Bir bu eksikti!...

A -
A +

Daha önce de yazdığımız gibi, Türkiye'de işlerin normale dönmesi bazılarını rahatsız ediyor. Devlet Bakanı Ali Babacan bu durumu dün şöyle ifade etti; "Türkiye'de krizden beslenenler var!.." Tam durum düzeliyor, artık kırılganlıklardan uzaklaşıyoruz derken, sanki yedekte tutuluyormuşçasına, planlı-programlı, hesaplı kitaplı, özel kılıfı içerisinde pat diye bir yeni kriz önümüze konuluveriyor. Aylardan beri alttan alta pişirilip devşirilen, dedikodularla beslenen ve çeşitli taktiklerle geliştirilen yeni kriz bunun en taze örneği. DEHAP davası üzerinden tırmandırılarak, bu noktaya getirilen kriz, neyse ki, halk tarafından pek ciddiye alınmadı. Piyasalardaki ürkeklik ve tedirginlikten faydalanarak bir şeyler kotarmaya çalışanlar da istediklerini pek elde edemedi. Birilerinin kaldırdığı toz-dumanın üç-beş gün içinde çekileceğini ve durumun yeniden netleşeceğini belirtelim. Ankara'da temas kurduğum çevrelerin hemen tamamı böyle düşünüyor. Öyleyse neden bu kadar patırtı kopabiliyor? İşte bu noktada medyanın rolü büyük. Medya konu sıkıntısı çekse de çekmese de, olaylara gerektiği ölçüde yaklaşmasını bir türlü öğrenemedi. Tıpkı günlerdir diline doladığı, İzmir'deki talihsiz çocuk Y.O.'nun durumunda olduğu gibi. Meseleleri ajite etmekte medya herkese nal toplatıyor. Onun rüzgârına kapılan bazı partiler de, açıkçası milletten alamadıkları yetkiyi, tartışmalı yollarla elde etmeye çalışıyor. Halbuki böyle yollara tevessül etmek bir şey kazandıramayacağı gibi, tam tersine çok şeyi kaybettirir. Bazı kalemlerin diline doladığı "MEŞRUİYYET" kavramına hangi anlamı yüklediklerine dikkat etmek gerekiyor. Demokrasilerde meşruiyyetin kaynağı millet iradesi olduğuna göre, bunu bertaraf etmeye yönelik teşebbüslere zemin hazırlamamak gerekiyor. Dolayısıyla, kapıdan giremeyenlerin bacadan Meclis'e girmeye çalışması, normal karşılanacak bir tarz değil. Ve böyle bir yolu düşünen parti veya partiler, siyasetin tek devrelik oyun olmadığını unutmaması gerekir. Er-geç mesele yine sandıkta çözüleceğine göre, yanlış hesaplardan kaçmak lazım. Yoksa bir sonraki devre bozgun olabilir! Son günlerde böyle bir temayül içinde görülen DYP, acaba her şeyi enine boyuna düşündü mü? Zira Perinçek'in partisi için bir şey değişmez ama, aynı durum kendileri için hayati sonuçlar doğurabilir! Köklü bir siyasi geleneğe sahip DYP'lilerin derin kazılmış tuzaklara düşmesini istemeyiz. Diğer taraftan Baykal'ın beyanları da kuşku verici! Diyor ki: Yüksek Seçim Kurulu daha önce iki büyük yanlış yaptı. Şimdi üçüncüsünü yapmak üzere! Peki Sayın Baykal YSK'nın nasıl bir karar vereceğini nereden biliyor? Yoksa zihin okuma gibi bir becerisi mi var? Yoksa, aylar öncesinden tahmin edilen Yargıtay'ın DEHAP kararı gibi bir durum mu sözkonusu? Aksi takdirde Baykal'ın bu kadar kesin konuşamaması icap eder. Çünkü YSK'nın önünde en az üç ayrı karar verme imkanı var. Birincisi, hiçbir şey olmamış gibi, kendisine vaki olacak müracaatları reddetmesi. Ki, bizce de doğrusu budur. Çünkü seçim sonuçları neredeyse bir sene önce kesinleşti. İkincisi oyları kısmen iptal edip milletvekili dağılımını yeniden yapması ve böylece DYP'yi barajın üstüne çıkararak yaklaşık yetmiş milletvekili vermesi. "Verme" kelimesini bilhassa kullanıyoruz. Üçüncüsü de seçimleri toptan iptal etmesi... Peki Sayın Baykal'a göre acaba YSK bu kararlardan hangisini verecek ki, ÜÇÜNCÜ YANLIŞINI YAPMAK ÜZERE olsun? Bu sorunun cevabını alabilsek kafamız daha fazla karışmayacak!.. Gördünüz mü, bir bu eksikti.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.