Toparlanma zamanı...

A -
A +

Kuzey Irak'taki askerlerimize karşı gerçekleştirilen çirkin hâdisenin yankıları daha uzun süre devam edecek. Olayın cereyan ediş tarzı, meselâ önce dostane görüntü içinde büroya girip çay içilmesi vs. detaylar ortaya çıktıkça, işin vahâmeti gitgide büyüyor. Bununla ilgili ortak veya tek taraflı araştırma ve soruşturmalar epey zaman alacaktır. Ve sonuçları hakkında da muhtemelen tam anlamıyla bilgi edinemeyeceğiz. Meselenin mahiyeti gereği, sır olarak kalacak noktalar bulunacaktır. Bu; konunun bir tarafı. Diğer taraftan, niyetlerden, beyanlardan, karinelerden ve olup bitenlerden net olarak çıkartılabilecek sonuçlar var. Bunların önemli bir kısmı, olayın vukuu anından bu yana, resmî ve gayrı resmî kişilerce, açık seçik veya îmâ yoluyla dile getiriliyor... İşte efendim ABD, Kuzeyde de Güneyde de, yani bütün Irak'ta tek belirleyici güç olduğunu göstermek istiyormuş, bunu anlamak veya kabûl etmek istemeyen Türkiye'ye bir güç gösterisinde bulunmuş, vesaire vesaire! Tamam bunlar ve daha başka iddia ve ihtimaller kısmen veya tamamen doğru olabilir. Ancak bu olaya takılıp kalmak, konjonktürün peşinden sürüklenmek olur. Türkiye'nin hadiseye çok yönlü bakma mecburiyeti var. Türkiye, Bush'un Başkanlık koltuğuna oturduğu günden başlayarak yakın geçmişi, ilişkilerin ittifak ölçüleri içinde başladığı 1947 yılına kadar uzanarak bütün geçmişi didikleyip, tarihi seyir içinde meydana gelen her hadiseyi mercek altına alarak bütünlük içinde gözden geçirmek ve çıkan hasılayı değerlendirmek durumundadır. Bunun yanında 1959 yılında başlayan Avrupa ile bütünleşme "macerasının" maliyetini ve geleceğini bir kere daha inceden inceye hesaplamak zarureti ile karşı karşıyadır. Bu da yetmez, Türkiye kendisine merkezi aktör rolünü verecek mevcut ve yeni oluşumlarla ilgili çok ciddi çalışmalar yapmak mecburiyetindedir. Bu çalışmaları önce beyinsel olarak, daha sonra fiziksel ve tabii parasal olarak yapmalıdır. Hiç kimsenin kara kaşımız için veya babasının hayrına peşimize takılmayacağını, menfaatlerimize hizmet etmeyeceğini unutmadan!.. Eğer bedavadan dostluk olsaydı, Orta Asya Cumhuriyetleri bize beklediğimiz kadar yakın dururdu. Hele de Azerbaycan... Ama gerçekçi olalım ve de tarihten ders alalım. Türkiye'nin milli gücünü açığa çıkaracak, potansiyelimizi harekete geçirebilecek politikalara ihtiyaç var. Buna aktif politika diyorlar. Hamaset olarak algılamayın ama, bizi şahlandıracak politikalar için de evvela hakikaten bir milli şuura ihtiyacımız var... Amerikanın veya Avrupa'nın dümen suyunda nereye kadar gidilebileceği açık değil mi? Neden Türkiye akıllıca hareket edip, tarihi mirasından, jeopolitik konumundan kaynaklanan milli gücünü devreye sokmaz? Entellektüellerimiz, düşünce kuruluşlarımız, üniversitelerimiz, devlet ricalimiz, kısacası siyasa oluşturmada payı olan ve olabilecek olan bütün kişi ve kuruluşlarımız bu hayati meseleyi ne zaman tam ve doğru şekilde idrak edecekler? Edebilecekler mi, yoksa hep böyle tepki koymakla mı yetinecekler? Dışa karşı güçlü olabilmek için, içerde de birlik ve beraberlik içinde bulunmak şart. Enerjimizi birbirimize karşı harcarsak sonunda oturup hep birlikte üzülür ve ağlarız. Herkesin bildiği bir şeyi bir kere daha tekrarlayalım: Dünyada bütün ilişkileri düzenleyen şey GÜÇ'tür. Gücün dışındaki her şey lafu güzaftır. Gerçekleri doğru okuyalım. Lafla peynir gemisi yürüseydi, bizim de şimdi okyanuslarda dolaşan nükleer uçak gemilerimiz olurdu!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.