Irak'a asker gönderme tartışmaları

A -
A +

Irak'a asker gönderip göndermeme konusu daha en başında farklı yönlere saptırılmaya çalışılıyor. Dikkat çeken bir husus da şu; bu tartışmalar çoğu yazar ve yorumcular tarafından dar bir alana sıkıştırılarak ya Süleymaniye olayına endekslenmekte, yahut da sadece Amerika ile ilişkiler formatına indirgenmektedir. Spekülasyonların bini bir para... Kimisi diyor ki, daha dün Süleymaniye'de askerlerimizin başına çuval geçirilmişken, bugün hiçbir şey olmamış gibi asker göndermeye nasıl karar verilebilir? Kimileri de şunu söylüyor; Süleymaniye olayı psikolojik bir harekattı. Bu olayın meydana getirdiği şoktan sonra, asker gönderme meselesi daha rahat konuşulabiliyor!... Birbiriyle çelişen, taban tabana zıt ve tabii hepsi de "indi görüş" mesabesinde olan analizler, sahiplerinin an şanlı unvanlarına ve şöhretlerine rağmen, olanları etraflıca ortaya koymakta çok yetersiz kalıyor. Deniz Baykal'ın önce muhalefet pozisyonu gereği, hükümeti sıkıştırma manevrası yapıp daha sonra söylediği şu sözler, makul bir yaklaşımın ifadesidir; "Irak'a ancak uluslararası meşruiyet çerçevesinde ve Birleşmiş Milletler'in kararına istinaden asker gönderilebilir..." Ama bunun yanında yine Baykal'a ait olan ve özetle hükümetin ABD karşısındaki bir tutukluğunu, acziyetini, çekingenliğini simgeleyecek olan, (Aman kusura bakmayın, tezkere konusunda hata ettik, o hatamızı bu şekilde telafi edelim...) kabilinden asker gönderilirse yedi cedleri bu hesabı veremez tehdidi bize gerçekçi görünmüyor. Yani hükümetin böyle hacil bir durumu kabulleneceğini asla düşünmüyoruz. Türkiye ne Nikaragua'dır, ne de Dominik Cumhuriyeti... Hâlâ daha "Tezkere geçmeliydi..." türünden akıl verenlere karşılık, Türkiye, bağımsız, güçlü ve kararlı bir devlet olmanın gereğini bütün dünyaya gösterebilmiştir. Peki, dün bunu gösteren Türkiye şimdi ne değişmiştir ki, ABD'ye karşı havlu atsın? Dolaysıyle, ne Erdoğan'ın "Bizden asker istiyorlar..." demesi bir teselli ve yersiz sevinçtir, ne de Süleymaniye olayı vuku vuldu diye Türkiye küsüp kabuğuna çekilecektir. Tam tersine Türkiye, hem komşularıyla, hem Amerika ile, hem de Avrupa Birliği ile olan münasebetlerinin geleceğini dosdoğru hesaplayarak, asker gönderme kararını da ona göre verecektir. Türkiye dün komşusunun toprağını işgal eden güçler içinde yer almadı, bugün de işgalci rolünü kabul edecek değildir. Türkiye insani amaçlarla, güvenliği sağlamak ve barışın tesisine yardımcı olmak için, uluslararası hukuk çerçevesinde, yani Birleşmiş Milletlerin şemsiyesi altında, kendisine düşen görevi ifa etmekte tereddüt etmez. Ama Polonya'nın veya bir başka işgalci ülkenin komutası altında, işgalci güçlere niye eklemlensin? Eğer bunu yapacak idiyse, o kadar patırtıya ne gerek vardı? Daha işin başında evet der, Irak Masasında yerimizi alır (mıy)dık!... Hem şunu soralım; Amerika 1 Mart öncesine göre daha mı güçlü? Yahut Türkiye'nin elindeki gerekçeler daha mı zayıf? Geçen dört aylık zaman, Irak konusunda hükümeti sürekli küçümseyen "Derin stratejiler"in fena yanıldığını ortaya koydu. Her halde aynı hataları tekrarlamak istemezler... Bir şey daha, aceleye ve panik yapmaya gerek yok. Zaman Türkiye'nin lehine çalışıyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.