Gül'ün ziyareti ve dikenler...

A -
A +

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün ABD ziyareti, iki ülke ilişkilerinin kritik seyir içinde bulunduğu ve her iki tarafın da çeşitli yönlerden sıkışık durumda bulunduğu bir zamana denk geldi. Gül'ün bu ülkeye gidişi öncesinde, birbirine taban tabana zıt yorumlar yapıldı ve bu ziyaretin iptal edilmesi, en azından tehir edilmesi gerektiği hususunda analizler yapıldı. Hatta bazı "Amerikan uzmanları", davet mektubunun satır aralarını okuyarak (!) Gül'e yapılan davetin pek de istekli bir mesaj içermediğini, tam tersine yasak savma kabilinden soğuk bir diplomatik metin olduğunu vs. yazdılar... Gül'ün Dışişleri Bakanı Powell'la birlikte, "A takımı" diye ifade edilen bütün önemli kişilerle (Başkan Yardımcısı Cheney, Savunma Bakanı Rumsfeld ve Başkan'ın Güvenlik Danışmanı Rice), çok ciddi görüşmeler yapmış olması ve önem itibariyle ikinci derecede kalmakla beraber kendisine uygulanan protokol her şeyden önce bu sayın uzmanların "öngörü"lerinin pek de isabetli olmadığını ortaya koymuştur. Yani Abdullah Gül, öyle isteksizce, defi bela kabilinden ağırlanmış değildir. Bu birinci nokta. İkincisi ise yine ziyaret sırasında, görüşmelere konu olan meseleler karşısında, Türkiye'nin daha baştan edilgen bir pozisyon içindeymiş gibi gösterilmeye çalışılması. Bütün bunlar, bir kısım basının öteden beri bilinen tavrıyla; ya dersine iyi çalışmamış olması, yahut da bile bile olayları ters çevirerek hükümeti ve onun mensubu olduğu partiyi köşeye sıkıştırma teşebbüsü. Daha önce de kısmen bu konulara temas etmiştik. Başta asker gönderme meselesi olmak üzere, ABD'nin kaba bir üslupla tek taraflı olarak dayatmak istediği her konuda, Türkiye'nin düne göre daha avantajlı noktada bulunduğunu ifade etmeye çalışmıştık. Ancak sadece olaylara bakıp hüküm veren vasat kalemlerin bugün için fazla revaçta olması hasebiyle, kamuoyunun kafası sık sık karışıyor! Ne Amerika'nın artık kendi başına da bela olmaya başlayan büyük gücü karşısında telaş ve korkuya kapılıp havlu atmak, ne de "Süleymaniye Vakası" gibi öncesi-sonrası daha çok su kaldıracak olan hadiselere takılarak, bütünü gözden ve elden kaçırmak gibi bir yanlışa düşmemek gerekiyor. Dışarıya yansıdığı kadarıyla Gül'ün muhataplarına verdiği mesajlar, belki de yıllardan beri ilk defa Türkiye'nin imajına ve konumuna yakışır ölçüde olmuştur. Türkiye şimdiye kadar nadiren dile getirdiği şekilde, bu bölge üzerindeki tarihi geçmişini ve bu geçmişten kaynaklanan gücünü ihsas etmiştir. Erdoğan'ı, Gül'ü ve AKP'nin diğer tepe kadrosunu sürekli olarak küçümseyici üslupla eleştiren yerli uzman kalemlerin aksine, uygun bir zamanda verilen mesajın karşı tarafça doğru algılandığını tahmin etmek zor değil. Dört ay öncesine göre daha çok kaybeden taraf olma durumundaki ABD, kendi konumunu ve yaptığı yanlışlıkları fark etmeye ve hatta itiraf etmeye başlamıştır. Kendince bunun telafi yollarını da aramaktadır. Çünkü bundan böyle, uluslararası camianın Irak meselesine daha çok müdahale etmeye başlayacağını, bunun da ABD'nin oradaki pozisyonunu güçleştireceğini biliyor. Günlük asker kayıpları 1-2 den 3-4'e çıkmıştır. Yarın bu kayıplar 5-6'ya tırmandığında Süper Güç de olsa Irak'ta uzun süre kalamaz. Bunu gördüğü için de hızla temizlik yapmaya başlamıştır. Uday ve Kusay'ın öldürülmesini böyle okumak lazımdır. ABD çekilmeden önce Saddam'ı da bir şekilde ortadan kaldırmaya mecburdur. Ha bu arada şunu da belirtelim; Saddam'ın oğullarının öldürülmesi daha çok konuşulacaktır. Mesela füze ile harabeye çevrilen bir villada, ikilinin nasıl olup da kurşun yarasıyla öldüğü herhalde izaha muhtaçtır!...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.