Kalamış kalamamış

A -
A +

İstanbul Kadıköy’den çıktınız, Mühürdar ve Moda’yı geçtiniz, Kurbağalı Dere’nin denize döküldüğü yerden Fenerbahçe Parkı’na kadar Kalamış Koyu uzanıyor boydan boya.
Eskiden Asitane’nin makbûl muhitlerinden biriymiş, beyler, paşalar otururmuş burada. Sakinlerinin cins atları olurmuş, mehtaba çıkarlarmış sandallarla.
Evet nünakele (nakil ulaşım) müşkilmiş, lâkin Feneryolu İstasyonuna şimendifer, Kalamış İskelesine vapur yanaşınca...
Şimdi sahilin neredeyse tamamı Marina. Hatta iskele de kaynamış gitmiş arada. Vatandaş giremiyor, dolaşamıyor, fotoğraf bile çekemiyor. Yüksek yüksek parmaklıklar, bildiğin yasaklı saha!
Eğer Kalamış’a gündüz giderseniz gringo basmış Batı kasabası gibi metruk bulacaksınız. Öğleye kadar sadece köpek gezdiriciler görünüyor sokaklarda. Hayvancıklar muti, sahipleri vermiş parasını, başlarından savmışlar.
Akşamları ışıldıyor, şenleniyor, bildiğiniz piyasa.
Evet yosun kokusu ve yaprak hışırtısı var. Lakin trafik uğultusu tur bindiriyor martı çığlıklarına. Park, dert. Kontağı kapatmadan kâhyalar çöküyor başınıza.
Otomobillere bakarsanız gelir ortalaması gayrisafi millî hasılamızın hayli yukarısında. Kiralar kaç para acaba? Eh boşuna mutena semt demiyorlar buraya.
İyi de abi egzozcu yok, kaportacı yok, çıkma lastik bile satılmıyor. Zaten bakkallar da ekmek arası yapmıyor, esnaf bazlama gözleme bilmiyor. Lahmacun mafi, dürüm tunne, ben neyliyeyim o semti tükrük köfte sardıramadıktan sonra.

EVVEL ZAMANLAR
Efendim Kalamış Koyu’nun bir ucunda Fenike Kolonisi (Halkedon) varmış sözüm ona. Bir de tapınaktan bahsediliyor, Zeus’un karısı Hera adına. İmparator Justinianus’un sarayı, Hieria bahçeleri ve İmparatoriçe Teodora’nın denize girdiği ada…
Hâlbuki bu plaj efsaneleri Kleopatralı olur, turist rehberleri bayılır ballandırmaya. Hatunun Ege ve Akdeniz’de ayak basmadığı kumsal yoktur. Sanki deniz görmemiş son ütücü, illa bi çimecek, küser darılır yoksa.
Derler ki Eutropos bir liman kurmuş ve emir buyurmuş. “Bundan böyle soylular otursun Kalamış’ta!”
İyi de izini nişanını göremiyoruz, ne sütun ne duvar var ortada.
-Ama öyle yazıyormuş bazı kaynaklarda.
Turist kâğıttan kaynaktan anlamaz, koruyup göstereceksin, aha diyeceksin burada.
Yoksa hakkınız kalmıyor konuşmaya.

TİZ FENER KURULA!
Gelelim biraz daha bilinen yıllara… Osmanlılara.
Kanuni Süleyman devrinde bir kasır (devlet köşkü, misafirhane) olduğu vakıa, ihtimal ahşaptı gelemedi zamanımıza. Ancak Sultan’ın yaptırdığı fener hâlâ ayakta.
 “Kadı köyü dimekle maruf mahalle karîb Kelemiç-burnu nâm mevzide fânûs bulunmadığından Müslümanların ve gayrin gemileri gece gelüp geçer iken ekser zaman taşa çalup zarar ve ziyan olmağla…”  (Receb 969 tarihli fermandan)
Kelemiç Burnu… Malum kelem lahana.
Yunanca kalamisiadan (sazlık) geldiği şaibeli o zaman. Zaten ortalıkta ne kamış görünüyor, ne de kındıra.
Evliya Çelebi merhum “mesirelik” deyip geçiyor, girmiyor tafsilata. Zaten iskân daha sonra başlıyor… Ama Boğaz ağır basıyor.
Darılmasınlar ama bence de öyle. Şimdi Emirgan, Kandilli, Kuzguncuk dururken ne işim var burada?
Ve gün geliyor Bahça-i Fener’de “Kurbağalıdere Köşkü” kuruluyor. Zikrolunan mekân Şehzade Abdülaziz ve Murad’a ev sahipliği yapıyor. Devlet ricali de havaliye teveccüh ediyor. Sonraları bir gayrimüslim kesafeti başlıyor.
Cumhuriyetli yıllarda halkın Kuşdili çayırına rağbeti büyük. Sayfiyeciler kırlara yayılıyor, hanımlar deniz hamamlarında kulaç atıyor.

SANDAL SEFASINDA
İnterneti tararsanız hep aynı hikâye ile karşılaşacaksınız: Münir Nurettin, Behçet Kemal’den içinde Kalamış geçen bir şiir yazmasını ister ısrarla. Kafasında melodiler dolanmaktadır, ah elinde bir güfte olsa.
Behçet rejimin kalemşorlarındandır, daha mühim işleri olduğu için arkadaşını sallamakta beis bulmaz. Demek ki zorlamak gerek, bir yaz akşamı onu kulübe çağırır ve apar topar atar sandala. Yanında alımlı bir kadın vardır, kah kah kahkaha.
Biri kürek çeker aheste, biri mısra arar biçare, abla sularla oynamakta. Bir ara sorar: ‘Behçet Bey, şiir nasıl gidiyor?’
 -Gündüz koya sen gel, gece gelsin aya nöbet / Emret güzelim istediğin şarkıyı emret!
Güzelim müzelim ne iş? Nereden bu samimiyet?
 Yok zerre teselli ne gülüşten ne bakıştan /Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış’tan...
Hüzünlü bir parçadır ama münasebetsizler göbek atar bununla.

RANTSAL DÖNÜŞÜM
 

Menderes Bağdat Caddesi’ni açınca, havali hayli hareketleniyor. Dutluklar, bostanlar para etmeye başlıyor.
60 İhtilalini müteakip vapur seferleri durduruluyor, sahil dolduruluyor.
İş ranta dökülünce apartmanlar yükseliyor, Kurbağılıdere foseptiğe dönüyor. Gerçi iyi bir yanı da vardı, otobüste uyuyanlar kokudan semte geldiklerini anlar, durağı kaçırmazlardı asla.
Ne kokusu diyeceksiniz? Kibarca terennüm etmek gerekirse “hidrojen sülfür”, hayati kimyacıların ifadesi ile idrar-gaita!
Kadıköy Belediyesi yıllarca topu taca atıyor, neşter vuramıyor yaraya. Neticede Kadir Başkan elini taşın altına koyuyor, ıslah çalışmalarına başlıyor. Terfi merkezleri, kollektörler ve 6 m çapında borular... Şu anda koku moku yok, sinekler azalmış, balıklar çoğalmış hatta.
Birileri yine bozulacak, kınama mesajları yayınlayacak, “koli basilleri ve tüm anaerob bakteriler adına!”

PARA PARA PARA
Kalamış’ta fıstık çamlarına yaslanmış ahşap konaklar bulacağımı sanmıştım, reklam panoları, beton bloklar, neonlu barlar, marka mağazalar çıkıyor karşıma.
Yasemin, lavanta değil; tost, fritöz kokuyor. Ihlamur, akasya, manolya var da ben mi göremedim acaba?
Adım başı Çağdaş Büfe ve Brasserie (biracılar). Çocukların idman yaptığı spor tesisleri bile mavi kasaların tasarrutu altında.
Parkın içinde cam kırıkları ve kanlı pati izleri. Olmaz sanıyordum ama demek orada da dibini gören şişeyi vuruyor asfalta.  
Yıldızlı oteller, beauty sentırlar, suşiciler, brunchlar, go kartlar hep para, hep para...
Eğer küçük elli, büyük yetmiş beş olsaydı “Public Toilet” yazmazlardı kenefin alnına.
Ünlü restauranlarda kifaf-ı nefs eyleyip, pahalı patisserielerde tatlı ve kahve tenavül etmek keyfinize kalmış. Hasır koltuklu cafelerde vanilyalı nargile de yaktırabilirsiniz icabında. Gelgelelim huzur başka bir şey, ah öyle kredi kartı ile alınabiliyor olsa.
Huzurum kalmadııı ıı ıı, fani dünyadaaa aa aa.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.