Bu da geçti!..

A -
A +

Ülkeyi karıştırmak ne kadar da kolay!... İktisadi olarak Türkiye'yi alt-üst etmek için bir anayasa kitapçığını birilerine fırlatmanız kafi. Derhal sonuçlarını görürsünüz. 1 Amerikan Doları, yedi yüz bin Türk Lirası iken, bu birkaç gün içinde bir milyon yedi yüz bine fırlar ve peşinden her şey çorap söküğü gibi gelir. Artık, hesap kitap, filan feşmekan hak getire. Devir spekülatörlerin, vurguncuların, kravatlı, takım elbiseli soyguncuların devri olur. Siz de ne kadar çalışırsanız çalışın, sıkıntılarınız yine de iki katına çıkar. Çünkü birileri ne kadar zenginleşmişse siz de o kadar fakirleşmişsinizdir. Çünkü o zenginleşmeler meşru ve makul yollardan değil, sizin sırtınızdan gerçekleşmiştir... Görünüşte siyasi bir kriz başlatıp, bunun sonuçlarını ekonomik olarak devşirme cinliği ülkemize mahsus bir cinlik... Son üç haftada oluşturulmak istenen siyasi krizin meyvelerini birileri yine ekonomik olarak kotardı merak etmeyin... Ortada dolaşan bilgi kırıntılarına bakılırsa, birileri (İhracatçılar değil. İ.K.) döviz Yargıtay'ın DEHAP kararı etrafında kopan gürültü-patırtıdan istifade ile bu durumu büyük ölçüde hallettiler. 2001'deki krizden istifade ile kimlerin ne kadar doları ucuz kapattığı kısmen ortaya çıktı. Son günlerdeki spekülasyonların failleri de er geç gün ışığına çıkar. Zarar edenlere gelince, onlar her zaman sineye çekmek durumundadır. Bundan altı sene evvel 28 Şubat diye bir dönem başlatılarak, şimdiye kadar hazineye ait elli milyar dolar hortumlandı. Bu faturayı kim ödedi sanıyorsunuz? Siz parayı kimlerin hortumladığından ziyade, nasıl bir kılıf içine sarıldığına bakınız. Dikkatinizi çekmiyor mu, hep sağ gösterilip sol vuruluyor. Yani siyasi kriz deyip ekonomik krizle bizi yüz yüze bırakıyorlar. Demokrasi, hukuk, milli irade bunları kesmiyor. Halkın vermediği bir yetkiyi başka usullerle almak gibi huyları da var. Üstelik bunu "meşruiyyet" filan diyerek kendilerine göre hukuki bir zemine oturtmaya çalışırlar. Neyse son teşebbüsleri nakıs kaldı. İstediklerini elde edemediler. Eğer elde etmiş olsalardı, Türkiye yeniden üçüncü dünya ülkeleri yörüngesine oturtulmuş olacaktı. Seçim yapmayı dahi beceremeyen bir Türkiye'nin Avrupa Birliği'nde ne işi olabilirdi ki? Şimdi bunların bazıları yine bağırıp duracak. Seçimlere gölge düştü diye... Ama asıl YSK'dan farklı bir karar çıksaydı gölge düşmüş olacaktı. Yani, 32 milyon 768 bin 161 seçmenin sandık başına giderek verdiği karar, masa başında yedi yargıç tarafından değiştirilseydi ve de DEHAP'a verilen 1 milyon 960 bin rey, fiilen yok sayılsaydı... Asıl o zaman hukuksuzluk ve gayri meşruluk söz konusu olacaktı. Ama dedik ya, bu da geçti. Ülke yok yere, sürüklenmek istendiği bir kaosun eşiğinden döndü. Bu karardan istediğini alamayanlar ne derse desin, YSK tartışmalara, belirsizliklere son noktayı koymuştur. Artık herkes işine bakmalıdır. Aylar önceden Yargıtay'ın vereceği karar üzerinden hesap yürütenler, YSK'nın kararını tartışma hakkına sahip olamazlar. Bunu bir kere kesin olarak yerli yerine oturtalım. İkinci olarak, 3 Kasım sonuçlarından memnun olmayanlar, iyi hazırlansınlar. Altı ay sonra yeniden sandık ortaya konulacak. Mahalli seçimlerde alacakları oylar, onların milletten ne kadar kredi aldığını gösterecek. İktidarın da, muhalefetin de notu verilmiş olacak. İşte o zaman hesaplarda bir yanlışlık varsa net olarak görülür. Ve siyaset de tabii olarak yeniden şekillenir. Ama normal yollardan. Gerekirse erken seçim o zaman haklı olarak gündeme gelir. Yahut bazıları yine mahcup olur. Az daha bekleyelim...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.