"Buruk, moralsiz ve sıkıntılı..."

A -
A +

Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya'nın konuşması, beklediğimden çok daha yavan ve bayat çıktı!.. Dünkü yazımızda muhtemelen Özkaya'nın da daha önce söylenenleri tekrar edeceğini belirtirken, daha ziyade yargı sorunlarını kast etmiştik. Oysa Özkaya yargı sorunlarından ziyade Atatürkçülüğü anlatmayı tercih etti. Bir dairesinin boşalan başkanlığı için aylar süren seçim turlarında netice alınamayan Yargıtay Başkanı'nın konuşması, seleflerine nazaran hem çok yavan hem de bayattı. Öyle ki, dikkatli bir dinleyici olan Sayın Deniz Baykal'ı bile uyuttu... Özkaya'nın kulakları tırmalayan tek cümlesi belki de "Yargının Adalet Bakanlığı'nın memuru haline gelmiş olması" ifadesi idi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin özgürlükleri kısıtlamasından dolayı Türkiye'yi milyarlarca dolarlık tazminata mahkum etme tehlikesi ortada iken, Özkaya'nın din ve vicdan özgürlüğünü din devleti kurmak için bir girişim olarak telakki etmesi ve "gerici, bölücü ve çıkarcı" olarak nitelediği farklı görüş ve düşüncedeki insanları Atatürkçülüğü yıpratmak gibi ne manaya geldiği belli olmayan muğlak ithamlarla suçlamaya kalkması, en hafif tabiriyle gündemle alakası olmayan, kelalaka bir yaklaşımdı. Yargının devasa meselelerini bir kenara bırakıp, ülke gündeminde bulunmayan meseleleri temcit pilavı gibi tekrarlayıp durursanız insanları bıktırır, yorar ve uyutursunuz... Yargının, siyasi müdahale dışında da yığınla problemi var. Bunların irdelenmesi gerekirdi. Ama Özkaya nedense bunu yapmadı. Bana sorarsanız, dünkü törende, Yargıtay Başkanından ziyade Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok'un konuşması daha manidardı. "Yeni adli yılın buruk, moralsiz ve sıkıntılı başladığını" dile getiren Özok, Kasım 2002 seçimleriyle ilgili olarak adli mahkemelerde, Anayasa Mahkemesinde ve Yüksek Seçim Kurulu'nda verilen kararların yıllarca tartışılacağına dikkat çekerek çok önemli bir ikazda bulundu. Yargıtay Başkanı Özkaya bu hususta ne düşünüyor acaba? Düşününüz ki, seçimlerin üzerinden neredeyse bir yıllık bir zaman geçmiş ve hâlâ seçimleri sonuçları üzerinde çok hararetli tartışmalar sürüyor. Seçimlerin kısmen mi, yoksa tamamen mi iptal edileceği noktasında pek çok insan ciddi ciddi kafa yoruyor. İki gün sonra Yargıtay'dan DEHAP ile ilgili nasıl bir karar çıkacak? Bu karar barajın altında kalmış olan DYP'ye Meclis'te grup kurma şansı verir mi? Verirse milletvekilliği düşecek olan AK Partili milletvekillerin katılımıyla çıkarılan kanunların durumu ne olacak? Artık çık işin işinden, çıkabilirsen!.. Böyle bir durum, demokrasi ile yönetilen başka hangi ülke veya ülkelerde sözkonusu olabilir?! İşte bu ahval ve şerait altında dahi Yargıtay Başkanı Özkaya, Adli Yılın açılış töreninde bambaşka konuları, mesela teokratik devlet tehlikesini veya islami devlet kurma heveslerini, özgürlükleri genişletmek suretiyle devletin devre dışı bırakılmak istendiğini filan gündeme getirdi. Başbakan Erdoğan da bir soru üzerine bu yaklaşımı "çirkin ve olumsuz" olarak değerlendirdi ve din ve vicdan özgürlüğünü savunmanın din devleti kurmakla ilgisi bulunmadığını ifade etti. Ve böyle konuları sürekli olarak pişirip pişirip ülke gündemine sokmanın manası yok dedi. Ama herhalde Barolar Birliği Başkanı Özok'un şu sözü, en başta Sayın Özkaya'yı düşündürecektir. Şöyle dedi Özok: "Yargı ve onu oluşturan kurumlar ciddi bir güven kaybına uğramıştır!" Sadece Özkaya değil, hepimizin üzerinde kara kara düşünmesi gereken husus budur. Yargıya güven kaybolursa, kime güveneceğiz? Şu sorunun cevabını ciddi olarak vermeliyiz; Meselelere ciddiyetle eğilecek miyiz, yoksa demagoji ve polemiklere sarılıp işi başka mecralara mı dökeceğiz?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.