İlerliyelim beyler sağlı sollu ön tarafa

A -
A +

Çocukluğumuzda sorarlardı: “İster misin cebinde bol para , altında araba?”
Kim istemez?
O zaman belediye otobüsüne biletçi olmaya bak.
Biletçilerin arka kapının yanında bir köşkleri vardı, tahta çantaları açar biletin üzerindeki kutucuklara sabit kalemle çizgi atarlar. Kalemin arkasındaki lastikle kopartıp uzatırlar.
Diyelim Üsküdar’dan bindiniz, arkadaşın üç durak gitti, Fıstıkağacı’nda indi. Sen on misli uzağa, taaa Ümraniye son durağa. Reva mı yani, ikisi aynı para?  
Benim İETT ile tanışmam atmışlı yıllara rastlar. Ümraniye elektriği suyu olmayan bir mahalle irisiydi o zamanlar. Çarşı durağında, birkaç yaşlı kahvesi vardı, kasap, berber, fırın, gaz ocağı tamircisi, çıkma lastikçi, kiralık bisikletçi o kadar.

İlerliyelim beyler sağlı sollu ön tarafa
Eminönü’ne niyetlenenler sabah “İstanbul’a gidiyoruz” diye çıkarlardı yola, komşulara sorarlar alınacak bir şey var mı acaba?
Hâlbuki o kadar da zor değildi. Üsküdar’a direkt otobüs vardı, İstersen Namazgâh’tan sonra iki sigara içimi yürür, Çamlıca altında binersin tramvaya.
Yol Kısıklı’ya kadar parke döşeliydi, sonrası şoseydi güya. Delik deşik, çukuru as-faltından fazla. Onun için gözden çıkarılan Skodalar verilirdi o hatta. Kırılırsa kırılsın, zaten hurda.
Tamam gürültülü ve konforsuzdu ama büyük bir keyifle kurulurduk camları zıngıldayan külüstürün yamalı koltuklarına.
Skodaları kaptıkaçtılarından tanırdık, raşidik çocuklar gibi eğri bacaklıydılar. Yok virajlarda açılıp yayılıyorlarmış da filan... Yalan, duy da inanma.
Motor otobüsün içindeydi, şoförün hemen yanında. Sağ tarafta bir kişilik daha yer vardı ki bayılırdık oraya. Sanki otobüsü sen kullanıyorsun gözün yolda, ayakların gazda frende debriyajda. Şoför belki kırk kere “evladım çek o kafanı” der, “aynayı göremiyorum ama!”
İçeride muhabbet ne mümkün, motor biteviye homurdar, fokurdar. Garrgarrgarrr! Kabin yağ mazot egzoz kokar. Ayağının altı bildiğin sac, yırtıklardan akan as-faltı izleyebilirsin pekâlâ. Motor ısındı mı üstündeki kaput tavaya döner, kışın dizlerini yaslarsın keyf keka. Ama yazın çekilmez olur, sühunet 100 fahrenaytı aşar. Terden hamur olursun, kirlerin kabarır, natırlık vak’a.

İlerliyelim beyler sağlı sollu ön tarafa

ŞUNU YAP BUNU YAPMA!

Şoförler ayrıca deri yelek ve takım ceket giymek mecburiyetindeydiler, yetmez lenger cesametinde siperli serpuş taşırlar başlarında.
Adamcağız düğmesini bile açamaz. Kravat yağlı urgan gibi düğümlü boynunda. Bildiğin insan hakkı ihlali, zulüm derler ama buna.
İhtilal ertesi otobüsler talimata boğuldu. Her taraf levha. Üretici firmalara yazdırdıkları için Türkçe tunne, harfler ters düz, eksik ya da fazla.
“Yasli ve sakatlara yer veriniz!”
“On koltuklari harp malullerine ayiriniz!”
“Basamakta durma!” “Soforle konusma!” “Dikkat otomatik kapı carpar!”
Ben elektrik kaçağı var sanıyordım, kapı nasıl çarpacak başka?   
Skodalar kara şanzımanlıydı, sürücüyü yorar, vites yuvasına oturmaz, gacır gucur ses yapar. Ara gazı verip devri sabit tutacaksın, yokuşta tırmalarsın yoksa.
Direksiyon anca iki elle döner, kas yaparsın boğuşa boğuşa. Esneme kabiliyetinden mahrumdu, lagalara düştükçe zıplar. Hatta böbrek taşlarını oynattığı söylenirdi halk arasında.  
Üsküdar’a inesiye yorulursun, İskele meydanı bütün hareketliliğine rağmen sessiz gelir, boşluğa düşersin âdeta.

İlerliyelim beyler sağlı sollu ön tarafa

LEYLAND’IN LEVEND’İ

Belki de o yüzden Leyland’ları çok sevdik. Matah mal değillerdi oysa... Onlar da sertti, esnemez, yaylanmaz. Taban yüksek (motor alttaydı zira), tavan alçak, adamı boğar. Ama arka sahanlık düşük zeminliydi, hayli ferah. Karasör perçinli, yamulanı at, yenisini çak tamam, yola devam.  
Duyduğuma göre İngilizler ödemede kolaylık (uzun vade, sıfır faiz) sağlar, Fahri Atabey de, “okey Mr” der, 300 otobüs için imzayı basar (1968).
Debriyaj yoktu, yarı otomatik vites kutusu tıslayarak çalışır. Şıkır şıkır işler, gacırtı gucurtu yapmaz.
Meğer türünün son örneği imiş fabrika kapanınca, bir yedek parça sıkıntısı yaşandı ki had safhada.
O sıralar İngiltere bütün otomobil fabrikalarını tek elde toplamıştı, aklı sıra güçlenecek, ayar vereceklerdi Avrupa’ya. Gelgelim onlarca marka ve yüzlerce modelden hantal bir yapı çıkar ortaya. Yönetim devlete yaslanır, sendika işçiyi ayartır. Bir tesiste grev bitmeden diğerinde başlar. Ye, ye maliyeden, dağ mı dayanır hazıra?
Öyle ya da böyle Leyland’lar1993 yılına kadar kullanıldı, parça temin edilse belki bir on yıl daha...
Avrupa tarafına geçince otobüsler bollanır, Bussing’ler, Magirus’lar, MAN’lar…  Alman malları sessiz ve yumuşaktır. Geniş, aydınlık, ferah, yağ gibi akar ayrıca.

İlerliyelim beyler sağlı sollu ön tarafa

İstanbul tabanvayla!

17 Ekim 1946’da Ankara garajında yangın çıkar, otobüsleri kullanılmaz hâle sokar.
O günlerde başkentin  geçiş üstünlüğü vardır, Ankara İETT’nin elindeki otobüsleri koparır alır. İstanbulluyu mahkûm eder tabanvaya.
Belediye bilahare 12 Twin Couch, 2 Chevrolet, 1 Fargo alır, kaldığı yerden devam.
1951-52’de 100 Alman Büssing girer garajımıza.
Chausson ve Latilla Floirat deneme maksatlı alınır, Lancia Bianchi ona keza.
1960’a kadar otobüs sayısı 525’e yükselir ki, Skoda, Mercedes ve Magirus’lar da vardır aralarında.

İlerliyelim beyler sağlı sollu ön tarafa

Deneme yanılma!

İki katlı DAF Optare’ler (1993) görünüşte mantıklıdır, iki otobüs sığdırılacaktır bir vasıtalık alana. Ama pratikte öyle olmaz, halk çift bilete de razıdır ama üst kattakiler mahsur kalır, inemez o kalabalıkta.
Tayyip Erdoğan’la yine yerli malına döneriz, çevre dostu Euro III motorlu yeşil Mercedes’ler alınır. Klimalı ve alçak tabanlıdırlar, kalite gelir teşkilata.
Bilahare Otokar ve Karsan’ın otobüsleri yükü omuzlar.
BMC ise daha ziyade halk otobüsçülerinden talep bulur, yaygın servisi vardır yurdumuzda.
2007 hizmete açılan metrobüs hattı şüphe ile karşılansa da ilaç olur âdeta, Söğütlüçeşme - Beylikdüzü arasında yüzlerce otobüs çalışır, günde 750 bin yolcu taşır dile kolay.
Hâlâ pratik çare, tabii arabaların bakımlı olursa...

İlerliyelim beyler sağlı sollu ön tarafa

Evvel zamanlar...

Dilerseniz kendi maceramızı bırakıp şehre bakalım, otobüsle hukukumuz ne zaman başladı acaba?
Yıl 1926. Dersaadet Tramvay Şirketi Fransa’dan 4 tane Renault-Scémia alır. Yolcuları Büyük Postane önünden toplar, Sultanhamam’dan Mercan yokuşuna vurur, Bayezid’e varırlar. Bunlar tahta kasalı otobüslerdir, marangozdan çıkma..
Derken Tramvay şirketi devletleştirilir, otobüsler İETT’ye devredilir.
1942 yılında Amerikan White Motor’a 23 adet otobüs sipariş edilir, sandıklar içinde yola çıkar. Ancak o sıra cihan harbi kızışır, şilep malzemeleri İskenderiye’de bırakıp kaçar.
Bunlardan sadece dokuzu İstanbul’a ulaşır o da bir yıl sonra. 14 tanesi ile irtibat kopar, heba olurlar orada burada.
1946 savaşta yenilen Almanya, elindeki Ford’ları devreder İstanbul’a.
1947’de İsveç’ten 25 tane Scania-Vabis alınır. Bunlar kamyondan bozmadır, ağır ve hantaldır. Otobüs olarak yapılan burunsuz Vabisler fevkalade rahat iseler de bizim şaşkınlar gider sağdan direksiyonlusunu alırlar.

İlerliyelim beyler sağlı sollu ön tarafa

Tekerlekli pisa

1970-73 arası yerli üretilen Büssing’ler yüksek ve dengesiz vasıtalardır. Toplama parçalarla o kadar olur, gönyesi kaçar. Vatandaş “yürüyen Pisa Kulesi” der onlara.
Aytekin Kotil devrinde Macar İkarus’larla tanışırız, hükûmet destek olur, belediye yük altında kalmaz.
1979-80 yıllarında Mercedes-Benz, Magirus’lar çıkar yollara.
1983-84 MAN hayli araba satar teşkilata.
1990-94 Nureddin Sözen, yine döner İkarus’lara. Renkleri bi tuhaftır, çöp tenekelerinde kullanılan turuncu ile çiğ mavi yanyana, adamı şaşı yapar âdeta. Beş yıl ödemesiz olduğu için başkan rahattır, “amaaan benden sonra kim öle kim kala.”
Belediye borç batağındadır, İkarus’ların resmî girişleri yapılmaz, plaka bağlanmaz. Fiyatları makul görünse de parçaları el yakar. Sosyalist dayanışması bize pahalıya patlar. Garajlar mezarlığa döner alayı takoza.
Hâlbuki 500 otobüse ayrılan kaynak ile fabrika kurulabilirdi rahatlıkla. Nitekim İETT’nin ürettiği Tosun çalışır yıllarca.

Temiz sessiz ama...

Menderes hükûmeti İtalyan Ansaldo San Giorgia firmasına troleybüs ısmarlar. Bunlar sessiz ve temiz vasıtalardır, 6 kuvvet merkezi ve 45 km havai hat hızla tamamlanır. Depoda 100 vasıta, komut bekler hazır kıta. Lakin açılışı yapmak demokratlara nasip olmaz, darbeciler bekletir bekletir 27 Mayıs 1961’de hizmete sokar. Kendi icraatları gibi sunarlar halka.
Troleybüs iyi bir düşüncedir ancak İstanbul trafiğine otomobil sığdırmak bile gailedir,  bunların boynuzlar hattan ayrılmayacak ayrıca. Darbeden sonra her şey altüst olur sıkça kesilen ceryanlar yüzünden yollarda kalır, saç baş yoldurturlar vatandaşa.
İzmir’in caddeleri nispeten müsaittir, münasip fiyatla ESHOT’a satarlar.
1968 - 69 Leyland macerasını anlatmıştık düşmeyelim tekrara.

İlerliyelim beyler sağlı sollu ön tarafa

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.