Kıbrıs ne olacak?

A -
A +

Başbakan Tayyip Erdoğan bugün Kıbrıs'a gidiyor. Kıbrıs meselesinin en fazla alevlendiği bir dönemde bu seyahatin yapılıyor olması, işin önemini farklı bir boyuta taşıyor... Hem Türkiye'de, hem Kıbrıs'ın her iki tarafında, hem de AB, ABD ve BM'de bu ziyaretle ilgili hayli farklı ilgi ve beklentiler sözkonusu! Başbakan'ın orada yapacağı temaslar ve yapacağı açıklamalar, Türkiye'nin başta AB ile olan münasebetleri olmak üzere yakın gelecekteki dış politika yaklaşımının açık bir işareti olacak. Kıbrıs meselesi epey zamandan beri, dış münasebetlerde Türkiye'nin yollarını tıkayan bir engel görünümünde. Önemli konuları zamana bırakarak, uzun vadede bir çözüme ulaşmak gibi geleneksel ve risk almamayı yeğleyen bir dış politika anlayışı ile bildik hamasi üslubun yardımıyla içerde vaziyeti idare etme tarzının bizi getirdiği nokta yeterince açık değil mi? Türkiye'nin AB üyeliğine aday olarak tescil edildiği 1999 Helsinki zirvesinde işareti verilen, daha doğrusu ikazı yapılan durum, bir hafta önce açıklanan ilerleme raporu ile burnumuzun dibine dikilince bazılarımızda şafak attı ama, Sayın Denktaş hâlâ hiçbir şey olmamış gibi hamasete devam ediyor! "Rumlar AB'ye üye olursa biz de 21'inci yılımızı kutlarız..." beyanının gerçeklerle ne gibi bir alakası var sizce?!. 20 yıldır yapılan kutlamalarla nereye varabildik? Mesela KKTC'yi Türkiye dışında tek bir ülke tanıdı mı? Türk'ün Türke propagandası ile kendimiz kandırmaya devam mı edelim, yoksa gerçekleri artık görelim mi? Siz istediğiniz kadar, Kıbrıs AB için ön şart değil diye kendinizi avutunuz. İlerleme raporunda ille de bu formatla bir cümlenin yer almamış olması, "Kıbrıs meselesinin çözümsüz kalmasının AB yolunda Türkiye için çok ciddi bir engel olduğu" hakikatini değiştirebilir mi? Kıbrıs meselesi Türkiye'nin elini kolunu bağlıyordu. Ama artık kelepçe iyice sıkıştırılıyor. Bakınız Titina Loizidu davası nasıl bir hal aldı?! Konuyu hep zamana yaymakla neyi değiştirebildik. Kendi sorumluluğumuzu arttırmak ve manevra alanımızı daraltmaktan başka... Aylarca önce, yine Annan Planı üzerinde tartışmaların alevlendiği günlerde, (Kıbrıs Düğümü Kördüğüm Olmadan) diyerek bu köşeden aklımızın ve bilgimizin yettiğince yetkili ve etkili kişilere seslenmeye çalıştık. Bu paralelde düşünen pek çok kalem erbabı da aynı şeyi yaptı, yapıyor. Son yıllarda en fazla yazılıp çizilen konulardan biri olan Kıbrıs konusu ama, çözüm yolunda en az mesafe kaydedilen de yine bu mesele. Sayın Denktaş 21. yılı kutlamakla güya meydan okuyor ama, Avrupa İnsan hakları Mahkemesi'nin Loizidu davasında, bırakın KKTC'yi, taraf olarak Kuzey Kıbrıs Türk Toplumunu dahi muhatap almaya yanaşmamıştır. Ve bu davada Türkiye'nin mahkum edildiği yaklaşık 1 milyon dolarlık tazminatın, yarın ülkemize kaça patlayacağı da meçhuldür. Biz her seferinde, saf duygularla, AB'den, BM'den tarafsızlık ve adil olmasını bekleye duralım; (Kıbrıs'ta ilk maraza çıkaran taraf biz değiliz) Londra ve Zürih anlaşmalarına göre yapılan müdahale kesinkes haklı ve meşrudur) diyelim... Yine bu anlaşmalara göre, Türkiye'nin ve Yunanistan'ın birlikte içinde bulunmadığı bir kuruluşa Kıbrıs'ın katılamayacağını haykıralım!.. Değişen bir şey oluyor mu? Türkiye'nin tanımadığı Kıbrıs Rum Yönetimi, hem de bütün ada'yı temsilen AB üyesi olmadı mı? Beş buçuk ay sonra bu üyelik kesinleşmiyor mu? Ama Sayın Denktaş sanki bunların hiçbirisi olmamış gibi konuşuyor. Bu yetmezmiş gibi şimdi de Türkiye'nin üyeliğinin önü fena halde tıkanıyor! Evet, artık hayal ve hamaseti bir tarafa bırakıp gerçeklere göre hareket edelim. Edelim çünkü, 25 yıl önce Ecevit'in marifetiyle teptiğimiz AB şansını bu defa temelli kaçırmak gibi bir tehlike ile burun burunayız! Aman ha!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.