1956’da vefat etti, eserleri ayakta.  İstiklal İlkokulunun arkasındaki Alemdarlar evini gördükçe onu hatırlarım hâlâ.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.