Asker konuşmaları üzerine...

A -
A +

Sevgili okuyucularım yeniden merhaba... Yazılara ara verdiğimiz üç hafta boyunca, önemli olaylar cereyan etti. Sırası ve yeri geldikçe bunlardan bazılarını ele alıp yorumlamaya çalışacağım. İzninizle bugün, her yıl Ağustos ayında benzerleri tekrarlanan, emekliye ayrılan ve yeni görevleri devralan askerlerin konuşmalarına temas etmek istiyorum. Zira Ağustos ayı başındaki Yüksek Askeri Şura toplantısından sonra başlayan ve bütün ay boyunca devam eden bu konuşmaların dumanı henüz üzerinde tütüyor. Medyada beklendiği gibi geniş yer bulan bu konuşmalarla ilgili olarak da her kesimde farklı yorumlar yapıldı... Kimisi konuşmaların ülke şartlarını yansıtmadığından, kimisi muhtevanın bayatlığından, kimileri de hatta hitabet alanındaki zaafiyetten bahsetti. Bendeniz biraz farklı bir açıdan konuşmaları takip etmeye çalıştım. Çünkü bu konuşmalar, orgeneral rütbesi seviyesinde, ordu ve kuvvet komutanlığı mertebesinde devir-teslim ve veda törenlerinde yapılan ve de en az kırk yılın tecrübesini aksettiren veya aksettirmesi beklenen konuşmalardı. Dolayısıyla çok önem arzediyorlardı... İşte bu konuşmaların unsuru olan dişe dokunur bir söz veya sözler aradım. Akıllarda yer edecek, zihinlerde iz bırakacak bir söz... Hani Yunus Emre'nin söylediği gibi; "Kendini bilen kişinin/ Yüzünü ağ ede bir söz,/ Sözünü bişirip diyenin/ İşini sağ ede bir söz. Söz ola kese savaşı/ Söz ola kestire başı,/ Söz ola ağulu (zehirli) aşı/ Bal ile yağ ede bir söz..." Maalesef hayal kırıklığına uğramadığımı söyleyemem. "İrtica"," takıyye" ve laiklik eksenli konuşmaların doyurucu olduğunu söylemek mümkün değil. Hava Kuvvetleri eski Komutanı E. Org. Cumhur Asparuk, dikkatleri çekecek bir söz söyledi; "Elin oğlu uzaya gidiyor biz hâlâ kılık kıyafetle uğraşıyoruz..." dedi. Ancak bu cümleye ve devamına beklenen temadan bambaşka anlamlar yükledi. Dolayısıyla o söz de sıradanlaştı ve beklenen etkiyi uyandırmaktan uzaklaştı. Tam bir karamsarlığa gömülmek üzere iken, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla yayınladığı mesaj yetişti. Orada aradığımı kısmen buldum. Özkök Paşa şöyle dedi: "....Bu yeni dünyada akıl, bileğin gücünü etkisizleştirirken, kendi gücünü yüceltmekte, kanın, barut kokusunun yerini bilgi ve itidal almaktadır..." Evet dünyanın gidişatını özetleyen mana yüklü bir söz. Bazıları bu sözü çelişkili gibi görebilir. Çünkü insanlık tarihinin başlangıcı ile birlikte gücü yönlendiren hep akıl veya onun bir altındaki şuur basamağı olan zeka olmuştur. Kılıcı sallarken de, dipçik veya süngü ile vururken de kol gücünü kontrol altında tutan, sevk ve idare eden hep akıldır! Ama burada Sayın Özkök'ün söylemek istediği açık: Kaba kuvvetin yerini alan bilim ve teknoloji ile geçmişten ders çıkarılarak insanlığın yararına olanın tercih edilmesi. Medeni dünyanın bu yöne doğru temayülü... Yeni şartlar ve yeni anlayışlar. Yahut eskiden beri var olup da zamanımızda geniş kabul gören yaklaşımlar. Bu yeni şartlara ve anlayışlara gerektiği gibi ayak uydurabilmek için geliştirilmesi gereken konseptler. Elin oğlu bilmem kaç bin kilometre mesafeden bir düğmeye basarak bir şehri yok edecek füzeyi hedefe gönderebilirken, siz hâlâ klasik top ve tüfeklerle kendinizi ne kadar savunabilirsiniz? Özkök'ün yukarıdaki sözünü duyduğumda ilk olarak, 1945'te atom bombası yüklü "Anola Gay" isimli B 29 Amerikan uçağını Hiroşima semalarında gören ve o esnada askerlerin matarasını kontrol eden Japon generalinin şaşkınlıkla dolu yüz ifadesi aklıma geldi. Daha sonra da Irak savaşı sırasında, ABD'nin ultra süper teknoloji ile donatılmış komuta merkezine karşılık, elindeki kağıttan harekatın seyrini anlatmaya çalışan Saddam'ın son savunma bakanı gözümün önüne geldi... İşte, bir söz beni alıp nerelere götürdü! Ama bitmedi, yarın devam etmek durumundayım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.