Yılın son günü...

A -
A +

Haftanın son günü, ayın son günü; derken miladi takvime göre bu yılın da son günü!.. Son günlerde; bugün son gününü yaşayan ve yarın "geçen sene" diye anılacak olan 2003'ü değerlendirmek veya uğurlamak için pek çok kimse çok farklı şeyler yazdı... Bazıları da yazmayıp sadece söz etti. Çok muhtemeldir ki, hatta katiyyetle denilebilir ki, birçokları da derin düşüncelere daldı!.. Kimisi zamanın su gibi akıp gitmesinden, kimisi de ayların gün, yılların da ay gibi hızlı geçmesinden dem vurdu. Bilhassa yaşlılar ve yaşlanmaya aday olanlar, geçmiş yılları, geride kalmış huzurlu günleri ve bugün artık yaşamayan dostlarını, yakınlarını yad ederek hep iç geçirdi... Bazıları da acılı günleri zihninden hızla geçirdi; mücadeleleri, didişmeleri, kavgaları, kırgınlıkları yeniden yaşar gibi oldu. Belki de şarkının sözlerini mırıldandı; "Nasıl olsa her şeyin zamanla sonu yok mu/ Ömür dediğiniz şey küsecek kadar çok mu..." Yahya Kemal "Eylül Sonu" isimli şiirinde şöyle der; "Günler kısaldı, Kanlıcanın ihtiyarları/ Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharı/ Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa/ Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa..." Evet, bu fani dünyada her şeyin ve herkesin kaçınılmaz sonla yüz yüze gelmesi inkar edilemez bir gerçek. Yunus Emre herkesin anlayacağı şekilde anlatıyor; Mal sahibi mülk sahibi/ Hani bunun ilk sahibi/ Mal da yalan mülk de yalan/ Var biraz da sen oyalan..." Mevsim kış, günler kısa, geceler uzun... En uzun geceyi (Şeb-i yelda) 21 Aralık'ta geride bıraktık. Ama esas uzun geceler dert ve üzüntü sahipleri için değil mi? Ne diyor şair; "Şeb-i yeldayı müneccimle (Yıldızların hareketinden zaman tayini yapan, rasatçı) muvakkıt (vakit belirleyen) ne bilür/ Mübtelayı gamma sorun kim geceler kaç saat..." İstanbul gecelerinde vur patlasın çal oynasın tepinenler için geceler yine de kısa. Ama İran'ın Bem şehrinde, geceyi sıfırın birkaç derece altındaki soğuk havada, evsiz- barksız ve de kimsesiz, çaresiz geçirenler, Irak'ın herhangi bir şehrinde, uykunun en derin yerinde kapısı tekme ile açılıp babasının kolları arkadan bağlanırken kâbus görmüşçesine yatağından sıçrayan çocuklar için acaba aynı geceler kaç saat? Cevabı öğrenmek için o kadar uzağa gitmeye de gerek yok; Beyoğlu'nun karanlık sokaklarındaki kaldırımlarda kıvranıp yatmış bîmekan takımına da sorabilirsiniz!.. Evet, günler kısa, ömür de kısa... Ama o ömür çile yüklü ise hiç de kısa sayılmaz; İşte Merhum Necip Fazıl'dan bir misal: "Çaycı getir ilaç kokulu çaydan/ Dakika düşelim senelik paydan/ Zindanda farksızdır dakika aydan/ Karıştır çayı zaman erisin/ Duman duman, köpük köpük erisin..." Gün, ay, mevsim, sene, ömür... Bunların hepsini içine alan zamanı tarif etmek kolay değil. Bu işe kafa yoranlar işin zorluğunu hep itiraf etmişlerdir. İşte yine merhum Necip Fazıl'dan bir zaman tahlili; "Zaman korkunç daire, ilk ve son nokta nerde/ Bazı geriden gelenler, yüzbin devir ilerde/ Zamanı kokutanlar, mürteci diyorlar bana/ Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana..." 2003 dünyanın büyük bir kısmı için çok zorlu ve çileli geçti. Dileyelim 2004 ona benzemesin... Yazıyı da beylik bir cümle ile artık noktalayalım; Mutlu yıllar!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.