Kim geriyor?.. anlayabilsek!

A -
A +

Konu malum... Türbanlı sanığın savunma hakkından mahrum bırakılarak, mahkeme salonundan dışarı çıkarılması. Şimdi hukukçular bu gayrı hukuki işlemin izahı ile meşgul. Ceza Hukuku'nun ülkedeki en büyük otoritesi kabul edilen Ord. Prof. Sulhi Dönmezer, böyle bir olayın Türk Hukuk tarihinde bir ilk olduğunu belirterek kendi kafasının da karıştığını söylüyor. Bu gidişle daha çook kafalar karışır! Bizde giderek gelenek halini alan garip bir anlayış var; Emekliliği yaklaşan bazı sivil ve askeri bürokratlar, son derece sivri çıkışlarla bir anda dikkatleri üzerine çekmeyi marifet sanıyorlar galiba!.. Yargıtay 4. Ceza Dairesi Başkanı Fadıl İnan, emekliliğine bir ay kala böyle bir yola başvurarak tarihe geçmeyi başardı! Yıllar yılı sessiz ve suskun kalan İnan neden giderayak kafaları karıştıran böyle bir uygulama yaptı? Bilemeyiz, hem kendisi de bundan sonra susma hakkını kullanacakmış... Fadıl İnan ilk değil, muhtemelen son da olmayacak. Daha önce Sabih Kanadoğlu, Vural savaş, Yekta Güngör Özden vs. görevlerinin son demlerinde, benzer atraksiyonlarda bulunmuşlardı. Keza askeri cenahta da mesela son dönemde Çetin Doğan ve Tuncer Kılınç paşalar emekliye ayrılmadan az evvel hayli spekülasyona sebep olan beyanlarda bulunmuşlardı. Onların öncesinde de benzeri olaylar yaşanmıştı. Burada şu soru ister istemez akla geliyor; Bazı insanlar uzun meslek yaşantıları boyunca, sergilemedikleri davranışları niçin son anda ortaya koyma ihtiyacı duyuyorlar? Cevabı gerçekten merak edilecek bir soru... Gelelim şu germe işine. Hürriyet'in başyazarı Oktay Ekşi sanığın duruşma salonundan çıkarılmasını, türban olayı adına bir germe olarak algılamış! Pes doğrusu. Bir hadise ancak bu kadar ters yüz edilebilir. Mahkemeye çağrılan sanık, duruşma salonuna gitmek suretiyle, (Ki, kanunen gitmek zorundadır...) neyi germiş oluyor? Mantık bunun neresinde? Daha da gülünç ve acıklı olanı, Ekşi'nin bu olayı geçmişte tartışma konusu olan Taksime Cami yapma meselesiyle irtibatlandırması. Yani tam manasıyla dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı!.. Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya'nın da sırf Fadıl İnan'ı arkalamak için, onun yaptığı başörtüsü-mayo irtibatı gibi absürd bir durumla karşı karşıyayız. Özkaya'yı dinlerken dikkat ettim; kelime bulma kabızlığı çekiyordu... Demek ki, bilim ve hukukta yeri olmayan bir şeyi siyaseten savunmaya kalkışırsanız böyle oluyor. Yazık, çok yazık. Bırakın anayasamıza ve kanunlara aykırı olmasını, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini de ayaklar altına alan bir uygulamayı, devletçilik adına savunmak nasıl bir zihniyettir? Ve 21. Yüzyılın hak ve özgürlükler anlayışı ile ne kadar bağdaşır? Galiba ne Ekşi'nin ne de Özkaya'nın böyle bir endişesi var. Onlar için mühim olan Establishment'in yani, kurulu düzenin keyfidir... Ama bakalım millet buna ne diyecek? İkide bir, (Germeyin ha... Yoksa fena olur!) tehdidi ile halkı sonuna kadar baskı ve tazyik altında tutabileceklerini sananlar varsa, yanıldıklarını hatırlatmak isteriz. Ayrıca kimseyi enayi yerine koymasınlar. Bu halk kimin neyi germek istediğini de artık iyi anlamış durumda. Yani bilinen numaraları bir daha yutturmak öyle kolay değil. Başörtüsü ayrı, türban ayrı yutturmacası da artık tutmuyor. Çünkü uygulamada Başörtüsü dedikleri şey ile türban arasında hiçbir ayırım yapmıyorlar. Bunlar örtüye toptan karşılar. Ama belirtelim ki, bu ülkede kadınların yüzde 77.2 si başörtülü. Anasını örnek göstererek başörtüsünü gelenek diye değerlendiren Özkaya, anlaşılıyor ki, bu yaşa kadar Türkiye'yi hiç tanımamış! Sapla samanı karıştırıyor... Evet, şu germe işini kimin yaptığı iyice bir ortaya çıksa, ülke için çok yararlı olacak.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.