Halkımız da izliyor...

A -
A +

Son günlerde, iktidarın icraatının askerler tarafından izlendiğine dair haberlerin sayısı arttı. Hatta bu "izleme" sürecinin tamamlandığı ve sıranın "uyarma"ya geldiği de yazıldı. Bu tür haberlerin yaygınlaştığı sırada, Özal'ı anma programı çerçevesinde, Malatya Belediyesi'nin davetlisi olarak, aynı zamanda memleketim olan bu şehrin merkezinde ve köylerinde yaklaşık bir hafta süre ile halkın arasına karıştım. Hemşehrilerimle hem hasret giderdim hem de aktüel olayları onlarla birlikte tartışıp konuştum. Ve bir kere daha gördüm ki, halkımız siyasi ve sosyal olayları çok yakından izliyor. Hatta bunu sadece izlemek tabiriyle anlatmak yetersiz kalır... Halkımız olayların o kadar içinde ve takibinde ki, neredeyse en küçük ayrıntıyı bile gözden kaçırmıyor. En ücra köşede yaşayan insanların bile, olup bitenleri büyük bir vukufla analiz edecek birikime sahip olduklarını görmek doğrusu beni çok sevindirdi. Hatta biraz da şaşırttı demem doğru olur. Çünkü entelektüel geçinen çevrelerde bile böylesine sıcak ve yakın takibi her zaman göremiyoruz. Şaşırtıcı demem ondan. Bir dönem aristokrat özentili bazılarınca "düşük-kuyruk" vs. küçültücü ifadelerle nitelendirilen ve siyasi hayatta kendisine herhangi bir rol verilmek istenmeyen sıradan vatandaşın gelişmelerin bilincinde olması, bilhassa önemli. Çünkü zamanı geldiğinde, katılımcı demokrasinin gereği olarak ülke yönetimi hakkında esas istikameti yine halk çiziyor. Bu açıdan, asgari tahsile sahip kişilerin bile iç ve dış meseleler hakkında, pek çok gazeteci ve yazardan daha isabetli analizler yapabilmesi ve daha ustaca sorular sorabilmesi toplumsal gelişme ve değişmenin en önemli göstergelerinden biri olsa gerek. Toplumun bilgi edinmesinde, Özal'a borçlu olduğumuz özel televizyon kanallarının, ulusal ve yerel seviyede onlar ve yüzlerle ifade edilen sayılarının önemli bir rol oynadığını biliyoruz. Rahmetli Özal'ın yakın akrabası ve siyasette de sağ kolu olan Sayın Hüsnü Doğan, "Halkın yanlış yaptığını görmedik. Bu halka güvenmek lazım..." diyor. Halkın son beş seçimde verdiği kararlara bakılırsa, ne kadar hassasiyet içinde hareket ettiğini rahatlıkla fark edebiliyoruz. İşte bu noktada, politika üretemediği için, işi boykota döken ana muhalefet lideri Deniz Baykal'ın bir yıl sonraki yerel seçimlerde ve gelecek genel seçimlerde halktan nasıl bir muamele göreceğini doğrusu merak ediyorum. Seleflerinin kayda değer bulmadıkları halkın geçmişte partisine ne gibi dersler verdiğini nasıl unutmuş olabilir? Cumhurbaşkanı olarak, "Devletin kurumları arasında gerekli ahengi sağlamak" gibi bir görevi de bulunan Sayın Sezer'in hemen her kanunu veto etmesini ve de son boykot olayında muhalefetle adeta işbirliği yapmış bir görüntü sergilemesini de anlamak ve anlatmak zor. Ama bu tavrın halk nezdinde uyandırdığı tepkiyi tahmin etmek mümkün. Sayın Cumhurbaşkanının, ilk dönemlerde çizdiği görüntü gün be gün kayboluyor. Yeni çizgisinin pek de sempatik bulunmadığını hatırlatalım. Taha Akyol'un da belirttiği gibi, demokrasilerde ne Cumhurbaşkanının, ne Anayasa Mahkemesi'nin ne de başka kurumların hükümeti terbiye etmek gibi bir yetkisi yoktur. Demokrasilerde hükümetleri terbiye veya tecziye edecek olan halkın bizatihi kendisidir. Bu yalnız iktidar değil, muhalefet partileri için de aynıdır. Dolayısıyla egemenliğin esas sahibi olan halk yetki verdiği temsilcilerinin gidişatı hakkında zamanı geldiğinde gerekli kararı vermektedir. Başkalarının bu yetkiyi almaya yeltenmesi demokrasinin tahrip edilmesidir. Bunun altını çizelim... Elli küsur sene önce çok partili demokrasiyi benimseyen ve geçen zaman içinde de, aksi yöndeki bütün gayretlere rağmen onu özümseyen halk, küresel gelişmeleri doğru okuyamayan zihniyetlere gerekli dersi verecektir. Yani Baykal'ın ifadesiyle "iyi niyetli uyarıların" gerçekte ne kadar iyi niyetli olduğunu en iyi halkımız değerlendirecektir!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.