Bugün 11 Eylül...

A -
A +

Bugün 11 Eylül. "Bin yılın terör saldırısı..." denilen, New York'taki dünya Ticaret Merkezine ait ikiz kulelere iki yolcu uçağının çarpıp yıktığı ve resmi rakamlara göre üç bin civarında insanın hayatını kaybettiği o meş'um olay üzerinden tam iki yıl geçti. Bu iki yıl içerisinde dünyanın düzeni alt-üst oldu. Uluslararası hukuk ilkeleri, Birleşmiş Milletler teşkilatı, bağımsız devlet ve egemenlik kavramı gibi pek çok referans noktası büyük ölçüde bertaraf edildi. "Zor oyunu bozar" yahut "Güçlünün borusu öter" diye özetlenebilecek bir yaklaşımla, askeri düzlemde rakipsiz durumdaki ABD, özelde 11 Eylül saldırısının intikamını almak, genelde ise evrensel boyutta teröre karşı mücadele etmek, ama esasında başta ortadoğu olmak üzere dünyaya yeniden nizamat vermek için önce Afganistan'a, daha sonra da Irak'a saldırdı. İkiz kulelerde ölen insan sayısı üç aşağı beş yukarı belli. Ama Afganistan'da ve Irak'ta kaç kişinin öldüğü, daha kaç kişinin de öleceği hiç belli değil. İşin bir diğer önemli tarafı da, hem Afganistan'a, hem de Irak'a saldırının gerekçeleri, İngiltere'nin verdiği istihbarat raporları sonucu oluşturuldu, daha doğrusu uyduruldu. Afganistan, El Kaide isimli terör örgütünün mensuplarını barındırdığı gerekçesiyle, ülke yönetimini elinde bulunduran Taliban rejimini devirerek onları cezalandırmak için hedef seçildi. Ve çok uzun olmayan bir süre içinde de Taliban yönetimi devrilip yerine, başta hükümetin başı Hamit Karzai olmak üzere, çoğu Amerikan vatandaşı bakanlardan müteşekkil bir kukla idareye teslim edildi. Şimdi aynı senaryo Irakta da hayata geçirilmeye çalışılıyor. Saddam'ın başında bulunduğu Baas rejiminin yerine devşirme ve ısmarlama bir yönetimle Irak'ta kontrol sağlanmaya çalışılıyor. Ama her iki ülkede de işler istenildiği gibi gitmiyor. Gitmeyecek de!... Afganistan'da Taliban giderek güçleniyor ve Karzai Yönetimi ile dişe diş pazarlık içinde. Irak'ta ise direniş her geçen gün şiddetleniyor. Peki buna karşılık ABD ve İngiltere'de ne oluyor? Hem Bush Yönetimi hem de Blair hükümeti ciddi sıkıntılar içinde. İngiltere'de asılsız istihbarat raporlarıyla, Saddam isterse 45 dakika içinde kitle imha silahlarını devreye sokabilir diyerek ABD'yi harekata sürükleyen Blair hükümeti, silah uzmanı Kelly'nin şüpheli ölümünden bu yana, istifa yönünde şiddetli baskılar altında. Bush idaresi ise, işlediği hataları itiraf etmek zorunda kalarak yeni arayışlar peşinde. Ama işleri büsbütün zorlaşıyor. Bush'un gelecek seçimleri kazanma şansı da hızla azalıyor. Bunlar 11 Eylül'ün sonuçları. Ama hâlâ daha yeterince sorgulanmayan, ancak ötesinden berisinden epeyce deşifre edilmeye çalışılan 11 Eylül saldırısının gerçek yüzüdür. Nasıl oluyor da, Amerika gibi güvenlik ve istihbarat teşkilatlarının en güçlü olduğu bir ülkede, sadece dört dakika içinde tam dört tane, (ilk haberlere göre altı tane) uçak kaçırılabiliyor ve de bu uçaklar Savunma Bakanlığı gibi en sıkı korunan, değil üzerinde, bilmem kaç kilometre civarında bile uçuş yasağı bulunan bir hedefe çakılabiliyor? Bütün dünya bu soruların cevabını merak ediyor. Ve bu işten anlayanlar, yapılan resmi açıklamalara sadece gülüp geçiyor. Sade insanlar da, kırıntılar halinde gerçekleri ve ayrıntıları öğrendikçe, farkına varıyorlar ki, "BU İŞİN İÇİNDE BAŞKA İŞ VEYA İŞLER VAR!" İlginç olan şudur: Olayların üzerindeki esrar perdesi kalktıkça Amerikan ve İngiliz yönetimleri köşeye sıkışıyor. Bakalım gelecek 11 Eylül'e kadar daha neler ortaya çıkacak?!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.