Zülf-i yâre dokunmak...

A -
A +

Yine ve yeniden merhaba!.. İzin dönüşü söze uygun bir giriş yapmak için, her yerde ve her hâl-u kârda hüsnü kabul gören "Merhaba" hitabına başvurmam, biraz da erken sayılabilecek bir zamanda yazılara ara verme mazeretini kısaca arz etmek için. Yani tatil yapmadığımı, sadece izin kullandığımı anlatabilmek için. İzinle tatil arasındaki farkı belirtmeye gerek yok herhalde!.. Ve biraz da, (Döner dönmez acaba zülf-i yâre dokunacak şeyler mi yazacak) diye editoryal heyeti heyecana sevkedecek bir duruma sebebiyet vermemek için yukarıdaki girizgâhı yapmış olduk... Şimdi asıl konumuza gelelim. Geride bıraktığımız iki-üç hafta içinde bazı önemli olaylar cereyan etti. Bunlardan bazılarını fırsat buldukça, biraz gecikmeli olsa da ele almaya çalışacağız. Hâl-i hazırda üzerinde çalışmalar yapılan altıncı ve yedinci uyum paketleri de daha çok su kaldıracağı için, onu da yarınlara bırakıp bugünlük sadece "DOKUNULMAZLIK" konusuna dokunmaya çalışacağız... Türkiye'de dokunulmazlar ve dokunulmazlıklar kemmiyet ve keyfiyet itibariyle çok çeşitli. Ama bizim üzerinde duracağımız "Siyasi Dokunulmazlık" meselesi. Bu meselenin ülkemizdeki ele alınış biçimi de, sazın tellerine dokunmak gibi, çalanın havasına göre namütenahi makam ve yorumda avaze çıkarmıştır hep. Diyelim ki, TBMM'de 550 tane dokunulmazlık zırhıyla korunan sayın milletvekili mi var, buna karşılık sadece Türk Sanat Müziği'nde altıyüz adet ana makam var!.. Bir de bunların miks, yani karışık yorumları var ki, artık çıkabilirsen çık işin içinden... Zaten bu yüzden olacak ki, yıllardan beri "dokunulmazlık" meselesine, hemen herkes dokundurmuştur ama, birkaç istisna dışında neredeyse kimsenin kılına dokunulamamıştır. Yani dokunulmazlık meselesi, belki de bilinçli bir şekilde, hep suya sabuna dokunmadan ele alınmış, veya alınmak istenmiştir. Hal böyle olunca da, söylenenler ve yazılanlar, sade suya tirit kabilinden olmuştur. Bu davranış biçiminde herkesin ve her kesimin bir hesabı vardır elbet; Kimisi "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" derken, kimisi de ne olur ne olmaz diye, etliye sütlüye fazla karışmadan işi idare etmeye çalışmıştır. Ama bu tavır ve tutumlardan dolayı da hem Meclisin, hem mebusun itibarı maalesef sürekli aşınmıştır!. Sanki bütün milletvekilleri potansiyel birer suçlu ve sanki kürsü masuniyeti (dokunulmazlığı) mücrimleri himaye etmenin bir vasıtası... Sürüncemede kalan her mesele gibi, dokunulmazlık da, siyaseti yaralayan, yozlaştıran bir etki yapmıştır hep. O halde bu gidişe bir şekilde dur demek gerekiyor! Hatırlayacaksınız, 3 Kasım seçimlerinde CHP kampanyasını neredeyse tek başına dokunulmazlık meselesi üzerine oturtmuştu. Şimdi de Meclis'e araştırma önergesi vermiş durumda. Beri tarafta, tam 45 milletvekiline dokunmayı gerektiren 82 adet dosya var gündemde. Bu dosyaların komisyonlarda ve karma komisyonlarda, sonra genel kurulda görüşülmesi hep gündemi işgal edecek... Peki netice ne olacak? Geçmişteki yolsuzluk operasyonlarının, soruşturmalarının ve de koğuşturmaların sonucuna baktığımızda iyimser olamıyoruz. Ama çağdaş dünya bu gibi istismarlara hiç mi hiç prim vermiyor. Bunu bilelim ve çözümü de bu çerçevede düşünelim. Yani artık gerektiğinde, zülf-i yâre dokunalım...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.