Uyum paketleri ne kadar uygulanıyor?

A -
A +

Peş peşe çıkartılan reform paketlerine rağmen, Türkiye'de demokrasinin tam olarak yerleşmesi ile, insan hak ve hürriyetlerinin güvence altına alınması, düşünceyi açıklama ve yaymanın önündeki engellerin kaldırılması noktasında, hâlâ daha yaygın tereddütler var... Acaba uyum paketlerinin muhtevası olan hükümler hayata hangi oranda geçirilebilecek? İçerde ve dışarda cevabı merak edilen soru bu. Acaba bütün düzenlemelere rağmen, adına ister uyum paketi, ister reform, isterse Kopenhag kriterleri denilsin, hepsi kağıt üstünde kalmaya devam edip, "Türkiye'nin kendine mahsus şartları" mı yine hüküm sürecek? Eğer böyle olursa, yine sınıfta kalacağımızı peşin peşin bilelim!.. Her ne kadar yetkililerimiz sık sık, "Avrupa Birliği'nin talebi olmasa da, evrensel demokrasi standartlarını mutlaka yakalamalıyız. Bu reformları Kopenhag kriterlerine uymaktan ziyade, ülkemizin ve halkımızın ihtiyacı olduğu için yapıyoruz..." deseler de, kabul etmeliyiz ki, AB'nin talep ve baskıları olmasaydı, haydi en iyimser ifadeyle belirtelim, bu değişiklikler en azından bu kadar hızlı olmazdı. Çünkü yıllar yılı bu doğrultuda ileri sürülen taleplerin karşılanması, hep o "Türkiye'ye özgü şartlar" yüzünden bir başka bahara kalmıştı. Neticede bıçak kemiğe dayanınca işin gereğini yapmak üzere ciddi çalışmalar gerçekleştirildi ve prosedür yönünden hakikaten önemli sonuçlar alındı. Ancak işin uygulama boyutunda Türkiye hâlâ yerinde sayıyor. Oysa Avrupa İnsan Hakları mahkemesinin kararlarında da mükerreren yer aldığı gibi, mesela yargı bağımsızlığının kağıt üstünde sağlanmış olması yetmiyor. Peki ne isteniyor? Yargının bağımsızlığı olgusunun yargı kararlarında da fiilen görülmesi veya bu kararlara yansıması... Tıpkı demokrasinin mevcudiyetinin tescili noktasında, resmi ideolojiye aykırı görüş ve fikirlerin hayatiyet bulabilmesi ve bunlar üzerinde baskı uygulanmaması gibi. Türkiye belki henüz tam olarak bunlara hazır değil. Çünkü genel bir alışkanlıkla, her şeyi "devletin âli menfaatleri"ne veya sınırı ve tanımı belirsiz olan "güvenlik" mülahazasına oturtma kolaylığını hemence terketmek biraz zordur. Böyle olunca da, mesela suç işleyen kamu görevlileri hakkında hukuki işlem yapmak veya yapılan işlemin infazı pek mümkün olmuyor. Onun için de Türkiye insan hakları ihlali, işkence ve kötü muamele konusunda her yıl beynelmilel raporlarda sicili bozuk ülkeler arasında yer almaktan kurtulamıyor! İnsan Hakları Derneği'nin dün açıkladığı bir rapora göre, yapılan bütün reformlara rağmen ülkemizde işkence ve kötü muamele konusundaki şikayetler maalesef azalmıyor. Tam tersine artış var!.. İşte bu noktada hepimiz yeniden durup düşünmek zorundayız: Gerçekten evrensel standartları benimseyip uygulayacak mıyız, yoksa kendi kendimizi kandırmaya devam mı edeceğiz? Eğer üçüncü dünyalı olmaktan memnunsak mesele yok. Ama bundan rahatsızlık duyuyorsak o halde bir an evvel ayıplardan kurtulmamız lazım. Bunun birinci şartı da, devletin âli menfaatleri veya güvenlik mülahazasına sığınıp, yahut şimdiye kadar olduğu gibi nasılsa hesap sorulmayacak sorumsuzluğu ile hukuku ve insan haklarını hiçe sayan uygulamalara başvurmamaktır... Evet bakalım "Uyum paketleri"ni ne kadar uygulayabileceğiz? Soruyu şöyle de sorabiliriz: Uyum paketlerine uyacak mıyız, yoksa uyutacak mıyız?!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.