"Makyaj" ve "müsamere" edebiyatı...

A -
A +

Ana Muhalefet Partisi Lideri Deniz Baykal ile, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar; Irak gibi, Türkiye'nin dış politikada yüz yüze bulunduğu hayati bir konuda, hâlâ daha ucuz muhalefet üslubunu ısarla sürdürüyor. Hükümetin epey zaman önce başlattığı ve halen de ciddiyetle devam ettirmek istediği barış inisiyatifini, Baykal "müsamere" diyerek alay ederken, Ağar da bunlar "makyaj" şeklinde hafife alıyor. Halbuki, muhalif genel başkanların bu beyanlarından sadece bir gün önce, Avrupa Birliği, Irak konusu ile ilgili olarak yaptığı olağanüstü zirvede, Türkiye'nin barış girişimine bir bildiri ile tam destek verdi... Şimdi şunu sormak gerekiyor; acaba hangisi doğru söylüyor? Baykal ve Ağar mı, yoksa AB zirvesi mi? Böyle kritik bir dönemde, muhalefet partileri yapıcı tenkitleriyle hükümete yol göstermek durumunda olması gerekirken, nedense hep klasik yöntemlere başvuruyorlar. Deniz Baykal; her seferinde Tayyip Erdoğan'ın Washington ziyareti sırasında ABD'ye zamansız ve aşırı vaatlerde bulunduğu ihtimali üzerine yorumlar yapıyor! Peki acaba, ABD yetkilileri, Türkiye'nin iç dengelerini ve devlet mekanizmasının işleyişi ile milli politikaların tesbitindeki prosedür hakkında bir fikir sahibi değil miydi?!.. Yani koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geleceğini ipotek altına alacak taahhütlerin, milletvekili bile seçilme hakkı verilmemiş bir parti liderince tek başına masaya konabileceğini bekleyecek kadar iyimser miydi Amerikan yetkilileri? Doğrusu, biraz komplo teorilerini andıran yaklaşımlarla; hele hele önemli dış meselelerde hüküm vermek son derece mahzurludur. Sayın Baykal'ın bu metot yerine, Türkiye'nin ufuklarını açacak yeni fikir ve tezler geliştirmesi hem ülkemiz için, hem de CHP için yararlı olacaktır. Kaldı ki, Baykal'ın yanında dış politika deneyimi olan kalabalık bir ekip de mevcut... Sayın Mehmet Ağar'a gelince, bütün söylemlerini devlet merkezli referanslarla güçlendirme tarzı bir yere kadar sonuç verebilir. Ama unutmamak gerekir ki, hamasetle icraat ayrı şeylerdir. Ağar, Tayyip Erdoğan'ı hamaset yapmakla suçlarken, kendisinin de farklı noktadan aynı şeyi yaptığının farkında değil mi acaba? Diğer taraftan, hükümet yetkililerini küçümseyen, "Bunlar Türkiye'nin büyük bir devlet olduğunu kavramışlarsa bu sevindirici bir durum..." gibi ifadeler klasik şark politikacılığıdır. Ağar şayet, Türkiye'nin 2000'li yıllarda karşı karşıya bulunduğu küresel şartlara cevap verecek bir politik açılım yapmak istiyorsa, bu üslubu terk etmelidir. Aksi halde, belki söyledikleri köy kahvelerinde alkış alır ama, uluslar arası arenada bir ilgi uyandıramaz. Türkiye'nin büyük devlet olduğunu zaman zaman bazılarına hatırlatmak iyidir şüphesiz. Nitekim, hükümet de, bunun böyle olduğunu ABD'nin önüne koyduğu şartlarla teyit etmiştir. Aylardan beri, ta geçen hükümet döneminden başlayarak, sabırsızlıkla Türkiye'den Irak cephesini açması ve destek vermesi talebinde bulunan ABD'nin baskıları, şimdiye kadar bu ülkenin istediği sonuçları vermemişse, işte bu Türkiye'nin güçlü devlet olduğunun kanıtıdır. Ve şimdi Türkiye haklı olarak, ABD'den hem Kuzey Irak'taki statü, hem Irak'ın bütünüyle gelecekteki durumu ve hem de muhtemel savaş sebebiyle ülkemizin uğrayacağı zararların tazmini konusunda yazılı garanti istemektedir. Top, ABD'de olduğuna göre o düşünsün... Muhalefet de insanları paniğe sürüklemek yerine, onların savaşa karşı bilinçlenmesini ve organize tepki koymasını sağlasın!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.