Afet, eleştiri, iğne-çuvaldız...

A -
A +

Hep böyle olur zaten!.. Yağmur yağdığında, sel bastığında, fırtına çıktığında, tipi vurduğunda, yollar kapandığında, trafik tıkandığında, yangın çıktığında ve zelzele olduğunda... Soru aynı, daha doğrusu nakarat aynıdır; Yetkililer nerdeee?! Devlet nerdeee?! Doğru olup-olmadığını, ülkenin şartlarına, dünyanın gerçeklerine uyup-uymadığını sorgulamadan, her şeyi devletten ve yetkililerden beklemek gibi bir ham hayale dalan vatandaş; bilgi dağarcığının, kelime hazinesinin sınırlarını da zorlayarak, kameralar karşısında şakıyıverir: Verdiği vergilerin yerini bulmamasından, görevlilerin vurdumduymazlığından, siyasilerin yalan vaatlerinden, sistemin kokuşmuşluğundan, zaten bizim asla adam olamayacağımızdan vs. dem vurur. Sefalet tablosu, perişanlık atmosferi içerisinde genellikle de haklı görülür veya öyle zannedilir. Acaba gerçekten öyle midir? İğne-çuvaldız deyişini bilmeyen yoktur da, onun manasının kendine düşen payını düşünen yok denecek kadar azdır. Öyle olmasa, mesela dere yatağına ruhsatsız ev yapıp, sel bastığında da belediyeyi suçlayan aziz yurttaş, niçin bir kerecik olsun düşünmez ki; sel dere yatağında akar, oraya ev yapınca da sular evi basacaktır. Bunun başka yolu da yoktur! Ve dahi belediyeyi suçlamadan evvel, kendisinin muhtemelen hazine veya vakıf veya orman veya belediyenin arsasını işgal etmekten ötürü daha baştan suçlu olduğunu niçin bir defa olsun fikretmez!.. İstanbul'da hayatı felç eden fırtına sebebiyle, kimi sekiz, kimi on dört, kimi de 24 saat yolda mahsur kalan vatandaş bağırıyor; Nerede yetkililer, nerede yardım, nerede B Planı? İyi de kardeşim; sen, B Planına ne kadar uydun?! Günlerdir yetkililer bas bas bağırıyordu; "Mecbur kalmadıkça özel araban ile yola çıkma..." Diyelim ki, mecbur kaldın; Peki, arabanda zincir var mıydı? Lastiklerin kış mevsimine uygun muydu? Yoksa sen de, bazı açıkgözler gibi yolun emniyet şeridini kapatarak, yahut ters yola girerek trafiği iyice kilitledin mi?! Hızı saatte yüz kilometreyi bulan fırtına ve tipide, emniyet şeridi bile kapatılmış yolda, yetkililer dozeri, greyderi havadan helikopterle mi getirecek? Yoksa, onların elinde sihirli değnek var diye mi düşünüyorsun? Tabiat şartlarıyla hangi ülke tam olarak baş edebilmiş? Böyle bir şey mümkün mü? Son on seneden beri yeni araç-gereç edinemeyen Karayolları İdaresi, bu şartlarla nasıl başa çıksın? Eleştirirken biraz insaflı, ölçülü olmak gerekmez mi? Ha, sorgulanacak, suçlanacak hiç mi kimse yok? Var elbette; her şeyin baştan aşağı sorgulanması gerekir. Türkiye'de trafik kazalarının yarısı kaidelere riayet etmemekten, yarısı da yolların yetersiz ve kusurlu olmasından meydana geliyor. Onun için bir taraftan karayolları idaresini muaheze ederken, diğer taraftan da TEM otoyolunu kapatan üç adet TIR kamyonunu, ters yola giren yahut emniyet şeridini kapatan veya kaldığı yerde aracını terk edip giden sürücüleri, hepsini, ama hepsini esaslı şekilde hesaba çekmek gerekir... Sadece bugün, bu defa değil, olağan ve olağanüstü her dönemde, bunu yapmak gerekir. Bir taraftan yeterli alt yapıyı hazırlayamayan, hizmet veremeyen, kriz yönetimini beceremeyen etkili ve yetkililerden hesap sorarken, öbür yandan da, boş bulduğu ve çoğu zaman mülkiyeti dahi kendisine ait olmayan dere-tepeye kaçak gecekonduyu (veya gündüzkonduyu) dikip, "Nerede hizmet?" diye bağıran vatandaşa da, asgari trafik kurallarına bile uymayan sürücülere de, ikazlara rağmen en ufak bir tedbir almayı düşünmeyen TIR şoförlerine de, aynı muameleyi yapmak şarttır. Yoksa daha çoook suçlarız yetkilileri... Onlar da, (İstanbul'a gelmeniz için kırmızı mühürlü davetiye mi gönderdik?!) diyemeyeceklerine göre, dilleri döndüğünce, kendilerini müdafaa edecekler. Bunun için yeteri kadar mazeret de bulabilirler! Ne dersiniz; iğne-çuvaldız, yani eleştiri-özeleştiri dengesini sağlayabilecek miyiz?!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.